OĞUZ KAĞAN KÖKSAL

...
Fotoğraf: Fahir ARIKAN

BEN VALİYKEN DÖRT CUMHURBAŞKANI DEĞİŞTİ BAŞBAKANLARIN SAYISINI BİLMİYORUM

Oğuz Kağan Köksal, Türkiye’de en uzun süre valilik yapan ender bürokratlardan. 20 yıllık valilik dönemini İzmir’de kapadıktan sonra dört yıl da Emniyet Genel Müdürlüğü yaptı. Ardından son seçimde AKP’den Kırıkkale milletvekili seçildi. Meclis’teki görevi, Milli Savunma Komisyonu Başkanlığı.

KIRIKKALE: BABAM NÜFUS MEMURU İSMİM DOĞRU YAZILDI

İsmimi kimi Kaan yazdı, kimi Kağan yazdı. Bunlar oldu ama artık insanlar alıştı. Babam nüfus memuru ya, ismim nüfusa doğru yazılmış. Aslında doğrusu bu yumuşak ğ ile yazılandır, Kağan. Ben memur çocuğuydum. Daha 4.5 yaşındayken okumaya başlamıştım ben. Kendi kendime öğrenmişim. Babam bir arkadaşının sınıfına götürdü. Beş sene orada devam ettim. Ama mezun olurken yaşım küçük olduğu için diplomayı alamadım. Mahkemeye çıktık, yaşımı 1 yaş 2 ay büyüterek diplomayı öyle aldım. Kayıtlardaki 1948, gerçek doğum yılım değil yani. Çocukluğum, hatta gençliğim Kırıkkale’de geçti. Liseden sonra Ankara’ya geldik. Kırıkkale, bir fabrika şehridir. Makine Kimya’dan dolayı kurulmuş bir şehirdir. Bizim lise talebeliğimiz sırasında nüfusu 35-40 bin civarında, huzurlu güzel bir kentti. Gençliğimde sporla ilgili bir aktivitem yoktu. Çok okurdum. Şimdi de 5-6 bin kitaplık koleksiyonum vardır. Her ay belli bir kontenjan ayırırım gider kitapçıları dolaşıp beğendiğim kitapları alırım. Kitap hobisidir benimki. Gençlik yıllarımda tarih kitaplarına daha çok meraklıydım. Babam da meraklıydı kitaplara. O küçük memur maaşıyla kitap alırdı. Eve düzenli olarak Tercüman gazetesi girerdi. Babam aboneydi.

SİYASAL: DENİZ GEZMİŞLER İLE FARKLI CENAHTANDIK

Üniversiteye giriş sınavı için formu doldurdum okula verdim. Ertesi gün müdür muavini beni çağırdı. “Formu küçük harfle doldurmuşsun, bilgisayarlar büyük harfle yazılanı okuyabiliyor” dedi. Oturdum formu yeniden doldurdum. İlk yaptığım tercihlerde altı mühendislik vardı. Fen bölümü mezunu olduğumuz için hayalim mühendislikti. İstanbul Kimya Fakültesi’ni çıkarıp yerine Siyasal’ı yazdım. Sonra puanım Siyasal’ı tuttu, gittim kayıt oldum. Ama bir yandan da Trabzon Teknik Üniversitesi’nin kayıtları açmasını bekliyordum. Bu sefer de ilk 20’nin içinde olduğum için Maliye Bakanlığı burs verdi. Memur çocuğu olarak burs alınca Siyasal’da kaldım. Kaymakamlık düşüncesi oluştu ama babam, “Oğlum, maliyeci olsan” dedi. Peki deyip, ekonomi maliye bölümünü bitirdim. Siyasal’a 67’de girmiştim. Tam gençlik hareketlerinin başladığı 68 dönemi. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını görürdüm. Biz onlardan farklı cenahtandık. Biraz Milli Türk Talebe Birliği’nin içinde bulunduk. Sonra da Hür Düşünce Kulübü vardı. Hasan Celal Güzel bizden iki dönem önceydi işte. Mesut Yılmaz ile sınıf arkadaşıyım, Abdülkadir Aksu vardı bizden. Bizim arkadaş grubu böyleydi. O biraz daha faaldi. Beşir Atalay’ı, Kırıkkale’den tanıyorum, bizden iki dönem öndedir lisede. Osman Durmuş ile aynı sınıftaydık lisede.

MALİYE: MUHASEBAT KONTROLÖRLÜĞÜ YAPTIM

Maliye Bakanlığı sınav açtı, Muhasebat Kontrolörü oldum. Orada yeterlik imtihanı aldım. Gene merkez emrine kaldım böyle Ankara’daki saymanlıkları dolanıyorum, reorganizasyon projesi, Devlet muhasebesi ile ilgili bir de kitap yazdım. Ama yaş da gidiyor böyle. Biliyorsunuz 28 yaşını geçince kaymakam olamazsınız. İçişleri Saymanlığı’na geldiğimde aklıma düştü, sordum. “Bir hafta kalmış müracaata” dediler. Orada hemen kaymakamlığa müracaatımı yaptım. “Ben nasıl olsa yeterliğimi aldım, beğenmezsem geri dönerim” diye düşündüm. Sınavı kazandım, geri de dönmedim. Bir yerde alınyazısı insanı çekiyor, sınava girerken formu yanlış yazmasaydım hayatımda Siyasal olmayacaktı. İçişleri’nde sınavı sormasaydım kaymakam da olamayacaktım. Kaymakamlıkta üç senelik eğitim sonunda bir teziniz olur. Ben de kontrolörlükten geldiğim için memur suçları ile ilgili araştırma yaptım. İlk kaymakamlık yaptığım yer, Kastamonu’nun Bozkurt ilçesi. Oradan da Cizre kaymakamlığına tayinim çıktı. Oraya gittiğimde 80 ihtilali olmuş, 81’di. Hem kaymakam, hem de belediye başkanı olarak o görevi üç sene yürüttüm. Yöneticiyi tatmin eden de bir iştir Belediye Başkanlığı, keyif alarak yaptım o işi.

VALİLİK: BU KADAR UZUN SÜRE VALİLİK YAPAN YOK

Sonra Gaziantep’e vali yardımcısı olarak geldim. Abdülkadir Aksu, Gaziantep valisiydi. O benden iki üç dönem önceydi. Üç sene filan vali yardımcılığı yaptım. Abdülkadir Bey istifa edip siyasete girince vali vekili oldum ben. Peşinden asaletim onaylandı, Tekirdağ valiliğine atandım. ANAP dönemiydi Başbakan Turgut Özal’dı vali olarak atandığımda. Tekirdağ’dan sonra Malatya, Denizli valiliği yaptım. En uzun Adana’da kaldım, yedi yıl valilik yaptım orada. Adana valiliğindeki rekorumu kıran şu ana kadar yok. Adana’dan sonra Bursa ve son olarak da İzmir valiliği. Valilik sefahatim uzundur biraz. 20 seneyi aşkın. Bu kadar uzun süre valilik yapan da fazla yok. Bir de kesintisiz oldu. Merkeze alınmadım yani. Üç-dört cumhurbaşkanı değiştirdim, görevdeyken değişen başbakanların sayısını bilmiyorum. Hükümetler değişti, ben nasıl valilikte kaldım? Doğrusu özel bir çaba sarf etmedim. Bulunduğum yerlerde vatandaşlarla iç içe olmaya önem verdim. Bursa’da iki yıl, yılın valisi seçildim. Çalışma tarzım farklıdır. Kapım açık çalışırım, zamanım varsa gelen girer. Rahmetli Recep Yazıcıoğlu sevdiğim bir arkadaşımdır. O bizden biraz daha önce vali oldu. Mesleğe kendini adamış bir validir. Ama diğer valilerle farkı, rahmetli biraz çok konuşurdu. Dilinin kemiği yoktu. Bazen o söylemleri kendisine aykırı bir insanmış gibi imaj verdi.

FUTBOL: MALATYASPOR’UN DEFTERİNİ GETİRİP BIRAKTILAR

Kırıkkalespor, üçüncü ligden kuruldu, o sene ikinci lige, ertesi sene birinci lige çıktı. Birinci lige çıkan ilk ilçe takımıydı. Futbol seyircisiydi bütün Kırıkkaleliler. Heyecanla maç seyrederdi. Oralara kadar geldi ama tabii birinci ligde takımı yaşatmak zor iş. Ertesi sene düştü, bir daha da çıkamadı. Valiliğim sırasında Spor Şurasına üye seçildim. Her vali biraz spor yöneticisidir. Vilayetlerde takım tehlikeye düştü mü defteri getirir valinin önüne koyarlar. Malatya valiliğine başladım, bir hafta sonra Malatyaspor’un defterini getirdiler. Bu nedir dedim? “Efendim biz sıkıntıya düşünce defteri valiye veririz” dediler. Ben de bir başkan buldum takıma. Küçük yerlerde herkes her şeyi validen bekler. Onun için de vali antrenördür, spor yöneticisidir. Gaziantep’te vali yardımcısıyken gençlik ve spor bana bağlıydı. Her mahallenin yüzlerce takımı vardı, kendi aralarında fikstürler düzenlemişlerdi. Benim de amatör spora merakım oldu, biraz daha içlerine girdik, onlar da beni sahiplendiler. Malzemeden tutun da her yardımı yaptım amatör spor kulüplerine. Bana göre spor amatör spordur. İş, profesyonelliğe dökülünce sporluktan çıkıyor.

SİYASET: MESUT YILMAZ ARKADAŞIM AMA LİSTEYE KOYMADI

Denizli’deyken, ANAP’tan milletvekili adayı olmak için ben ayrıldım. Öyle ayrıldım. Siyaset demek o zaman nasip değilmiş. Mesut Yılmaz sınıf arkadaşımdı. O zaman sormuştuk, tamam gelebilirsin dendi. Kendisiyle de görüştüm, istifa edip geldik ama listeye koymadılar. Biz de döndük gittik Adana Valiliği’ne. 2011 seçimleri yaklaşırken adaylığım arzu edildi. Biliyorsunuz sayın Başbakan her müracaat edene hayırlı olsun der. İlla garanti vermez. Hayırlı olsun dedi. Biz gittik memleketimiz Kırıkkale’den başvurduk. Temayül yoklamasına girdik. Ondan sonra listeler hazırlandı. Beşir Bey birinci, ben ikinci sıraya geldik. Kırıkkaleliler, Ak Parti’ye teveccüh gösterdiler, 3-0 oldu, üçünü birden aldık geldik. Biz masanın iki tarafında da oturduk. Bu tarafında da oturduk bürokrasiyi biliyoruz. 38-39 senemizi verdik. Şimdi öbür tarafında oturduk siyasetçi noktasına bakıyoruz. Ben demokrasilerde her şeyin siyaset yoluyla hallolacağına inanıyorum. Doğrusu milletvekili olduğuma da memnunum. Pişman değilim. Milletvekili olduktan sonra gruptan bir form dağıtıldı. Hangi komisyonda çalışmak istediğimizi sordular. Ben İçişleri’ni ve Milli Savunmayı da yazmıştım. Milli Savunma Komisyonu Başkanlığı’nı uygun gördüler. Bu kadar sene valilik yapınca askeri konulara vukufiyetiniz oluyor. Bakanımız İsmet Bey de sevdiğim bir arkadaşımız. Ben genel müdürdüm o müsteşardı. Bedelli askerlikte başvuru şimdi az ama Türk insanı son günü bekler, yapımızda var bu. Daha altı ay var. Onun içinde belli bir müracaat olacaktır. Bu parası olmayana haksızlık diyemezsiniz, bu bir imkândır. Niye? 450 bin kişi yığılmış. Bunu eritmek için böyle bir yol seçildi. Devlet bu parayı yine askere, şehit ailelerine kullanacak. Askerlikten kurtulma gibi düşünmemek lazım, insanlar yine parayla ülkeye hizmet ediyorlar.

ÇAPKIN BENİM MÜDÜRÜM: KAPKAÇI TARİHTEN SİLDİK

Kaymakamlığa girdiğim andan itibaren hedefim Emniyet Genel Müdürü olmaktı. Bir sevgim vardı demek ki. O hedef de sonunda gerçekleşti. İzmir Valiliği’ndeyken 2007’de Emniyet Genel Müdürlüğü’ne atandım. İçişleri Bakanı da Abdülkadir (Aksu) Beydi o zaman. Bu hedefimi o da biliyordu. Kapkaça karşı Noel babalar gibi sivil giyimli polisleri kullanma benim projemdi. Önce Adana ve İzmir’de uyguladık, başarılı oldu. Emniyet Genel Müdürü olduğumda Türkiye’de kapkaç en üst seviyeye çıkmıştı. O zaman Hüseyin Çapkın da benim yanımda emniyet müdürüydü. Adana, Bursa, İzmir valilikleri yaptığım sırada oraya getirdim. Üç vilayette benim yanımda çalıştı. Bu projeleri de birlikte yürüttük. Genel müdür olunca da Türkiye’ye yaydık, başarılı da oldu. Kapkaç diye bir şey tarihten silindi. İstanbul’da yakınıyorlardı insanlar, bitti şimdi. Bizim yaptığımız iş açık. Herkes eleştirebilir. Ama benim dönemimde şunu kimse eleştiremez. Suç işleyen kimseye kol kırılır yen içinde kalır demedik. Bu genel müdür seviyesinde de olsa en alt seviyede de olsa. Daha böyle görevine sahip, insanları seven sayan bir teşkilat olma iddiasıyla ortaya çıktık. Adli vakalara prensip olarak asla müdahale etmedik. Beraat eder, işi biter. Dört sene emniyet genel müdürlüğü yaptım. Az değildir, benden fazla bir Saffet Bey (S. Arıkan Bedük) yapmış. Behçet Oktay, benim daire başkanlığımı yaptı. Rahmetlinin intihar olayında Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Cumhuriyet savcılığının nezaretinde yaptığı soruşturmada tamamen intihar denilmişti. Ondan sonra farklı bir bulgu var mı yok mu o adliyenin çıkaracağı bir konu.

KARAKOLLAR: POLİS APAYRI BİR TEŞKİLAT OLDU

Uzunca bir dönem valilik yapınca insan biliyor. Karakollar hep dökülür, karakollara cezalı adamları gönderirler. Halbuki karakollar bizim vitrinimiz. 2009’u polis merkezleri yılı ilan ettik. Vakıftan ve bütçeden ayırdığımız paralarla karakolları fiziki olarak yeniledik. Bir taraftan da kameraları, teknik donanımını yaptık. Bir de karakollara daha iyi, mümkün olduğunca üniversite mezunu polislerin verilmesini istedik. Genel Müdürlüğe gelince ilk ikazlarımdan biri buydu. Cezalı polisi karakola vermemelerini istedim. Dayak, işkence olayları çok azaldı. Asla taviz vermedik, yapanı müfettiş gönderdik. Suçluysa cezasını çekti. Hâlâ ufak tefek bir şey oluyor ama bundan sonrası çok ferdi. Hrant Dink’in öldürülmesi olayını (polisin ihmali) bilmiyorum. Benim dönemimde soruşturma artık adliyeye intikal etmişti. Polis Teşkilatı’na çok güvenirim, çok da severim. İçinden gelmemekle birlikte dört senede kendimi o teşkilatın içinde saydım. (Dini cemaatin poliste etkin olduğu) tamamen söylenti. Aslı astarı yok. Belki emniyet genel müdürü olmayıp dışarıdan baksaydım bazı şeylere yahu doğru söylüyorlar da diyebilirdim. Onu diyenleri suçlamıyorum. Ama bu işin içinde olan bir insan olarak söylüyorum, böyle bir şey asla yok. Polis Teşkilatı son yıllarda kendini çok düzeltti. Yüzde 85’i yüksek tahsilli oldu. İçinde doktora, akademik kariyer yapanlar da var. Polis Teşkilatı apayrı bir teşkilat oldu. Gittikçe de düzelecek. İster istemez hâlâ eskilerden kalan var. Onlar da süresi dolup emekli oldukça yepyeni bir teşkilat ortaya çıkacak.

TELEFONLAR: DİNLEMELER ÇOK LAYÜSELDİ

Ben hiç telefonumun dinlendiğinden kaygı duymadım. Çok rahat konuşurum. O fobi haline geldi. Sokaktaki adam bile “Telefonlarımı dinliyorlar” diyor. Ya arkadaş senin telefonunu neden dinlesinler? Ama bir sürü insan dinlenmedi mi? Dinlendi, mahkeme kararlarıyla. Alınan kararlar, mahkemeden çıkar Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) gider. TİB uygun görürse bağlar. Dinleme öyle çok kolay değil. Bakın son altı aydır, “Beni dinliyorlar” lafı çok düştü. Bir zamanlar moda gibiydi. Aslında TİB kurulmadan önce çok layüseldi. (sorumsuz) Ak Parti hükümeti TİB’i kurarak kontrol altına aldı. Ondan evvel operatörler kendisi de giriyordu. Emniyet, sadece dinlemede değil her konuda teknolojik gelişmeye ayak uyduruyor. Bugün pasaport verilmesine baktığınız zaman çok korkunç bir teknolojidir. Genel müdürlük hayatımda yaptığım en güzel işlerden biridir pasaport.

EVDE İÇEMEM: PİPOYU BIRAKAMADIM

Sigara değil pipo içiyorum. Bırakmadım, çok azalttım. Eşim de çok şikâyetçi. Onun için de evde içirmez. Pipo da her yerde içilmez. Onun bir ritüeli var. Onu yakalayamadığımız için de her yerde içemiyorum. Neredeyse bir haftadır hiç yakmadım. Üçüncü sınıf talebesiydim evlendiğimizde. Eşim (Olcay) de öğretmendi. Çocukken evlendik birlikte büyüdük diyebiliriz. Eşimin benim yanımda çok özel bir yeri var. Bir oğlan bir kız iki çocuğumuz var.

ULUDERE: POLİS VE ASKER ŞİMDİ UYUMLU ÇALIŞIYOR

Uludere olayında ihmal ya da kasıt olduğunu söylemek için erken. Genelkurmay Başkanı idari ve adli soruşturmanın devam ettiğini söylüyor. İdari soruşturmanın özünde sadece suçu suçluyu soruşturmak değil olayı da araştırmak var. Onlar devam ediyor, bütün bulguları inceliyorlar. Burada da her şey şeffaf olmalı. Eğer bir ihmal varsa bir yanlış varsa zaten ortaya çıkar. Çok farklı bir boyutta şu anda Türkiye. Gelinen nokta bu. Özel Harekât, Güneydoğu’dan zaten çekilmemişti. Benim genel müdürlüğüm sırasında 46 vilayette özel harekât vardı. Batıda da vardı, Güneydoğu’da da. Fark şu. Polis biliyorsunuz belediye sınırları içinde görev yapar. Jandarma kırsalda. Herkes daha ziyade sınırları içerisinde görev ifa ediyordu. Şimdi birlikte de göreve gidiliyor. Bir konsept değişikliği var tabii. Polis ve askerin birbirini tamamlaması önemli. İkisi tamamlayıcı olmazsa asayişi sağlayamazsınız. Şimdi her şey daha güzel, daha uyumlu.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 8 OCAK 2012