YALANLAMANIN ÇEKİCİLİĞİ

...

“Tarihe fotoşop” başlıklı haberde, tarih araştırmacısı-yayıncı Atilla Oral, “Edirne’nin işgalinin simgesi haline gelen ‘Bulgar Kralı Ferdinand’ın, kılıcını Şükrü Paşa’ya geri verdiği an’ diye bilinen fotoğrafın gerçeği yansıtmadığını” iddia etmişti. Oral, Şükrü Paşa’nın fotoğrafının, Bulgar generalin Kavala kalesinde çekilen başka bir fotoğrafına monte edildiğini savunuyor; Şükrü Paşa’nın zaten kılıcını kırarak teslim olduğunu öne sürüyordu.

20 Kasım’da bu haberin çıkmasından sonra tarihçilerden, akademik çevrelerden itiraz gelmedi. Sadece Samanyolu Haber’de bir “yalanlama” haberi çıktı. “Hürriyet Gazetesi’nden sürmanşetlik yalan haber!” başlıklı bu haber, Şükrü Paşa’nın torunu Sevgi Edirne Kutlukan’ın sözlerine dayanıyordu. Kutlukan, “Hürriyet’te yayımlanan iki fotoğrafın da gerçeği yansıtmadığını ancak kılıç teslim etme hadisesinin doğru olduğunu” anlatıyordu. Nasıl olduysa, kılıç bir hafta önce evlerinden çalınmıştı!

İnsanların bu durumda haberin doğruluğu konusunda kuşkuya düşmesi doğal. Ama hiç sorgulamadan Hürriyet’in haberinin yanlış olduğuna inanıp tepki gösterenler oldu. Örneğin, Feridun Okumuş adlı okur, “Dezenforme, fotomontajlı yalan haberinizden dolayı sizi kınıyorum” diye yazmıştı.

Bu tepkileri haberi yazan arkadaşımız Ali Dağlar’a ilettim. Haberinde, Oral’ın bulgularını, iki fotoğrafa dayanarak yazdığını anlattı. “Şükrü Paşa’nın torunu olduğunu söyleyen hanımefendi her iki fotoğrafın da yalan olduğunu söylemiş. Bunu anlayamadım” dedi. Haklıydı “iki fotoğrafın da yalan olmasını” anlayamamakta. O haberi yazanlar, Paşa’nın torununa ne demek istediğini sorup, konuyu açıklığa kavuşturmamışlardı.

Başka bilgi ve belgeler de ortaya koysalardı keşke. Sadece bir kişinin çelişkili sözlerine dayanarak, Hürriyet’in haberinin “yalan” olduğunu yazmak bir gazetecilik tavrı olamaz. Araştırmak yerine yargısız infaz yapmayı yeğleyince yazdıkları da eleştiriden çok, önceden verdikleri hükmün ilanına dönmüş…