RİVAYETLER ÖLDÜRÜCÜDÜR

...

İlerde bu dönemin gazeteciliği yazılırken, yayın yasaklarına özel bir bölüm ayırmak gerekecek. Hemen her büyük vakada yayın yasağı getirmeyi çare gören bir anlayış işbaşında.

Reyhanlı’daki patlama, dört eski bakanla ilgili soruşturma komisyonu, Uludere’deki katliam, Musul Konsolosluğu baskını ve Suriye’ye gönderilen silah yüklü TIR’lar ile ilgili yasaklar ilk akla gelenler…

Son olarak Ankara’daki katliam haberlerine getirilen yasak, eski yasak kararlarını da aştı; medyanın yanı sıra sosyal medyaya da yayın yasağı konuldu. Daha önce 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarında görülen eleştiri yasağı bu soruşturma için de getirildi. Değil haber ya da röportaj yapmak, eleştirmek bile yasaklandı.

Anayasa, Basın Yasası ve diğer yasalar ortada. Basın ve ifade özgürlüğünü temel alan o metinlerde “eleştiri yasağı” diye bir hüküm yok, olamaz da. Medya ve sosyal medya için “yayın yasağı” diye bir düzenleme de yok yasalarda. Sadece internet medyası ve televizyonlar için farklı düzenlemeler söz konusu. Yasal düzenleme olmadığı için “mahkeme kararına uymama” dışında bir yaptırımı da olamaz bu yasağın.

Yayın yasağının yasal dayanaktan yoksun olması nedeniyle karar sonrasında medyada bir karmaşa oluştu. Cumhuriyet ve Birgün gibi gazeteler yasağı tanımayacaklarını ilan ederken, başta iktidar yanlısı gazeteler olmak üzere medyanın büyük çoğunluğu soruşturma haberlerini vermeyi sürdürdü. Hürriyet ise 15 Ekim’de bu karara uydu; ertesi gün medyadaki genel uygulamaya katılarak, soruşturma haberlerini yayınladı. Doğrusu da buydu, toplumu bilgilendirmek, soruların peşini bırakmamak gerekiyordu.

Aslında Hürriyet yayın yasağı öncesinde de bunu yapıyordu. Zaten bağımsız medyada genel olarak bu saldırının önlenememesine yönelik eleştiri dalgası yükselmişti. Siyasi iktidar, bu eleştirilerden rahatsızdı. İktidar yanlısı bazı gazetelerde yayın yasağı getirilmesini isteyen yazılar da çıkıyor; bağımsız medyayı etik dışı yayıncılık yapmakla suçluyorlardı. Tabii kendi kuruluşlarına hiç dokundurmadan…

Oysa ilkeleri sıralayıp medyayı genellemeler üzerinden eleştirmek tam bir kolaycılık. Ankara’daki katliamla ilgili olarak medyanın bütün olarak yanlış yaptığını söylemek haksızlık olur.

Örneğin kanlı, dehşet etkisi yaratacak, yakın plan çekilmiş katliam fotoğrafları konusunda medya bu kez sağduyulu davrandı. Çoğunlukla da insan hayatına değer veren serinkanlı, tahrik etmeyen bir dil kullanıldı haberlerde. Ölenlerin sayısı konusundaki çelişkili haberler, yetkililerin hızlı ve tatmin edici bilgiler vermemesinden kaynaklandı.

Saldırıyı kimin yaptığı, güvenlik önlemlerindeki ihmal ve sorumluluğun kime ait olduğu noktalarında problem çıktı. Bağımsız medya bu konularda sorular sorup, dile getirilen eleştirileri okuruna aktarırken, iktidar yanlısı medya kuruluşları bu eleştirilere karşı savunma çabası içine girdi. Hatta bazıları saldırıyı gerçekleştiren terör örgütü konusunda senaryo haberler yayınladı. Halbuki dedikodular, haberciliğe ve terörle mücadeleye zarar verir. BBC’nin terör haberleri ilkelerinde vurgulandığı gibi, “Terör haberleri, sorumlu bir şekilde verilmelidir; terörizmle ilgili rivayetler öldürücü”dür.

Saldırı sonrasında bir gazetede çıkan ve sonra internet medyasına yayılan “IŞİD’e katılan Türk militanlardan videolu mesaj” başlıklı haber de son derece sakıncalıydı. Haber, IŞİD’in Türkiye’deki militanlarına mesajlarını içeriyor; talimatların militanlara iletilmesine aracılık ediyordu. Duyarlı davranarak bu haberi kullanmayan Hürriyet ve hurriyet.com.tr’yi kutlamam gerek…