TUĞRUL TÜRKEŞ

...

Yıldırım Tuğrul Türkeş, MHP’nin “Başbuğ”u Alparslan Türkeş’in oğlu. Babasının ölümünden sonra genel başkanlık yarışını kaybetmiş, kurduğu parti de başarılı olamayınca siyasete ara vermişti. 2007’de Bahçeli’nin çağrısıyla siyasete geri döndü. Türkeş, geçen dönem kendisinin Mecliste sergilediği performanstan mutlu değil. Bu dönemde daha aktif olmaya kararlı. Hem bu dönemde kardeşi Ahmet Kutalmış da AKP’den milletvekili.

REFERANDUM HATAYDI: SEÇİM BOYUNCA DEFANSTA KALDIK

Yedinci seçimim bu. Bu kadar gergin ve heyecansız bir seçimi hiç yaşamadım. Sonucun belli olduğu diğer partiler tarafından üstü kapalı olarak kabul edilmişti. Farkında olmadan partimizin sözcüleri de yaptı bunu. Bunu ortaya koyduğunuz zaman bir heyecan kalmıyor. Bana göre referandum AKP’nin yerel yönetim seçiminde kaybettiği gücünü rehabilite etme girişimiydi. Teşhisi doğru yapamayınca buna karşı siyaset de doğru çıkmadı. Hayır demek yanlıştı. Bunu sadece MHP değil, CHP açısından da söylüyorum. Meclis’te oy vererek işçi haklarının revizyonu gibi maddeleri, AKP’nin gündemi olanlardan ayırabilirdik. Daha referandumun sonuçları alınmadan AKP sistematik olarak "MHP kaybetti barajın altında" propagandasına başladı. O tarihten itibaren gerek kendi tabanımıza gerek seçmenlere "Hayır biz barajın altında değiliz"i anlatarak vakit kaybettik. Bu kötü başlangıç, zaten başa güreşmekten alıkoydu. Bir de kampanya sürecinde o görüntüleri yayma olayı oldu. Hayati Yazıcı’nın yazdığı iddia edilen sahte e-mail’in kaynağını 48 saat gibi kısa sürede bulabilen yapının, üzerinden iki ay geçmesine rağmen bunu yapanları bulamamış ya da bulmuyor olması dikkat çekici. O internet sitesinin ücretini kredi kartından ödediği söylenen kişiyi AKP’nin partiden ihraç etmesi bile önemli bir karine. Bu çok profesyonel bir iş. MHP’ye yönelik bu büyük saldırı, kasetlerin muhtevasındaki ayıptan daha büyük bir ayıptı. Toplum o büyük ayıbı gördü ve ona reaksiyon gösterdi. Fakat MHP, kampanya boyunca hep defansta kaldı mecburen.

MHP’DE YENİDEN YAPILANMA: VERİMLİ OLAMADIM

Genel Merkez’in değerlendirmesinden önce seçim sonuçlarını konuşmayı doğru bulmuyorum. Parti, bugün Merkez Yönetim Kurulu’nu topluyor. Ben de bu kurulun üyesiyim. Orada bu konu enine boyuna değerlendirilecek, istifa edenlerin de yerine yeni isimler seçilecek. MHP, yeniden yapılanabilir. Lider ile ilgili tartışmalar da gündeme gelebilir tabii. Türk milleti, MHP’nin, Türkiye’nin birlik bütünlüğü ve milli hassasiyetler konusunda bir erken uyarı sistemine sahip olduğunun farkında. MHP’nin bunun altını daha fazla çizmek yerine artık vatandaşın günlük hayatı, yeni istihdam yaratılması, refah içinde yaşayışla ilgili konuları öne çıkarması sanıyorum daha iyi olur. Bana gelince, bu dört yıl içinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeliği yapmaktan memnunum. Niye? Avrupa Birliği konusunda yanılmadığımı gördüm. Ama milletvekilliğim sırasında çok verimli olamadım. Bu dönem beni tatmin etmedi. İkinci dönemde daha verimli olacağımı umuyorum. Bakın iki ay milletvekilliğine devam edip etmeme muhasebesi yaptım kendi içimde. Devlet Beye gittim, "Artık sana ihtiyacım yok diyebilirsiniz. Aday olup olmamak konusunda tereddüdüm var" dedim. "Devam edelim" dedi. Gene de müracaatın son gününe kadar bekledim. Bir şeyler yaptım, yapmadım diyemem ama ilk dönemde Tuğrul’un yapabilecekleri miydi? Bence hayır. Daha fazlasını yapabileceğimi biliyorum. Bu dönem daha farklı bir siyaset takip edeceğim.

KARDEŞİM: AKP’NİN TÜRKEŞ’İN OĞLUNA SARILMASI MANİDAR

Ahmet Kutalmış ile annesi hanımefendi sebebiyle çok yakın olamadık. Hanımefendinin miras konusunda açtığı davalar daha bitmedi. 14 sene oldu, hâlâ devam eden davalar var. Daha tereke tespit edilemedi. Ahmet ile ara ara görüşürüm, küslüğüm yok. Milletvekili seçilmesini kutlamak için telefon ettim. Yoğun olduğu için konuşamadım. Gazeteye de "Ararım, yoğundum" demiş. Ahmet çok genç. 33 yaşında. Siyasi deneyimi yoktu, siyasete başlamak için iyi bir yaşta. Açılım deyip, Habur’dan o girişleri yaşatan AKP’nin, seçim sürecinde Türkeş’in oğluna sarılmasını manidar buldum. Habur girişleri nere, Ahmet Türkeş’e gel mecliste siyaset yapalım demek neresi? Ahmet’i, Türkeş’in oğlu diye alıp, MHP’nin güçlü olduğu yerlerde otobüsün üzerine çıkarmak "Bu fikriyata yakınım" anlamına gelir. İnşallah AKP bu çizgiye gelir, bu sevindirici olur. Ahmet’in Türk milliyetçiliği ve Ülkücülük ile ilgili hassasiyetlerini ben biliyorum. Ahmet, AKP’nin bu çizginin dışında atacağı adımlara destek olmaz.

12 EYLÜL: ELİMDE SİLAH PERDENİN ARKASINDA BEKLEDİM

Altı yaşındaydım o zaman. Babamın 27 Mayıs’ta yaptığı radyo konuşmalarını hatırlıyorum. Kötü anım da şu. Bir sabah kalktım. Annem, ablam evde bir cenaze varmış gibi üzgün, ağlıyorlar. 13 Kasım’da, ikinci iç ihtilal olmuş; gece gelen askerler, kapıyı dipçikle kırarak babamı yaka paça alıp götürmüşler. Bir ay kadar sonra annem ve kardeşlerimle birlikte bizi havaalanına götürdüler. Babamı orada gördük. Bizi bir uçağa bindirdiler Yeni Delhi’ye sürüldük. 2.5 sene orada kaldık. 63’te geldik, bu kez babam sırf Talat Aydemir’i tanıyor diye yedi ay tutuklu kaldı. Mamak Cezaevine yemek, sütlaç götürürdük. Zaten hayatımızın önemli bir bölümü hapishane kapısında geçti. 12 Eylül’de de babam, darbe olduktan sonra iki gün saklandı, ne olacağını anlayabilmek için. Teslim olacağı gün bana haber verdi. Kader Sokaktaki eve geceden gittim o da sabaha karşı geldi. Merkez Komutanlığı’na telefon etti. "Ben evimdeyim, teslim almak istiyorsanız gelin beni alın" dedi. Ondan sonra bir Ford, bir de Jeep geldi. Babamla vedalaştık o çıktı. Çok üzülerek söylüyorum, perdenin arkasında elimde silahla bekledim. Babamı arabaya alacaklar mı, yoksa vuracaklar mı? Kaçıyordu vurduk diyecekler diye korkuyordum. Baktım arabaya bindirirken çok saygılı davrandılar, o zaman rahatladım. Sonra oturdum telefonun başına, iç ve dış basına haber verdim babamın teslim olduğunu. 12 Eylül’de çok haksız ve yanlış uygulamalar vardı, bugünkü hukuk sisteminde daha da yanlışlar var tabii. 12 Eylül’de babamı asmalarından korktum gerçekten. Bu sıkıntıları yaşamış birisi olarak 26 yaşında siyasete başladım. Siyasette 30 yılı geride bıraktım.

YILDIRIM TUĞRUL: İSMİMİ NİHAL ATSIZ VE KOMŞUMUZ KOYDU

Dört kızdan sonra babam erkek çocuğu istiyormuş. Annem hamile kaldığında bir komşu bir gün geliyor, "Bir rüya gördüm, yıldırımlar şimşekler çakıyor. Sen doğum yapıyordun bir oğlun oluyor" diyor. Annem ve babam da komşunun bu güzel rüyasına ithafen "Oğlumuz olursa adını yıldırım koyalım" diyorlar. Nihal Atsız çok ağırlıklı ve babamın da yakın temas ettiği bir insan. Rahmetli, eski Türk isimlerini severmiş. Hoş babam da sever ya. Ben dünyaya gelince Nihal Atsız "Adı Tuğrul olsun" diyor. İsmimi koyan, Nihal Atsız ve komşumuzdur.

HİNDİSTAN: SÜRGÜN BENİM İÇİN EĞLENCELİYDİ

Küçük bir çocuk olarak Hindistan sürgünü benim için çok eğlenceliydi. Ama aile için çok zordu. Bir kere salgın hastalıklar vardı, hijyen öncelikli bir meseleydi. İngilizce eğitim yapan yabancı okuluna gittim. Babam bu konularda çok disiplinliydi, Türkçe okuyup yazmayı bana ablamlar evde öğretti. Küçük yaşta İngilizce öğrenmiş oldum. Dile yatkınlığım vardır. Hintçe de öğrenmiştim. Seyahate gittiğimizde İngilizce bilmeyenlerle konuşurken babam bana tercümanlık yaptırırdı. Ankara’ya döndükten sonra TED’e başladım. Muadeleti kabul etmediler, beni sınıf olarak indirdiler alt sınıftan başladım yeniden.

ÜNİVERSİTE: BEDRETTİN CÖMERT’E KARŞI VURULACAĞIM İHBARI

Ben oldum olası sosyal bir tipimdir. Her çeşit insan ile medeni ilişkiyi sürdürürüm. Bu yüzden bizim camiada yadırgandığım olmuştur. Ömrümde hiç solcu olmadığım halde bir dönem solcu olduğum dedikodusu da çıktı. Ülkü Ocakları’na kaydım vardı. Ama 12 Eylül’e kadar siyaset yapmamaya kararlıydım. Ticaret ile uğraşmak, hatta yapabilirsem sanayici olmak istiyordum. 72’de liseyi bitirdiğimde önce Ankara Mühendislik Mimarlık’ta iki sene mimarlık okudum. Fakat çok iyi bir mimar olamayacağıma kanaat getirince vazgeçtim. Hacettepe Üniversitesi ekonomi bölümüne girdim. Beytepe Kampüsü, solun ağırlıklı olduğu bir yerdi. Okula gidip gelmek zordu. Mesela Bedrettin Cömert vurulduktan sonra, "Bunun karşılığında Tuğrul Türkeş’i vuracaklar" diye ihbar geldi. Ben bir sömestri hiç gitmedim okula. Korumayla gezmiyordum ama ben talep etmeden valilik talimatıyla zorla bana bir silah taşıma ruhsatı verdiler. Kırıkkale tabancam vardı. Üniversiteye girişimle çıkışım arasında yaklaşık dokuz sene var. 74’te girdim, 83’te çıkış aldım. O da askerlikte dört aylık kısa dönemin son partisini yakalamak için.

TİCARETİ BIRAKTIM: TAM ZAMANLI SİYASETÇİYİM

Ticarete oldum olası merakım vardı. Lisedeyken yaz aylarında babam iş tecrübesi edineyim diye tornacının, tamircinin, fotoğrafçının yanına verirdi. Esas ticarete başlayışım turizmdir, bir tanıdığın seyahat acentası vardı, orada çalıştım, bilet kestim, turlarda rehberlik yaptım. Üniversitedeyken iki ortağım vardı, medikal işine başladık. O sırada 1.MC kuruldu. Babam beni çağırdı, "Sen bu işi bırakacaksın. Ben bir koalisyona girdim. Sen medikal malzeme satıyorsun Sağlık Bakanlığı’na. O bakanlık da MHP’de. Sen her işini doğru yapsan ben bir Allahın kuluna anlatamam bunu" dedi. İçim kan ağlayarak gittim hisselerimi arkadaşlarıma devrettim. Agâh Oktay Güner, Ticaret Bakanı olmuştu, orada basın müşavirliği kadrosuna beni aldılar. MC sona erince CHP’li Teoman Köprülüler, işten attı beni. Sonra bir taraftan hep ticaretle uğraştım. 2007 seçimlerinden önce yine medikal malzeme satıyordum. Bir de uydu fotoğrafları yapıyordum. Fakat milletvekili olmak üzere siyasete dönünce Türkeş’in yetiştirmesi olduğumuz için bizim arkadaşları çağırdım. İşi tasfiye ettim, 2007’den beri tam zamanlı siyasetçiyim.

GAZETECİLİK: ÇOK MAKALE YAZDIM

Lisede stajyerlik dönemim sırasında rahmetli Dündar Taşer, "Devlet" dergisinin başındaydı. MHP’ye bağlı bir dergiydi. Yaz tatillerinde oraya gider çıraklık yapardım. Onun editörü daha sonra ANAP’tan milletvekili oldu. M. Nedim Budak. Çok güzel yemek yapardı, yemek yapmayı ondan öğrendim. Oradan itibaren basınla ilişkim başladı. Ortadoğu’da yönettim kurulu üyeliği yaptım. M. Ali Ilıcak Tercüman’ı çıkarırken yazı yazmamı teklif etti. Ama genel yayın politikası itibarıyla benden daha ideolojik şeyler bekliyorlardı. Bense bir köşe yazarının özgürlüğünü kullanmak istedim. Bir süre sonra uyuşamadık, bıraktım. Bir süre de Son Havadis’te yazdım. MHP’den ayrıldığımız dönemde Yeni Harman’da köşe yazarlığı yaptım. Facebook’ta varım ama aktif değilim. Twitter’ı cazip bulmuyorum açıkçası. Bana sadece moda gibi geliyor.

GENEL BAŞKANLIK: BABAMIN FATURASINI ÖDEDİM HELAL OLSUN

Alparslan Türkeş’in 97’de ölmesiyle birlikte Milliyetçi Harekât camiası bir karar vermek durumundaydı. Ya 30 yıllık güçlü karizmatik bir liderin çizgisinde devam edecekti ya da yeni bir yol tercih edecekti. Dışarıdan çok kavgacı gibi göründük ama Genel Başkan vekili olarak demokratik bir seçim yapılmasına özen gösterdim. Kongrede adaylar birleşti, Devlet Beyi seçtiler. Şöyle de diyebiliriz, bu camia Türkeş döneminin faturasını benim üzerimden gördü; ben o faturayı ödedim, helali hoş olsun. Tabii Devlet Beyin tarzı farklı. Gerçi ben genel başkan olsaydım da ben de rahmetli Türkeş ile her şeyi motamot aynı yapmayacaktım. Rahmetli Türkeş, 20. yüzyılın politikacısı, oysa biz 21. yüzyıla geçtik. Bu yüzyılın yeni siyasi talepleri, yeni ihtiyaçları var. MHP’nin babamın partisi olduğu bir gerçek ama ben demokrasiye inanıyorum. Ben Fatih Erbakan gibi bakmam. Siyasi partiler araçtır, fikri sahiplenirim.

ATP’Yİ KURDUM: DEVLET BEYİN DAVETİYLE SİYASETE DÖNDÜM

MHP’den Genel başkan olamadım diye ayrılmadım. Sayın Bahçeli’nin genel başkan olmasına hiçbir itirazım yoktu. 28 Şubat sürecinde Türkiye’de bir toplum mühendisliği ile bir DSP-ANAP iktidarı öngörüldü, buna MHP de dâhil edilmek istendi. Bunun olmaması gerektiğini Sayın Bahçeli’ye önce yazıyla bildirdim. Gidişatın oraya doğru olduğunu da görüyordum. 98 Ekim’inde partiden ayrılma kararı aldık arkadaşlarla beraber. Ama siyaset de yapmak istiyorduk, onun için parti kurduk. ATP’de fena gitmedik, teşkilatlandık, seçimlere girdik. 2002’de DYP ile seçim işbirliği yaptık. Fakat DYP baraj altında kalınca aktif siyasetten çekildim. 2003 Mayıs’ında bizim Mehmet Irmak Bey rahmetli oldu. Onun cenazesinde Devlet Bey ile karşılaştık, bir ara sohbet etmek istediğini söyledi. Ben de "Şeref verirsiniz buyurun" dedim. Bir gün büroma geldi, 3-4 saat oturduk dertleştik, çıkarken dedi ki, "Türk siyaseti bir daralmaya gidiyor. Böyle bir noktada seninle beraber olabilir miyiz?" Ben de "Tabii ki olabiliriz. Bizim hedefimiz aynı sadece yöntemlerimiz farklı" dedim. "Senden bunu duymak istiyordum" dedim. Arada görüşüyorduk. Adaylık müracaatın son günü Devlet Bey aradı, ısrarla partiye çağırdı. Gittim dosyayı hazırlatmıştı bile. Bir saat kadar ana ilkeleri konuştuk. Sonra imzayı attım, aktif siyasete dönmüş oldum.

ERGENEKON’DAKİ TELEFON KAYDI: BİR ŞAKAYDI SERVİS ETTİLER

Telefonda herkes eşiyle dostuyla şakalaşır, fıkralar anlatır. Güler Kömürcü, gazeteci olmanın dışında benim 20 küsur senelik arkadaşım. Ankara’ya geldiğinde sonradan eşi olan Mehmet Zekeriya Öztürk ile Hilton’un lobisinde oturuyordu. Aralarındaki elektriği fark ettim, fakat Güler bunu çaktırmak istemiyordu. Ben de ondan sonra telefon konuşmalarımızda Güler’in damarına basıyor, şaka yapıyordum. O meşhur konuşmada benim hatam söylediğim tv dizisinin isminde seks sözcüğünün olması. Polisiye bir diziyi söyleseydim böyle olmazdı. Kaldı ki bu telefon konuşmasının içeriği hiçbir şekilde Ergenekon’u ilgilendirmiyor, bir suç ihtiva etmiyor. O savcı niye bunu o dosyaya koyar? Artı bu niye bir gazeteciye servis edilir? Bunun hepsi maalesef siyasi saldırı. Çok üzüldüm. Güler dava açtı, bunu yazan Şamil Tayyar mahkûm oldu.

ERMENİLER: PETROSYAN VE KOÇARYAN İLE DE GÖRÜŞTÜM

Türkeş, Ermenilerle temasta da bölgeyi rahatlatma ihtiyacını görüyordu. "Türkeş araya girsin" diye Fransa’da bulunan SOS Armenian grubu müracaat etti. Azeri esirler vardı Ermeniler’in elinde. Türkeş, onların salıverilmesini sağlamak için girişimlere başladı. Görüşmelerin bir kısmında raportör olarak bulundum. O zamandan tanıdığım insanlarla dostluğum sonra devam etti. Ermenistan Cumhurbaşkanları Petrosyan ile Koçaryan ile de görüştüm. Mesela o çok basına yansımadı. Ermeniler ile görüşmelerimin hepsi mutlaka devletin bilgisi tahtındadır. AKP hükümetinin Ermeni açılımı realist değildi, desteklemedim. Bardağın dolu tarafından iyimser bakarsak iyi niyet olduğunu söyleyebiliriz; komşularla sıfır sorun! Bu güzel bir yaklaşım ama sorunu sen çıkarmadıysan sorunu senin çözmen diye bir realite olamaz.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 19 HAZİRAN 2011