SOSYAL MEDYAYA ALKIŞLAR

...

Son zamanlarda okurlardan gelen eleştirilerin ağırlığı, yayımlananlardan çok yayımlanmayanlarla ilgili. Bazen haberlerle ilgili yorumların Hürriyet internette yayına verilmemesini, bazen de bir gelişmenin internet ve gazetede haber yapılmamasının nedenini soruyor, tepki gösteriyor okur. Bu tepki kimi zaman RedHack’in bakanlardan Egemen Bağış’ın mail kutusunu hacklemesiyle ilgili olabiliyor; kimi zaman da bir siyasinin konuşması ya da eylemiyle…

Sanırım her şeyin haberleştirilmediği, yayımlanmadığı kaygısı sadece Hürriyet okurlarında değil, bütün medya okur ve izleyicilerinde yaygın. Öyle olmasa Gezi Parkı eylemleri sırasında tepkiler zaman zaman medyaya, özellikle de haber kanallarına yönelmezdi.

Gerçekten Gezi Parkı eylemleri habercilikte turnusol kağıdı işlevi gördü. Taksim’de yaşananları geleneksel medyanın bir bölümü görmezden gelmeyi yeğlerken, haber kanalları ve hatta internet medyası bile sosyal medyanın, özellikle de Twitter ve Facebook’un hızına yetişemedi.

Anlaşılabilir bir durum bu. Sosyal medya doğası gereği çok hızlı. Orada kontrol edilmemiş bilgiler de yer alabiliyor; örneğin köpeğe biber gazı sıkan polis fotoğrafı Türkiye’de çekilmemişti; polis panzerinin ezdiği gencin öldüğü de doğru değildi! Fakat yine de sosyal medyanın hakkını teslim etmek gerek. Bu tür yanlışlara rağmen eylemlerle ilgili gelişmeler, haber kanallarından değil sosyal medyadan an be an öğrenilebildi.

Nitekim İstanbul Valisi H. Avni Mutlu da iktidar sözcülerinden duymaya alıştığımız gibi medyadan değil, sosyal medyadan yakındı. Bu bile sosyal medyanın etkisini kanıtlamaya yeter sanırım. Taksim gaz bulutları altındayken canlı yayın yapmayan haber kanallarının yayın akışını kesip vali ve belediye başkanının basın toplantısını canlı vermeleri dikkate değerdi. Hiçbir gazetecinin valiye, kırmızı elbiseli kadına biber gazı sıkıldığını gösteren o fotoğrafı soramaması da manidardı.

Aynı şekilde gazetelerin eylemlere yaklaşımı haberciliklerinin karakterini ve medyanın geldiği noktayı göstermesi açısından önemliydi. Sabah, Yeni Şafak, Star, Bugün, Habertürk gazeteleri eylemleri ve polisin müdahalesini, olayların zirveye çıkmasına değin birinci sayfalarından görmediler.

Hürriyet, eylemleri baştan itibaren ilk sayfasından ayrıntılı veren gazetelerden biriydi. 29 Mayıs’ta, “Gezi parkı savunması”, 30 Mayıs’ta “Gezi Parkı için karar verdik uygulayacağız”, 31 Mayıs’ta “Gezi Parkında yakma timi” ve 1 Haziran’da, “24 saat gaz” başlıklarıyla sunuldu gelişmeler. Hürriyet yazarları, gelişmeleri köşelerinde değerlendirdi. Hürriyet İnternet de eylemleri ilk günden itibaren haberleştirdi, gelişmeleri sürekli aktardı.

Biz gazetecilerin asli görevi, gerçeği duyurmak. İnsanlar, gerçeği bilecek ki, ona göre karar alacak, bilgi dağarcığını dolduracak, yaşamını yönlendirecek. O nedenle Türkiye’de okurların yayımlanmayan haberlerin peşine düşmesi, haber alma hakkını savunması saygıdeğer bir davranış.

New York Times’ın kurucusu Adolph Ochs, “Benim gazetemin hiçbir okuyucusu gafil avlanmamalıdır” diyordu. Bizim de okurların haber alma hakkına aynı tutkuyla bağlı olmamız gerek. Editörlerin enerjilerinin ağırlığını yayımlanacak haberlerden çok verilmeyeceklere ayırması bu tutkuya zarar verir.