PKK İLE SAVAŞ KAZANILDI MI Kİ?

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 70

PKK İLE SAVAŞ KAZANILDI MI Kİ?

Sorgulama adabının yerleşmemesi ne kötü. Kim sesini daha çok yükseltir ve daha sık tekrarlarsa onun yargısı zihinlere yoğun bir sis perdesi halinde çöküveriyor. Sonra başlıyor bir koro, aynı plağı tekrar tekrar döndürmeye.

PKK’nın yenildiği yargısı da öyle. Son iki yıldır öyle sık tekrarlandı ki bu propaganda, sonunda, "PKK gerçekten yenildi mi?" sorusunu deşmeyi bırakıp, "PKK’yı kim yendi?" noktasına geldik, zaferin sahibini aramaya başladık.

Eğer ortada bir zafer varsa elbette tacı kimin başına koyacağımızı bilmek zorundayız. Politikacılara pay vermeyi düşünmediğimize göre, askerleri mi taçlandıracağız, yoksa polisleri mi? Soru, bu haliyle iki seçenekli, basit bir ikilem gibi görünüyor.

Şıklardan birini seçmek zorunda hissederseniz kendinizi, işiniz kolaydır. "Askerler kahramanca çarpıştı" ya da "Polis dağlarda önemli rol oynadı" gibilerinden kimi doğrularla gerekçelendirir geçer gidersiniz. Herkesin birbirini plaketlendirdiği bu ülkede askeri ya da polisi taçlandırmak kimseye garip gelmez, seçiminizi alkışlayacak birilerini de bulursunuz.

Oysa bu ülkeyi sevenlerin yapması gereken, bu iki şık arasında sıkışmadan doğruları söylemek. Şimdi, dürüstçe, korkmadan konuşmanın tam zamanı.

Yoksa ilerde bu sorunlar daha büyük kartopu halinde döner gelir ve o zaman hep birlikte üzülürüz. Bugünlere dönüp baktığımızda pişmanlığın derin hüznü kaplar içimizi.

Evet, gözlerimizi açalım, ortada bir zafer yok. Boşuna kimse kendine paye çıkarmaya kalkmasın. PKK bitmiş falan değil. Bu geçmişte her bahar, "PKK’nın belini kırdık" edebiyatı yapanların yeni propaganda numarası.

Her şeyden önce PKK gibi silahlı bir örgütün yenilmiş sayılabilmesi için, silahlı militanlarının sayısının sıfıra inmesi, ikincisi bu örgütü doğuran sosyolojik ve siyasi nedenlerin tamamen ortadan kalkması gerekir. Ancak bu iki alanda da tükenmişse, bir zaferden söz edilebilir.

Askeri alanda olan nedir? Gerilla savaşına uyum gösteren devletin güvenlik güçleri, PKK’nın askeri gücüne ağır darbeler indirmişti. Dağlardaki hareket yeteneği zayıflayan PKK, özellikle kentlerde terör faaliyetine devam edebiliyordu.

Öcalan yakalanınca birkaç yıldır yapmak istediği siyasi dönüşümü gerçekleştirebilmek için uygun fırsatı yakaladı. O nedenledir ki, ateşkes ilan edip silahlı güçlerini sınırların dışına çıkardı.

Güneydoğu’da akan kanın durmuş olması tabii ki sevindirici bir gelişme. Ama hâlâ Kuzey Irak’ta, Öcalan’ın bir işaretine bakan 10 bin kadar silahlı militan varken, PKK’nın terör yeteneğinin varlığı nasıl göz ardı edilebilir?

"PKK’yı yendik, tükettik" diye zafer naraları atanlar, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin, Ankara ziyareti sırasında Başbakan Ecevit’e söylediği bir cümleyi gözden kaçırmış olabilirler:

- Acı tecrübeler bize, teröre karşı yüzde 99 başarı sağlamanın hiçbir şey olduğunu, kalan yüzde 1’in bile çok büyük eylemlere yol açabileceğini öğretti. Bu yüzden ulusal amacımız terörü yüzde 100 ortadan kaldırmak.

Cheney’nin dediği gibi, PKK’nın da silahlı militanlarının yüzde biri bile kalsa başarıdan söz edilemez. Kaldı ki, burada yüzde 1’den büyük bir rakamla karşı karşıyayız.

Gelelim sorunun ikinci ve daha önemli yanına. PKK’yı doğuran temel neden henüz ortadan kalkmadı, bataklık kurutulmadı. Yıllarca "Önce terör dursun" diyenler, silahların susmuş olması fırsatını kullanıp, Kürt sorununun çözümü konusunda çevik adımlar atmak varken hâlâ kumda oynuyorlar.

Dilerlerse kafalarını kuma da sokabilirler ama bilmeliler ki, kazanılmamış zaferi paylaşma yarışına girişenlerin lehine ilerlemiyor zaman...

Faruk Bildirici / Tempo / 4-10 Nisan 2002