NEDİR BİZİM RÜYALARIMIZ?

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 139

NEDİR BİZİM RÜYALARIMIZ?

Amerikalılar, psikolojik şifrelerimizi gerçekten çözmüş. ABD Büyükelçisi Pearson’ın Ankara’ya veda konuşmasını dinledikten sonra iyice emin oldum buna.

Türkiye’ye Türkçe veda ederken söze "Merhaba dostlar" diye başladı Pearson. "Muhteşem ülkeniz için seve seve çalışın" cümlesinde şaşırtıcı değildi. Sıradan ve Türkiye insanının egosunu okşamaya yönelik bir dilek ve temenniydi bu cümle.

Hatırlarsınız, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney için Ankara ziyareti öncesinde ABD Büyükelçiliği’nin hazırladığı bilgi notunda da "Türkler övülmekten hoşlanır" deniyordu. Cheney’ye, konuşmalarında "Türkiye çok güzel bir ülke" ve "Türkiye model bir ülke" demesi öneriliyordu.

Pearson’ın, "Muhteşem ülke" tanımlaması da bu türdendi kuşkusuz. Pearson, o notta Cheney’ye önerdiğini kendisi de hayata geçiriyordu.

Fakat Pearson’ın konuşmasında bir cümle vardı ki, farklıydı. Yabancılardan duymaya pek alışık olmadığımız nitelikte bir dilek içeriyordu bu cümle:

"Rüyalarınızdan asla vazgeçmeyin."

Acaba Pearson, hangi güzel rüyalarımızın varlığına tanık oldu da ondan vazgeçmememizi istedi? İşte burada bir sorun var!

Bir kere her ne kadar "Amerikan rüyası"ndan bahsedilse Amerika’nın rüyalar açısından fakirleştiğini biliyoruz. Amerikalılar’ın büyük çoğunluğu gece yatağa yattığında rüya göremiyor.

ABD’de yapılan bir araştırmada saptanmış bir gerçek bu. Aynı araştırma en zengin rüyalar ülkesini de belirlemiş; Vietnam. Bu ülkede yaşayan insanların çoğu gözlerini yumduğunda rüyalar âlemine dalıyormuş!

Bu araştırmada Türkiye’den söz edilmiyor. Ancak Türkiye’de de bu konuda giderek bir fakirleşme yaşandığını söyleyebiliriz. Baksanıza eskiden "rüya tabirleri" ile ilgili yazılar, kitapçıklar ortalıkta gezinirdi. Magazin eklerinde "rüya tabirleri"ne özel yerler ayrılırdı. Şimdi onların yerini "fal"lar aldı!

Herhalde Pearson, gece yatağa yattığımızda gördüğümüz rüyalardan değil de hayallerimizi kastediyordu "Rüyalarınızdan asla vazgeçmeyin" derken. Ama orada da bir problem var, hayallerimiz de fakirleşti. Bırakın yaşını başını almış, yaşam yükünü sırtlamış insanları. Çocuklarımız bile hayal kurmakta zorlanıyor.

Palu Kaymakamı İrfan Demiröz, bir süre önce ilçedeki okullarda bir anket yaptırmıştı. "Görünmez biri olsaydınız ne yapardınız?" diye soruluyordu ankette. 1061 öğrencinin yanıtları geldiğinde ilk şaşıran da kaymakam oldu.

Çocuklar hayal kurmayı unutmuştu! Hayal kurarken bile gerçekçi olmak, ayaklarını yere sağlam basmak zorunda hissediyorlardı kendilerini.

Ne yapsınlar? Bir yandan hayal dünyalarını besleyecek düş ürünü masallar yerine gerçekler zemininde yazılmış hikâye kitaplarıyla haşır neşir olan bu kuşak, bir yandan da daha minik yaşta bunca krize ve bunca felakete tanık oldu. Yaratıcılıklarının olumsuz etkilenmesi, hayal dünyalarının kararması kaçınılmazdı.

Bireyler olarak hayallerimiz karardı da ülke olarak hayallerimiz pek mi iyi durumda? Maalesef o noktada da çok iyi durumda değiliz. Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda "barış içinde yaşayıp çağdaş medeniyetler düzeyine ulaşmak " hayali vardı. Ülke olarak hayalimiz o gün bugündür hep aynı.

Galiba sorun şurada ki, bu hayale giderek yaklaştığımızı hissetmek yerine uzaklaştığımızı görmemiz. Sahile doğru bütün gücümüzle kulaç atıyoruz; deli dalgalar vurup geriye atıyor bizi. Öyle olunca da giderek zayıflıyor hayal gücümüz.

Sanırım Pearson’un da fark ettiği ve parmak basmak istediği nokta bu. Hayallerimizin peşinde koşmamızı takdir için söylemiyor bu sözleri. Tam tersine hayallerimizin fakirleştiğini gördüğü için uyarıyor.

Bu yerinde hatırlatması için kendisine bir teşekkür borçluyuz belki. Ama Türkiye’nin bu noktaya gelmesinde ABD’nin ve onların yalancı dostluğunun değerli katkılarını da bizim Pearson’a hatırlatmamızda yarar var.

Türk askerinin Irak’ta Coniler’in yardımına koşmasını isteyen ABD, asalak sarmaşıklar gibi. Tırmanarak yükseldiği ağaçları kurutan hayasız bir güç. Üzerine çöreklendiği ülkelerde ne güç bırakıyor, ne de hayal...

Faruk Bildirici / Tempo / 31 Temmuz - 6 Ağustos 2003