SÖYLEŞİLER DEFİLE MİDİR?

...

Ömür Gedik’in, geçen hafta Kelebek Pazar’da dizi oyuncusu Batuhan Karacakaya ile yaptığı söyleşide giydiği kıyafet ve fotoğrafı, okurlardan eleştiri aldı. Kimi okurlar kıyafeti "gereğinden fazla dekolte" buluyorlardı. Zerrin Koçay gibi kimileri de yayımlanan fotoğrafı gazetecilikle bağdaştıramamıştı:

"..röportajdaki fotoğraflar muhafazakar biri olmamama rağmen bana bile tuhaf geldi. Bir gazeteci işini yaparken böyle mi giyinmeli? O kıyafetle bir show programına çıkarsınız anlarım. Ama 17 yaşındaki bir oyuncuyla röportaj yaparken giyerseniz rol çalmaya çalıştığınız düşünülür."

Bu eleştiriler kendisine de ulaşmış olacak ki, Ömür Gedik "Victoria’s Secret mankeni gibi giyineceğim" başlıklı yazısında yanıtladı eleştirileri:

"Ünlü modacı Raşit Bağzıbağlı imzasını taşıyan turuncu elbise, Bağzıbağlı’nın mezuniyet törenleri için hazırladığı koleksiyondan. 17 yaşındaki Batuhan’la röportaj yaparken, o yaşa yakın hissetmek için yapılmış bir seçimdi benimki. Bundan sonraki röportajlarımda da üzerimde ünlü modacıların gerek abiye, gerekse de spor tasarımlarını göreceksiniz. Gazete sayfalarında yazılar kadar görselliğin de ön planda olmasını düşünenlerdenim."

Okur Temsilcisi olarak, o kıyafetin giyilmesinin 17 yaşındaki Batuhan’ın ruh halini anlamaya nasıl katkıda bulunduğunu anlayamadım. Kelebek’teki söyleşide ne mezuniyet törenlerine bir atıf ne de bu konuda bir soru vardı. Zaten Gedik’in, bundan sonraki söyleşilerinde de "manken" gibi giyinip "görselliği" öne çıkaracağını ilan etmesi, asıl amacının bu olmadığına işaret ediyor.

İyi de görselliğin öne çıkarılması, gazetecinin kendini bu kadar öne çıkarması anlamına mı gelmeli? Ya da şöyle sorayım; söyleşiler defile, söyleşi yapılan kişiler de konu mankeni midir?

Kesinlikle hayır! Söyleşinin amacı, sorular yöneltilen kişiyi okura yansıtmaktır. Gazeteci manken gibi giyinip, söyleşi yaptığı kişiyi geri plana atarsa işin adı söyleşi olmaktan çıkar, defileye döner. Kaldı ki, görselliği bu şekilde öne çıkarmak için söyleşiye gerek yok; gazeteci istediği kıyafeti giyip, fotoğraf çektirebilir. Modacıların tanıtımının ilkelere aykırılığı da ayrı bir sorun.

Karacakaya ile yapılan söyleşide Ömür Gedik, gazeteci olarak söyleşi yaptığı kişiden daha öndeydi. Okurun da tanımladığı gibi, gazeteci, konuğundan "rol çalmış", Karacakaya ise "konu mankeni" olmuştu.

Bir itirazım da Gedik’in soru-cevap yöntemini "söyleşi" yerine "röportaj olarak adlandırmasına. Oysa ikisi arasında fark var. Röportaj, söyleşiden farklı ve edebiyata yakın bir gazetecilik türü. Ülkemizde yıllar önce Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Sait Faik, Aziz Nesin gibi ustaların başarılı örneklerini verdiği röportajlara medyada pek rastlanmıyor artık.

Yaşar Kemal, 1975’te kendi röportajlarını anlatırken, "Türkiye’de demokrasiyle birlikte röportajcılık da gelişecektir" demişti. Maalesef ustanın bu haklı beklentisinin hiçbir yanı gerçekleşmedi.