SALİH BEZCİ

...

Ankara Ticaret Odası’nda sessiz sedasız bir değişim yaşandı. Sinan Aygün ayrıldı, CHP saflarından parlamentoya girdi. Yerine de onun başkanvekili Salih Bezci seçildi. Aygün, hükümet ile kavgalıydı; Bezci ise tam tersine hükümet ile gayet sıcak ilişkiler içinde. Aygün popüler bir isimdi, medyada görünmekten çok hoşlanırdı; Bezci ise bugüne değin hep geride durmayı yeğlemiş bir isim…

HÜKÜMET: ŞİMDİ BİRAZ DEĞİŞTİ ATO

12 yıldır ATO’da başkanvekiliydim ama başkanın olduğu yerde başkanvekilinin söz hakkı olmuyor. Biz icraattaydık daha çok. Bugüne kadar daha ziyade işimize gücümüze bakıyorduk. Vergi listesindeki yerimizden dolayı basında çıkıyorduk. Şimdi de öyle popüler işler yapmayacağım. Önce işimize bakacağız, kendimizi bir kabul ettireceğiz. Evet, Sinan Aygün’ün hükümet ile arası iyi değildi. 140 bin üyemiz var. Ben de onlardan biriyim, onlar adına burada oturuyorum. Neticede ne yerel yönetimlerle ne devlet idaresiyle kavga etmek gibi bir lüksüm yok. Esnafın, tüccarın sorunlarını kavga ederek çözemeyiz, onlarla iyi ilişkiler içinde olmamız lazım. Aklımızın yettiğince hükümetlere yön vermeye, yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bizim misyonumuz bu. Neticede en çok birlikte çalışacağımız kişi Büyükşehir Belediye Başkan ve vali. O nedenle ATO Başkanı seçildikten sonra ilk olarak Belediye Başkanı Gökçek’i, valiyi, sonra da bakanlar ve başbakanı ziyaret ettim. Başbakan ile görüşmemiz olumlu geçti. Bize özel bir tavsiyesi olmadı. Başbakan sonra buraya geldi. Ankara ile ilgili projelerini bizim salonumuzda açıkladı. Melih Bey ile Sinan Başkanın kişisel olarak bir problemi yoktu. Şimdi biraz değişti ATO tabii. Benim tarzım Sinan Başkanın tarzından çok değişik. Ben uzlaşmacıyım. Kavga ederek değil uzlaşarak işi çözmek yanlısıyım. Siyasetin uzağındayım.

ATO: 12 YILDIR BAŞKANVEKİLİYDİM

ATO’ya 15 sene önce girdim. Müteahhitlik Komitesi’ne gir, ayda bir gelirsin dediler. Tamam dedim. Bu arada Meclis’te birinci yedekmişim. Biri düştü, biz Meclise girdik. İkinci dönemde yönetime yazdılar beni. Neticede ben başkanvekili seçildim. Bu hastalık öyle bulaştı bize. 12 yıl başkanvekili olarak görev yaptım. Bir şeyler yaptığınız zaman faydalı oluyorsunuz. Mesela kongre merkezi yaptık, çok uğraştım ben. Avrupa’nın en büyüklerinden kongre merkezimiz. 80 milyon lira harcadık oraya. 3100 kişilik bir merkez. Dünyada birçok kongre merkezi işleten Fransız-Türk ortaklığı bir şirkete kiraya verdik. Yılda 3 milyon 250 bin lira verecekler bize. ATO’dan ziyade Ankara’ya katkısı büyük olacak. İki sene evvelki yönetim seçiminde problem oldu. İbra etmediler yönetimi. Altı aylık sıkıntılı bir süreç yaşadı ATO. Sinan’ın 1.5 senesi vardı, bir daha da aday olmazdı. Sinan Bey, CHP’den milletvekili adayı olduğu gün ben Bodrum’a bilet almış gidiyordum. “Bir iki gün dur” dedi bana. Demek ki, haber bekliyormuş. Kılıçdaroğlu ile konuşunca o ayrıldı. Başkanlık için iki aday daha vardı. Neticede yönetim kurulu üyeleri teveccüh gösterdi ben başkan oldum.

AVM’LER: ORTAKLIKTA ALDANMAYI KABUL EDECEKSİN

Babam ile işe başladığımızda 14 daireli binaları iki üç ortakla yapabiliyorduk. Dönüm noktamız 81 senesinde Kazım Karabekir Caddesinde Sütçüoğlu İş Hanını yapmak oldu. Babamın bir arkadaşının arsası vardı. İnat ettim, yalvar yakar babamı ve arsa sahiplerini ikna ettim. Sözleşmeyi noterden yapacak paramız yoktu. Bir senelik mimardım daha. Öyle girdim bu işe. Evlenmiştim, iki de çocuğum vardı. Temel attık ama yapacak paramız yok! Tefeciden para aldık, zemin kata çıktık. O sırada askere gittim. 102 gün geceleri gözüme hiç uyku girmedi. Askerden döndüm iki dükkan daha satıldı öyle yaptık binayı. Ondan sonra hep iş merkezleri yaptık. İstanbul’da Galleria yapılırken her hafta gider inşaatı gezer, incelerdim. O sırada biz de Ümitköy’de bir arsa aldık. Karayalçın belediye başkanıydı, ona anlattım. Plan değişikliği yaptık. Melih Gökçek geldi, “Bu dağın başında çarşının ne işi var, sen batarsın” dedi bana. Şehir dışı ama dünyadaki gelişme bu yöne gidiyordu. Neticede o da destek verdi, yaptık orayı. Tuttu da. AVM hayatımız ondan sonra Armada ve Panora ile devam ettik. Bunlar çıta atlama projeleri oldu. Armada, Avrupa’da ödül aldı. Ortaklarımız arasında Rifat Hisarcıklıoğlu, Zahit Akman’ın şirketi de var. Melih Gökçek’in ortaklığı yok. Bu dedikoduyu çıkaranlar, rakipleri. Ama soldan değil sağ kesimden. Kim olduklarını biliyorum. Ben hep ortaklarla çalışırım. Şu anda değişik işlerde 100’e yakın ortağım var. Aldanmayı baştan kabul edeceksin. Aldatma niyetiyle girerseniz ortaklık devam etmez. Baştan ütülmeyi göze alacaksınız. Aldanmak nedir? Fazla emek verip, hakkınıza razı olursunuz.

EVLİLİK: EŞİMİN ADINA OKUL YAPTIRIYORUM

Doğma büyüme Ankaralıyım. Annem babam Kızılcahamamlı. Bir vakfımız var Kızılcahamamlılar diye, orada aşağı yukarı bin öğrenciye burs veriyoruz. Annemin adına Turizm Meslek Lisesi yaptırdım Kızılcahamam’a. Babamın adına yaptırdığım okul da Demetevler’de. Açılışa giderken adres soruyorlardı. “Son durağa 300 metre kala” diyordum. Son durak neresi? Mezarlık! Annem babam sağ. Okul yaptırmak onların vasiyeti değil, kendi düşüncem. Şimdi bir de eşimin adına okul yapacağım. Kızılcahamam’da Turizm Meslek Okulu olarak düşünüyoruz. Eşim Kadriye, Kız Lisesi mezunu. Üç çocuğa annelik yaptı, onları yetiştirdi. Üniversite son sınıftayken görücü usulüyle evlendirdiler bizi. Doğru dürüst bir aile hayatım olmasaydı bu işleri yapmam mümkün değildi. Aile hayatı çok önemli. Eşim beni hiçbir gün kahvaltı etmeden evden çıkarmamıştır. Benden erken kalkar kahvaltımı hazırlar.

ÜNİVERSİTE: HEDEFİME ULAŞTIM ÇOK ŞÜKÜR

Babam Kızılcaham’dan geldiğinde çok fakirmiş. Okuma yazma bilmiyordu. İnşaatlarda amelelikle başlamış, sonra gecekondu yapmış. İşi öğrenince de müteahhitliğe başlamış. T cetveliyle proje çizerdi. İlkokuldan itibaren benim de proje çizmeye merakım vardı. Aydınlıkevler’deki Telsiz Blokları’nın gazetede resmini gördüm. Aldım o planı kendi kendime çizdim. Benzettim mi bilmiyorum ama babam, “Oğlum mimar olacak” demeye başladı. Ben de mimarlık istedim. Zaten çocuklukta idolüm babamdı. Yokluktan gelen bir insanın hayat şartlarıyla mücadelesini gördüm. Üniversitedeyken de idolüm müteahhit Ayduk Koray’dı. Çok güzel binalar yapıyordu. Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi’nin gece bölümünü tercih ettim. Kötü bir dönemdi. Ama kavgalar hep gündüz oluyor, geceye bir şey kalmıyordu. 1.5 sene boykotlardan kaybım var. 73 girişliyim, 79’da mezun oldum. Siyasetle ilgilenmiyordum. Geçinmekten başka derdim yoktu. Gündüz işe gidiyordum mecburen. İkinci sınıftayken imtihana girdim Köy İşleri Bakanlığı’nda memur oldum. Dokuz ay teknik ressamlık yaptım, bu sürede kimse bana bir iş vermedi. Ben de sıkıldım boşluktan. İstifayı yazıp ayrıldım, babamın yanında çalışmaya başladım. O günlerle kıyaslandığında bayağı mesafe kat ettik. Hedefime ulaştım sayılır. Çok şükür. 15 yıldır vergi rekortmenleri listesine giriyorum. Gurur verici o listeye girebilmek. Keşke daha yukarılara çıkabilsek.

BEŞİKTAŞLIYIM: OKULDAN KAÇAR FUTBOL OYNARDIM

Okulda çalışkan bir öğrenci değildim. Bir kere okumam yetiyordu. Geometri, matematik derslerim çok iyiydi. Müzikle ilgim yoktu ama güzel resim yapardım. Lisedeyken okul takımında futbol oynadım. Aydınlıkevler’de Selen Koleji vardı, oranın okul takımında oynuyordum. Güneşspor vardı o dönemde, sağ açık oynuyordum. Tommiks, Teksas okumazdım. Her gün okuldan kaçar topa giderdim. Belki bir şey olurdu futbol oynasaydım ama öbür taraftan aç kalırdık. Ben Beşiktaşlıyım. Bir gün annemle beraber pazara gittik. Bir kazak aldık. Adam, “Bu kazak Beşiktaşlıymış” dedi. Öyle de Beşiktaşlı olduk yani. Şu anda Beşiktaş’ın kongre üyesiyim. Lisedeyken atletizm yarışlarına da katılırdım. 200 metreyi 25 saniyede, 400 metreyi 59 saniyede koşuyordum. Ünlü atlet Mehmet Yurdadön vardı aynı dönemde. Onunla 400 metreyi aynı sürede koşuyorduk. Ankara birincisi olmuştum.

KARAKALEM: MİMARLIK KEYİFLİ BİR MESLEK

Mimarlık keyifli bir meslek. Bir gün Yüksel Hoca imtihana aldı bizi. 15 dakika sonra projem bitti benim. “Bu kadar kısa zamanda çizmiş olamazsın” dedi. Başımda durdu bir daha çizdim projeyi. O zaman “Benim yanımda çalışır mısın” dedi. “Sağ olun hocam ben inşaat işleri yapıyorum” dedim. O derece seviyordum proje çizmeyi. Ben yaparken eğleniyorum. Biz bilgisayara yetişemedik. Şimdiki nesil bilgisayar programlarını kullanıyor. Ben hâlâ karakalemle çiziyorum. Yanımda çalışan epey mimar var. Neticede ben hazırlayıp onlara veriyorum, onlar detaylarını çiziyor. Bakın parmağımda bir kesik var, bir akşam maket yaparken nasıl hırslı çektiysem mabet bıçağını. Öyle derin kesmişim ki hâlâ parmağımda izi duruyor. Bu da bana hep hatırlatıyor, fazla hırslı olma, ayağını denk al diye. Oğlum da içmimarlık okuyor, ona “Maket yaparken dikkatli olacaksın” diye söylüyorum.

BİSİKLETİM YOKTU: MODEL ARABA KOLEKSİYONUM VAR

İnternette en çok sevdiğim, Google’a girip dünyadaki şehirleri izlemek. Ondan çok keyif alıyorum. Mesela bir arsa satılacak ya da bir ülkeye gideceğim. Google’a girip o şehrin yapısına bakıyorum. Mesela Singapur’un teknolojisini, doğa parklarını severim. New York ve Las Vegas büyüleyici bir şehir. Sidney de çok güzel bir şehir, İstanbul’a benzer. Barcelona, Milano ve Paris’i çok severim. Oraları gezip geldikten sonra Ankara biraz yavan geliyor ama ne yapalım neticede burada yaşıyoruz. Tavla oynamayı çok severim. Sinan benlen tavla oynayamaz. Genelde onu yeniyorum. Ama tavlada tabii. Okul hayatımda bisikletim bile yoktu. Babamla ortak bindiğimiz bir Murat 124’ümüz vardı. Beton dökeceğiz paramız yok, o arabayı satıp demir aldık beton döktük. Bayramı arabasız geçirdik. Şimdi üç arabam var. Bazen ATO’nun makam aracını bırakıp kendi arabamı getiriyorum, şoför yanıma oturuyor ben kullanıyorum. İnsanın biraz kendini tatmin etmesi lâzım. Model araba koleksiyonum var bir de. Eskilerden yeni modellere kadar var. Yurt dışına gittiğimde küçük arabalar topluyorum. 100 tane falan var. Geçen Monaco’da Bentley aradım. Deniz tutkumuz var işte. Ufak bir kayık aldık balık tutmak için. Sonra büyüttük. Şimdi 20 metrelik bir teknem var. Fakat gidemiyorum. Tekne Bodrum’da duruyor, ben de burada. Kaptanlık ehliyetini oğlumla beraber aldık. Tadını en çok o çıkarıyordu, şimdi okul nedeniyle o da gidemiyor.

12 EYLÜL: O GÜNÜ DEĞİL ÖNCESİNİ YARGILAMAK LÂZIM

12 Eylül’de evdeydim. Sabah kalkınca öğrendik ihtilal olduğunu. Herkes gibi biz de kurtarıcı gözüyle bakmıştık ihtilale. Sokağa çıkamıyorduk 12 Eylül’den önce. Onların yargılanması konusunda konuşmayayım. O gün millet olumlu gözle baktı, bugün başka gözle bakıyor. Pek hoş değil. Anayasa yüzde 97 ile kabul edilmişti. Yarın bir gün böyle sıkıntılı dönemler tekrar olabilir. O günü yargılamamak lazım. Ondan önceki dönemi yargılamak lâzım. O günlerde ülke iyi idare edilseydi belki 12 Eylül’e ihtiyaç kalmayacaktı. Daha özgürlükçü daha demokratik bir anayasa olması lâzım. İlk defa devletle vatandaş birlikte bir anayasa yapacak. Başkanlık sistemi konusunda bir düşüncem yok şu anda.

AKAY KAVŞAĞI: ZOR BİR PROJEYDİ

Ankara’da Akay Kavşağını yaptım ben. O meşhur proje. O yüzden bir ara “Melih Gökçek’in müteahhidi” denildi bana. Bakın Akay kavşağı güzel ama çok zor bir projeydi. Metroya da engel değil, zaten alttan geçti şimdi. Yapıldığı yıllar itibarıyla çok zordu. Mimarlar Odası ve Çankaya Belediyesi karşı çıktı. Doğan Taşdelen, o zaman Çankaya Belediye Başkanıydı. Doğan bey, “Benim sana karşı bir şeyim yok, biz projeye karşıyız” dedi. Neticede proje bitti, Angora evlerinde evimiz vardı. Kura çektik, Doğan Bey ile komşu olduk. Dedi ki, “Akay Kavşağı çok güzel oldu. Oradaki ustaları getirseniz de ben de parasını versem bu evleri yapsak olur mu” dedi. Ben de “Olur, size her tür desteği veririm” dedim.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 26 HAZİRAN 2011