YALÇIN AKDOĞAN

...

Yalçın Akdoğan, Başbakan Erdoğan’ın yanından hiç ama hiç ayrılmayan, istisnasız bütün görüşmelerini, faaliyetlerini not alan danışmanı. Eski adıyla vakanüvislik yapıyor. Tarihe tanıklık ederken bir yandan da Başbakanın konuşma metinlerini hazırlayan ekibi yönetiyor. Hep suskun kalmayı yeğlese de Yeni Şafak’ta Yasin Doğan takma adıyla yazmaktan kendini alamıyor.

BAŞBAKAN KONUŞMALARI: BİZ MUTFAK ÇALIŞMASI YAPIYORUZ

94’te ben belediyede müdürken, Tayyip bey de Büyükşehir Belediye Başkanıydı. Tabii yolumuz çok fazla kesişiyordu. Sanıyorum 2002 sonuydu. Ben üç ay İngiltere’ye gidip akademik dil kursuna katılıp dönmüştüm. Tayyip Bey, henüz başbakan olmamıştı, Davos’ta bir konuşma yapacaktı, “Sen de bir şeyler hazırlasan” dedi. Bir konuşma metni hazırladım, oturduk beraber üzerinden geçtik. Ondan sonra Ankara’ya geldim. Önce Meclis’te genel başkan danışmanı olarak başladım, sonra Başbakan Başmüşaviri oldum. 2-3 yıldır da konuşma metinlerinden sorumlu 8-10 kişilik ekibin başındayım. Başbakanımız genel hatları ve ana mesajları veriyor. Biz o çerçevenin içini doldurmak için veri topluyoruz. Sonra o ekip bir metin çıkarıyor. O metne benim müdahalelerim oluyor. Başbakanımız da ilaveler yapabiliyor. Başbakanımız konuşma problemi yaşayan bir insan değil. Hiç metin olmasa da saatlerce konuşabilir, ciddi bir hitabet gücü var. Prompter olmasa da benzer bir performans çıkar. Bir iki yerde prompter arıza yaptı. Başbakanımız giderken araçta okuduğu muhtevayı neredeyse tamamen aktardı. Başbakanın yazarlara yaptığı konuşma metnini de ekibimiz hazırladı. Ahmet Hakan’ın bu konuşmayı yazdığını söylediği Aydın Ünal yardımcım, hepsi çok yetenekli arkadaşlar. Elbette ekipteki herkesin katkısı olabilir. Ama bir yazar, konuşmayı birtakım isimlere mal etmiş, bunu tekzip edelim, biz bilinelim demedik. Bu bir mutfak çalışması. Burada çalışan insanlar fazla bilinmiyor, görülmüyor. Şairlerin adının karıştırılması gibi birkaç teknik hata oldu. Bazen günde 3-5 konuşma yazıyorsanız hata olmaması mümkün değil. Konuşma üzerinden ciddi bir şey gelirse, olumsuz bir polemik yürürse o bizi üzüyor. Fakat genelde Başbakanın konuşmaları çok beğeniliyor.

VAKANÜVİSLİK: BİLGİSAYARA DEĞİL DEFTERLERE YAZIYORUM

Tayyip Beyin eskiden beri alışkanlığı var. Her gün işte nereye gitti, kimle görüştü kendisi de notlar alıyor. Ben sürekli birlikteyim. Çok özel ikili temasların dışındaki bütün programlarda, toplantılarda varım. Olanları biliyorum. Bazen Başbakan soruyor, “O gün şöyle demiş miydik?” diye. Sürekli not tutuyorum. İşimin bir parçası da o. Sekiz yılda hangi gün ne oldu, nereye gidildi, ne konuşuldu hepsini yazdım. Notları bilgisayara almıyorum. Güvenlik açısından defterlere yazıyorum. Zaten yazım çirkin olduğu için bulsalar da anlayamazlar. Zamanında not almanın faydası büyük. Sonradan olmuyor, önemli ayrıntılar ancak o işler olup biterken yazılabiliyor. Başbakan ne konuşmuş, hangi etkinliğe katılmış bunları yayınlamayı düşünüyoruz. Olanların arka planını, özel konuşmaları, hissiyatı daha ileride yayınlamak uygun olabilir.

BABAM: CHP’Lİ VE HIZLI SOLCUYDU

Babam Trabzonlu, annem Bilecikli. Onlar da uzun zamandır İstanbul’da yaşıyorlar. Trabzon’la yoğun bir ilişkimiz yok. Pendik’te büyüdüm. Pendik, 12 Eylül’den önce solun güçlü olduğu, olaylı bir yerdi. Babam da muhtar olduğu için bu olaylarla ilgileniyor, olayların olumsuz etkilerini ailece yakından hissediyorduk. Ortaokuldayken 12 Eylül oldu, babamın yerine bir astsubay getirildi muhtar olarak. 12 Eylül mağduru olan babam muhtemelen Anayasa’ya hayır oyu verdi. 12 Eylül, siyasetin arka plana itildiği, magazinin öne çıkarıldığı, ideolojilerin hoş görülmediği bir dönemdi. Öyle bir dönemde büyüdük. İdeolojik düşünceyle bütün gençlik gibi ben de üniversite döneminde ilgilendim. Babam CHP’li ve hızlı solcu olmasına rağmen ben küçüklüğümden beri muhafazakârdım. Diğer çocuklarla mahalle camisine giderdim; babam niye gidiyorsun demezdi. Özgürlükçü bir tutumu vardı. Bütün CHP’liler öyle sanırdım. Zaman içinde babamın da siyasi düşüncesi değişim geçirdi. O sert sol çizgiden muhafazakâr çizgiye doğru geldi. Bugün o da AK Partiye oy veriyor.

GAZETECİLİK: MİLLİYET VE CUMHURİYET’TE STAJ YAPTIM

Babam tüp gaz bayisiydi, ortaokul birden lise sona kadar yarım gün okula gittim, yarım gün dükkânı bekledim. Dükkânda ders çalışır, kitap okurdum. Ortaokulu birinci bitirdim, üniversiteyi de öyle. Ticaret lisesi mezunuyum. Liseden sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nin İletişim Yüksekokulu’na (şimdi Fakülte oldu) girdim. Okurken 1987’de İstanbul’da Milliyet’te staj yaptım. Vasfiye (Özkoçak) abla bizi adliyeye gönderdi. Oradan haber yazdım. Dersimize gelen Ali Acar, Cumhuriyet’te sayfa sekreteriydi, onun sebebiyle Cumhuriyet’e gittim üç ay da orada rahmetli Abdülkadir Yücelman ağabeyin yanında çalıştım. Son sınıftayken 1991’de Hürriyet Vakfı’nın “Genç Gazeteciler” yarışmasına katıldık, üç ödül aldık. Altı yıl kaldığım Eskişehir’de mastır yaptım, orada evlendim.

YENİ ZEMİN DERGİSİ: MİSYONU İSLAMCI CAMİADA DÖNÜŞÜMDÜ

93’te Yeni Zemin diye bir dergi çıkardık. Yeni Zemin, İslami camia içerisinde değişim-dönüşümü, demokratikleşmeyi savunan bir dergiydi. Mehmet Metiner Yayın Yönetmeni, ben Yayın Koordinatörüydüm. Davut Dursun, Ali Bulaç gibi o camianın önemli isimleri vardı. Yeni Zemin’den ayrıldıktan sonra başka gazete ve dergilerde yazdım. 94’de Refah Partisi belediyeleri alınca Pendik Belediyesinde eğitim kültür halkla ilişkiler müdürü oldum. Çok farklı sesleri, CHP, MHP ve RP’lileri bir araya getiren ciddi tartışma programları düzenledim. 96’da RP, DYP ile koalisyon kurunca Devlet Bakanı A.Cemil Tunç’un Basın Danışmanı oldum. Başbakanlıktaki hayatım böyle başladı. 97’de diğer işlerime paralel olarak Modus Stratejik Araştırmalar Merkezinde koordinatörlük yaptım. Düşünce merkezi gibi çalışan bir araştırma şirketiydi.

SİYASAL İSLAM: AK PARTİ’NİNKİ İSLAMCILIK DEĞİL

İletişim mastırı yaptım, fakat sonra Marmara Üniversitesinde Siyaset Bilimi doktorasını yaptım. Tez hocam Prof. Dr. Aydın Uğur, konusu da siyasal İslamcılıktı. İlk kitabım, “Görsel İktidar”, iletişim ağırlıklı bir kitaptı. Daha sonra “Siyasal İslam Refah Partisi’nin Anatomisi”, “Siyaset ve Kutsallık”, “Hayatı ve Siyaseti Düşünmek”, “AB’nin Siyasal Geleceği ve Türkiye”, “AK Parti ve Muhafazakâr Demokrasi” kitaplarım çıktı. İslam siyaset ilişkisi üzerinde uzmanlaştım. Kitabımda RP’yi “siyasal İslamcılığın demokratik versiyonu” olarak konumlandırmıştım. Tayyip Bey, “Yenilikçi Hareket” olarak o partide açılım yapmaya çalıştı, sonuç alınamadı. Değişim 28 Şubat’tan önce başlamıştı. İslamcılıkta paradigma değişimi oluyordu. Adını koyamadığımız için “Yeni İslamcılık” diyordum. Bu değişim farklı bir siyasi kulvar üreterek muhafazakar demokratlık ortaya çıktı. Artık bu İslamcılık değil. Dini ve geleneksel değerleri önemsiyor, ancak farklı bir ideoloji, farklı politikaları savunuyor

DOKTRİN HOCALIĞI: MUHAFAZAKÂR DEMOKRAT KİTABI YAZDIM

“AK Parti ve muhafazakâr demokrasi” kitabını yazmaya Başbakan ile konuşarak karar verdik. Kurumsallaşmayı sağlamak için böyle bir çalışmaya ihtiyaç vardı. Ak Parti’nin daha önceki siyasi hareketlerden ayrışan yönü nedir, bu nasıl bir harekettir bunu ortaya koymak gerekiyordu. Kitap o açıdan iyi bir fonksiyon gördü. Bana “Doktrin hocası” denmesinin nedeni işte bu çalışma. Bir de konferans, seminer veriyorum, siyasi düşünce üzerinde yoğunlaşıyorum.

YASİN DOĞAN MAHLASI: ONU TANIMIYORUM!

1993’ten bu yana çeşitli gazete ve dergilerde yazdım. Yeni Şafak’ta da Yalçın Akdoğan olarak köşe yazarlığı yaptım. Şimdi Star Gazetesinin hafta sonu ekine yazıyorum, bazen Zaman’ın düşünce sayfasında yazıyorum. Yasin Doğan’ı tanımıyorum! Onun yazmaya başlaması birkaç yıl oldu sanıyorum! Hürriyet, “Başbakanın danışmanı Yalçın Akdoğan, Gül Cumhurbaşkanı olmasın dedi” diye manşet yaptı. Öyle bir kastım yoktu, duralım düşünelim, sakin kafayla değerlendirelim çağrısıydı. Kimseye çekil demek benim haddim değil, ama o biraz sıkıntıya sebep oldu. Abdullah Bey sağ olsun ertesi gün beni görünce “Sen canını sıkma, ben seni biliyorum” dedi. Güven denilen şey böyle sorunlar yaşanınca ortaya çıkıyor. Abdullah Bey o konuda beni teselli etti.

ÖZEL HAYATIM: UÇAKTA AYRI BİR HAYAT KURDUK

Kendimizi bu işe adadık. Özel hayatımız yok. Bir arkadaşıma haftaya şurada şunu yapalım diyemiyorum. Çünkü o gün nerde olacağımızı bilmiyorum. Bir taraftan da çok önemli, çok kutsal bir iş yapıyoruz. Bu yoğun tempo içerisinde kendimi ifade edebildiğim tek şey yazı yazmak ve TOBB Üniversitesinde haftada bir gün Siyaset Bilimine Giriş dersi vermek. 2007’de doçent oldum. Sürekli birkaç valizimiz hazır duruyor. Hayatımız uçakta geçiyor. Uçakta ayrı bir hayat kurduk. Abla, anne gördüğümüz hostesler var. Mesela çok zayıflamışsın diyor, ona göre özel mönü oluşturuyor veya kimin ne zaman doğduğunu biliyor pasta kesip kutlama yapıyorlar. Aşırı seyahat zaman mekân kavramını ortadan kaldırıyor. Bazen sabah kalktığımda 10 dakika etrafıma bakıyorum nerdeyim, burası neresi diye. Geçenlerde fark ettim, İngiltere’de sabah kalktım, otelin her yerini evim gibi biliyordum. Düşünün o otelde kaç kez kalmışım? En çok evde uyandığımda şaşırıyorum. Sekiz yılda sadece seçim günleri ve Başbakan hasta olduğunda birkaç hafta sonu evde kaldık. Eşim ve çocuklarım alıştı. Haftada bir gün gördükleri zaman çok mutlu oluyorlar.

AİLEM: KIZIM BOSNA’DA OKUYOR

Kızım Şifanur, Bosna-Hersek’te lise okuyor, Lise ikide. Yurt dışına gitmek istedi. Biz de çok uzak olmasın istedik. Bosna’da okuyor. Oğlum Muhammed Yasin de üniversite sınavına girdi, Gölbaşı Anadolu Lisesi’ni bitiriyor. Çocuklarım ayrıldığım ilk eşimden. Geçen yıl sonunda ikinci evliliğimi yaptım. Matematik öğretmeni ikinci eşim. Kayseri’de yaşayan Sivaslı bir aileden.

KİŞİLİĞİM: RASYONEL TARAFIM GELİŞMİŞTİR

Her zaman planlıyımdır. Sakin, ciddi, az gülen, biraz soğuk, hafiften kasıntı gibi bir görüntüm var ama tanıyanlar öyle olmadığımı bilir. Rasyonel tarafım fazla gelişmiştir. Zaten bu, aşırı duygusal, ani tepkiler veren birinin yapacağı iş değil.

TARİHE DÜŞÜLEN NOTLAR: AÇILIMIN KİTABINI YAZIYORUM

“Tarihe düşülen notlar” kitabı Türkiye’nin üyelik müzakerelerine başlaması kararının verildiği 2004’teki AB zirvesi sırasında yaşananları anlatıyor. Kitap 2005’te bitmişti. İnsanların çoğu görevde olduğu için birtakım sıkıntılar yaşanmasın diye beş yıl kadar bekledik. Şimdi yayınlanmasının çok özel bir sebebi yok. Oradaki kişilerin bir kısmı emekli oldu, bir kısmı görevde değil. Demokratik açılım sürecini anlatan yeni bir kitabı bitirmek üzereyim. Perde arkaları olmayacak. Başbakanın konuşmaları, bakanların çalışmaları ve makalelerim olacak. Açılımı derli toplu anlatan bir çalışma olacak.

KRİZ YÖNETİMİ: ERDOĞAN’IN OYUN PLANLARI VARDIR

Bazen Başbakan çıkıyor bir eleştiri getiriyor veya bir polemik başlatıyor. Kamuoyu sadece bir kişiye eleştiri gibi algılayabiliyor. Aslında o gündemi değiştirmek için yapılmış olabiliyor veya sadece söylediği sözlerin asıl muhatabı örtülü mesajı anlayabiliyor. Merkel geldiğinde imtiyazlı ortaklık teklifleri bizi savunma pozisyonuna sokacaktı. Bir atakla tüm gezi Almanya’da Türk okulu tartışmasıyla geçti. Almanlar savunma pozisyonuna girdi. Büyük tartışmaların olabileceği bir gündemde Başbakan ilgisiz bir tartışma başlatıp o büyük tartışmayı gölgeleyebiliyor. Sert eleştiriler bazı kurumları yıpratmasın diye eleştiri oklarını kendine çekebiliyor. Başbakan iyi kriz yöneten, oyun planları olan bir insan. Sinirlerine hâkim olamasa bu kadar krizi başarıyla yönetemezdi.

PROVOKASYON: ERGENEKON OLMASA AÇILIM OLAMAZDI

Tayyip Bey iktidara geldiğinde bazı insanlar 3-5 ay ömür biçtiler. Gizli gündem, takiyye dediler, İranlaşma, Malezyalaşma iddiaları ortaya atıldı. Ama hiçbiri tutmadı. Bugün geriye baktığım zaman görüyorum ki, o gizli gündem, takiyye iddiaları psikolojik harekâtın bir parçasıymış. Nitekim son dönemdeki sivil vesayet, sivil diktatörlük vesaire türü propaganda da aynı amaca matuf. Elbette birileri düşüncesini yazabilir, o dönemde de birileri yazdı. Ama bunların gerçeklik payı yoktu. Neticede bugün de yumruklu saldırılar, yumurta atmalar görüyoruz. Geçmişte yaşanan olumsuzlukların Ergenekon’la ilişkilendirildiğini düşünürsek, bu süreçte bu insanlar ortalıkta olsa daha ciddi provokasyonlar olabilirdi. Provokasyonların olduğu yerde açılım çalışmaları yürüyemezdi. Son dönemde çeteler, mafya, karanlık örgütlenmelerin üzerine gidilmesi ve bunların denetim altına alınmasının ciddi bir etkisi olduğunu düşünüyorum.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 2 MAYIS 2010