NABZA GÖRE ŞARKILAR

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 97

NABZA GÖRE ŞARKILAR

Bugün artık seçimlerin olmazsa olmazı haline gelen kampanya şarkılarının miladı, Şenay’ın, "Hayat Bayram Olsa" adlı parçasıydı. 1970’lerde yeni lideri Ecevit ile birlikte yükselen CHP, meydanlarda, salonlarda kalabalıkları hep bu şarkıyla coşturuyordu.

O şarkı, neredeyse altı ok kadar CHP ile bütünleşmişti. CHP’ye umut bağlayan insanlar, Şenay’ın şarkısıyla partilerini özdeşleştiriyordu. Binlerce insan, "Şu dünyadaki en mutlu kişi" dizesiyle başlayan şarkının nakarat bölümünü hep bir ağızdan söylerken kendinden geçiyordu:

Hayat bayram olsa

İnsanlar el ele tutuşsa

Birlik olsa

Uzansak sonsuza...

Tabii ki, bu tesadüf değildi. "Hayat Bayram Olsa"nın müziği, dinleyen insanı enerjiyle doldurup yerinde zıplatırken, sözleri de dönemin sosyal demokrasi ve sol siyasetinin temel taşlarından olan, barış içinde ve el ele bir dünya kurma ütopyasına denk düşüyordu.

CHP, bugüne değin seçim kampanyalarında çok şarkı kullandı ama "Hayat bayram olsa"yı asla aşamadı. Partinin siyasetiyle, söylemiyle, seçmen kitlesiyle bu denli uyuşan başka şarkı bulamadı.

Bu seçimlerde CHP hem "kampanya şarkısı"nı belirlemek sorun oldu, hem de seçilen şarkı ile kullanılma biçimi partinin geldiği siyasi noktayı yansıtmak açısından ilginç bir ipucuna dönüştü.

CHP’nin gözdesi, sanatçı Uğur Işılak’ın "Haydi Anadolu" adlı parçasıydı. Şarkının nakarat bölümü "Ak ak ak" olduğu için Işılak’ın şarkısına AKP de ilgi gösterdi.

İki parti arasında uzun çekişmeler yaşansa da sonunda CHP galip çıktı. AKP alsaydı, şarkıyı aynen kullanacaktı, CHP şarkının nakaratını değiştirdi. "Ak ak ak" oldu, "Pak pak pak."

CHP ile AKP iki ayrı dünyanın partileri. Üstelik dünya görüşleri, siyaset yapma biçimleri, hedefleri, projeleri tamamen birbirine zıt. Ama ikisi de aynı şarkıyla seçmenine mesaj vermek istiyor!

Eğer şarkıları salt eğlence aracı ya da her ortamı süsleyen bir aksesuar olarak görmüyorsak, şarkıların da ideolojisi olduğuna, "Hayat bayram olsa" örneğinde olduğu gibi partilerle bütünleşebilen kültür ürünleri olduğuna inanıyorsak, iki farklı partinin aynı şarkıya ilgi göstermesi siyasette ağır bir ruhsal bunalım yaşandığının en somut kanıtıdır.

Üstelik bu kanıtı besleyen başka veriler de var. "CHP, seçim müziğini yerelleştirecek, mitinglerde yöresel özelliklere göre farklı müziklere de şans tanıyacak." CHP MYK üyesi ve Diyarbakır 1.sıra adayı Mesut Değer Cumhuriyet’e anlatmış:

"Diyarbakır’da Kürtçe ile Zazaca olmak üzere iki adet de yöresel müzik parçası kullanmayı planlıyoruz."

Halbuki Kürtçe şarkılar, türküleri meydanlarda ama sadece Güneydoğu’nun meydanlarında "kullanmak" isteyen CHP’nin seçim bildirgesinde Kürt sorununa ilişkin tek satır yok. Bu konuda tek proje öngörmeyen CHP, sorunu görmezden geliyor ve insan hakları, demokrasi gibi genel tanımların içine gizliyor. Ondan sonra da bölge insanına hoş görünmek için Kürtçe şarkıları seçim malzemesi haline getiriyor. Bu tam anlamıyla, "nabza göre şerbet verme" politikası.

Anımsamakta yarar var, şimdi CHP’nin Genel Başkanı olan Deniz Baykal, 1988’de SHP’nin Genel Sekreteriydi. Baykal’ın da katkısıyla SHP, o dönem için hayli ileri görülen çözümler içeren bir "Güneydoğu raporu" hazırlamıştı.

Şimdi CHP’de bu raporun esamisi bile okunmuyor. Baykal, o raporu içselleştirmiş olsaydı, bugün onun Genel Başkanı olduğu CHP, hâlâ oradaki tezleri savunuyor olurdu.

Bir programı, bir bakışı içselleştirmenin önemi, Almanya’daki son seçimlerde bir kez daha ortaya çıktı, Yeşiller Partisi, 1980’lerde doğan çevreci hareketlerin ardından kurulmuş, sonra öbür partilerin kendi programlarına çevre sorunlarını "eklemeleri" ile birlikte Yeşiller gerilemeye başlamıştı.

Zaman, Yeşiller’den yana çalıştı ve o partiler çevre sorunlarını "içselleştiremedikleri" için yenildiler. Yeşiller’in başarısının sırrı, siyaseti bir yüz metre koşusu olarak algılamak yerine bir maraton gibi koşmalarında.

Faruk Bildirici / Tempo / 10-16 Ekim 2002