SOSYAL MEDYA VE MAHREMİYET

...

Kıvanç Tatlıtuğ’un Instagram’da paylaştığı bir fotoğraf nedeniyle ortaya çıkan etik problemi yazarken amacım, sosyal medya ve mahremiyet konusunu tartışmaya açmaktı.

Özetlersem, geçen haftaki yazımda kapalı hesaplardaki paylaşımların haber yapılamayacağını, açık hesaplar açısından da ünlü/ünsüz ve kamuda görevi olan/olmayan ayrımına dikkat edilmesi gerektiğini vurgulamıştım. Ünlü ve kamusal görevi olanların sosyal medyada yazdıklarının izin alınmadan haber yapılabileceğini ama ünsüz kişilerden izin almak gerektiğini savunmuştum.  Tanınmayan ve kamuda görevi olmayan kişilerin mahrem alanlarına izinsiz girmenin etik olmadığına dikkat çekmiştim.

Hürriyet Dijital Haber Koordinatörü Emre Kızılkaya, görüşlerini ileterek, tartışmaya katıldı. Yazıma bir itirazı var. “Ünlü olmayan kişilerin kamuya açık sosyal medya hesaplarında yaptıkları yorumlar için izin alınması gerektiği” konusunda şüpheleri olduğunu belirtiyor. Gerekçesini de şöyle dile getiriyor:

“Maalesef Türkiye’de teknoloji okur yazarlığı düşük seviyede. Birçok insan, sanal ortamda bazı haklarından gönüllü olarak feragat ettiğini bilmiyor bile. Facebook’ta herkese açık olarak bir paylaşım yapan kişinin, bu paylaşımın medyaya yansımasıyla ilgili şikâyetini ele alalım.

Her kullanıcı Facebook’a üye olurken bir kullanım sözleşmesini kabul ediyor. Bu sözleşmenin 2. maddesinin 4. fıkrası çok açık: ‘Halka açık (Public) ayarıyla bir içerik veya bilgi paylaştığınızda, bu, Facebook’takiler de dahil herkesin bu bilgiye ulaşmasına ve onu kullanmasına ve bunu sizinle ilişkilendirmesine (isminiz, profil resminiz vb.) izin verdiğiniz anlamına gelir.’

Yani Facebook’a üye olanlar, paylaşımlarını herkesin kullanımına açmış oluyor. Daha sonra ‘Ayarlar’dan sadece belirli bir grupla paylaşımı seçmemişse, bu durum hep geçerli kalıyor.  Aynı şekilde, herkese açık şekilde atılan bir tweet, aslında Taksim Meydanı’na çıkıp o sözleri bağırmaktan çok farklı değil. Twitter hesabına erişimi sınırlamayan biri, kendi tercihi doğrultusunda bunu herkesle paylaşmış oluyor.

Elbette sorunun cevap arayan birçok başka boyutu var. Örneğin hesabını sadece arkadaşlarına açan bir ünlünün, bilinmesinde kamu yararı olan saklı bir paylaşım yapması halinde bu izinsiz olarak haberleştirebilir mi? Keşke tutuklu gazeteciler gibi yakıcı sorunlarımız olmasa ve basın camiası olarak bu tür mesleki tartışmalara odaklanabilsek.”

Kızılkaya ile aynı görüşte değilim. Zira ünsüzlerin kamuya açık alandaki her faaliyeti izinsiz haber yapılamaz. Verdiği örnekten devam edelim. Ünsüz bir kişinin Taksim meydanında bağırması ile meydanda arkadaşlarıyla sohbeti arasında fark var. Ünsüzlerin sosyal medyada yazdıklarını da Taksim’deki belirli bir grupla sohbeti olarak görmek gerek. Orada söylenenlerin, medya gibi hedef kitlesi farklı bir mecrada ve farklı bir bağlamda sunulmasına biz gazeteciler karar veremeyiz. Facebook’ta paylaşılmasına izin vermek, (örneğin Hürriyet’te de) yayınlanmasına izin vermek anlamına gelmez.

Kızılkaya’nın son dileğine kuşkusuz ben de katılıyorum. Maalesef başta Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması olmak üzere gazeteci arkadaşlarımızın hapse atılması ve medyaya yönelik baskılar, çoğu kez mesleki tartışmalarımızın önüne geçiyor. Yine de bu zor günleri atlatmanın yolunun bağımsız ve eleştirel gazeteciliği hakkıyla yapmaktan geçtiğini bilerek mesleki tartışmaları sürdürmeye çalışıyoruz.