REKLAMIN ETKİLİ VE UCUZ YOLU

...

Restoran, bar, otel, beach, casino, mağaza gibi yeni “mekân” açacak ya da oralarda etkinlik düzenleyecek işletmeciler ve onların PR şirketleri, işin kolayını buldu. Gazetelere reklam vermek yerine gazeteci davet edip, reklamdan daha etkili ve daha ucuz yolla tanıtım yapıyorlar.

Gazetecilerin davet edildiği yerler bazen yurt içinde ama çoğu zaman yurtdışında oluyor. Gazetecilerin ulaşım ve konaklama giderlerini, o firma ödüyor; gazetecilerin o açılış ya da etkinliğe ilişkin yazdıkları da genellikle olumlu ve tanıtıcı nitelik taşıyor.

Davetlerle “haber” yaptıranlar, restoran, otel gibi mekânların sahipleriyle sınırlı değil. Büyük şirketler, holdingler ve politikacılar da bu yöntemi “başarı” ile uyguluyor; kimi şirket yurtdışında “lansman” toplantıları düzenliyor; kimi de gazetecileri uzak ülkelerdeki maçlara, konserlere, fuarlara götürüp ağırlıyor.

Elbette bu açılış, toplantı ya da etkinliklerin bir bölümü gerçekten haber değeri taşıyor ve gazeteci davet edilmese de yazılması gerekiyor. Ama bazen bakıyoruz, asla yazı ve haber konusu olmayacak bir faaliyet, sırf gazeteci o geziye davet edildiği için yazılıyor ve yayınlanıyor. Hatta bazen birden fazla gazeteci davet edilince gazetenin birden fazla sayfasında yer işgal ettiği de oluyor bu tür haberlerin.

Daha önce defalarca yazdım. Bir kez daha tekrarlama gereği duyuyorum. Davet gazeteciliği, gazetecilik meslek etiği açısından problemli. Çünkü gazetecilik, gerçeği ama yalın gerçeği hiçbir çıkar ilişkisine dayanmadan aktarma mesleğidir. Araya herhangi bir çıkar ilişkisi girince aktarılan bilginin nesnelliğine gölge düşer; güvenilirlik, inandırıcılık zedelenir. “Haber değeri” dediğimiz evrensel kavram, bir geziye davet edilmek, ağırlanmak ile eşdeğer hale gelir. Gazeteci, tanıtım aracı konumuna indirgenir. Üstelik “davet gazeteciliği”, hem işgücü kaybına neden olur, hem de gazetelerin reklam servislerine ve reklam gelirlerine zarar verir.

Doğan Grubu Yazılı Medya İlkeleri’nde “davetle gidildiğinin yazıda yer alması zorunluluğu” bulunmasının nedeni, gazeteciye objektif davranması gerektiğinin hatırlatılması aslında. Bu ilkenin ikinci nedeni de okurun, o yazıyı “geziye davet edilmiş bir gazetecinin kaleme aldığını” bilerek okuması. Başka bir deyişle, okur, “Bu bir davet gazeteciliği ürünüdür” denilerek, haber veya yazıdaki tanıtım unsurlarına karşı uyarılmış oluyor.

Hürriyet’te bu ilkenin uygulanmasının, “davet gazeteciliği”nin sakıncalarını ortadan kaldırdığı söylenebilir mi? Hayır. Ama “davet gazeteciliği” sorununun Hürriyet ile sınırlı olmadığı da açık. Zaten bu yazıyı, “davet gazeteciliği”nin Türkiye medyasında giderek daha da ağırlık kazandığı gözlemlerime dayanarak yazdım. Bütün medya kuruluşları artık başkasını suçlama kolaycılığına sapmadan önlem almak zorunda. Görmezden gelinecek noktayı çoktan aştı.