TIR VAKASINDA BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

...

Adana’da TIR’lar aranırken bir MİT görevlisinin "Devlet sırrı fotoğraf çekemezler" diye bağırması üzerine jandarmanın gazetecileri gözaltına alıp, ellerindeki fotoğraf ve görüntülere el koyması gürültüye geldi; pek tartışılamadı.

Gazeteciler orada adli bir soruşturmayı izliyorlardı; savcı soruşturma başlatmış, arama kararı uygulanıyordu. Medyanın bir adli soruşturmayı izlemesi de doğal göreviydi. Adli soruşturmayı izleyen gazeteciler engellenerek basın özgürlüğüne, dolayısıyla kamuoyunun bilgi edinme hakkına tecavüz edildi.

Malum herkesin bildiği sır sayılmaz. Karayolunda o kadar insanın önünde cereyan eden bir aramanın gizliliğinden söz etmek olsa olsa trajikomik bir durumdur. Zaten daha savcı bile o TIR’larda taşınanların "devlet sırrı" olup olmadığına, yasal bir faaliyet yürütülüp yürütülmediğine karar verememişse, gazeteci de daha baştan bu gerekçeyle engellenemez.

Kaldı ki, Türkiye’de hala "devlet sırları kanunu" çıkarılamadığı için "devlet sırrı"nın ne olduğu da meçhul. Ceza Kanunu’nda devlet sırrı, "Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken belge ve bilgiler" olarak tanımlanıyor. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da "Açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler, devlet sırrı sayılır" deniliyor. Soğuk savaş döneminden kalma bu maddelere göre de devletin hemen her faaliyeti "devlet sırrı".

Fakat demokratik bir ülkede devletin vatandaşından gizleyeceği yasadışı bir icraatı olamaz. İstihbarat örgütlerinin yasadışına çıkma hakkı kabul edilse öyle uzun uzadıya MİT kanununa gerek kalmazdı. Demokrasilerde herkes yasalarla bağlıdır, medya da bu konuda denetim görevini icra eder.

Medya görevini yapmasa örneğin ABD’nin 1986’da ambargoya rağmen İran’a silah sattığı kanıtlanamaz; Beyaz Saray Güvenlik Danışmanı Oliver North mahkûm edilemez; CIA Başkanı Casey işinden olmazdı. Halbuki ABD Başkanı Reagan, "İrangate skandalını inkâr edip, medyayı "kanlı denizde yüzen köpekbalıkları"na benzetmişti ama sonuçta kendisi mahcup oldu.