MÜJDAT GEZEN

...

Müjdat Gezen, tam 50 yıldır tiyatroda, sinemada, televizyonlarda. Bunca yıl bıkmadan, yorulmadan yaşamımızı renklendiren, gülen ve güldüren bir sanatçı. Yaşamı da özgün kişiliğiyle rol aldığı bir sahne. O sadece bir sanatçı değil, bir sanat abidesi aslında.

AL ANNE KAZANDIĞIM PARA: 50. SANAT YILI İÇİN GECE DÜZENLENECEK

50 yıl kolay değil. Anneme, "Al anne bu benim kazandığım ilk para" dediğim yıl 1960’tı. Şehir tiyatrolarından aldığım 250 lirayı verdim. Annemin kabul günüydü. Baktım ağlıyor, ben de kötü oldum tabii. Tepsiye koydu parayı girdi misafir odasına. "Bu para oğlumun tiyatrodan kazandığı ilk para, hepsini bana getirdi" dedi. 50.sanat yılım için 22 Şubat’ta Türker İnanoğlu’nun orada gece yapılacak. Haldun Dormen organize ediyor. Ben çıkıp "Teşekkür ederim" diyeceğim o kadar. Öğrencilerim, sevdiklerim, arkadaşlarım gelecek. Benim koşulum 300-400 koltuk ayrılması, gerisinin halka bedava olması. Orası 1800 kişilik. Yani gelir temin etmek için değil, tam tersi kendi cebimizden yapalım.

MÜJDAT GEZEN NASIL EVRİLDİ?: KENDİMİ ÖNEMSEMEMEYİ ÖĞRENDİM

Ne kadar değiştim? O zaman saçlarım simsiyahtı. Sadık Şendil bana "İki küçük çocuk tanıdım. Çok ünlü oldular, buna rağmen tavrı hiç değişmedi. Biri Zeki Müren’di diğeri de sensin" dedi. Ben çok seyahat ederim. Avustralya’dan, Çin’e geçerken dünyanın yuvarlak olduğunu gözümle gördüm. Uçak o kadar yükseldi ki ufukta eğimi gördüm. Yukardan bakınca insanın zerre kadar önemi olmadığına tanık oldum, kendimi önemsememeye başladım. Kabahat bende demeyi öğrendim. Bir öğrencime karşı bile kabahat bende diyebiliyorum. Kendimle barışık oldum.

PARA YERİNE İNSAN BİRİKTİRDİM: OKULU ON ÖĞRENCİYE VERDİM

Para yerine insan biriktirmeye özen gösterdim. Özdemir Sabancı’yı öldürdükleri gün iki kişi geldi beyaz bir şeyin fermuarını çekip içine koyup götürdüler. Dünyanın en zengin 100 ailesinden biriydi. Ben 101. değilim, param pulum yok. Haberlerde bunu izledim geldim okula, kura çektim. Ziverbey’deki bu okulu 10 öğrenciye verdim o gün. Ankara, İzmir, Bursa’daki merkezlerden bir şey almıyorum. İşi oturtsunlar ileride "Al bu isim hakkın" derler.

ROL MODELLERİ OLMASIN: BİZDEN MEZUN OLAN ÜNLÜ ÇOK

Yaklaşık 50 mezunumuz televizyonda, tiyatroda başrol oynuyor. Beğenmediğim pek olmuyor. Yavrusu kunduza hoş görünürmüş ya. Beğendiklerime telefon açıyorum. Türkiye’de gelenek tersidir ama ben yarım bardak suya dolu tarafından bakarım. Benim hiç rol modelim olmadı. Hiçbir öğrencimin, hiçbir kimseyi rol modeli olarak seçmesine sağlık vermem. Bana da benzemezler. Öğrencilerimiz, kendileri gibi, özgün, özgür, doğal, soru soran kişilerdirler.

YAŞLI EVİNDEN ÜNLÜLER GEÇTİ: ANNEM DİLENCİYİ MİSAFİR GÖRDÜ

Sanatçı Yaşlılar Evinin yemekleri buradan gidiyor, doktor arkadaşlarım bakım için para almıyor. Orada mesleğimize emek vermiş ustalarımız hayatlarının sonuna kadar yaşıyorlar. Oradan çok ünlüler gelip geçti. Amaç yardım. Biz Hırkai Şerif’te otururduk, ramazanda dilenci çok gelirdi bizim oraya. Öğlen yemeklerine dilenci kadınları alıp eve götürürmüşüm. Bir keresinde annemden terlik yedim. Annem, "Evde yemek var mı yok mu sormuyorsun. Beni misafire mahcup ediyorsun" diye kızmıştı. Annem de dilenciyi misafir olarak görüyordu.

HAYATIMIN YOL AYRIMI: 12 EYLÜL’DE CEZAEVİNE GİRMEMDİ

Sanıyorum, 12 Eylül’den sonra Nâzım Hikmet ile ilgili kitap nedeniyle cezaevine girmemdi. İçeride hayatla özgürlüğün ayrımına vardım, özgürlüğün tadını çıkarmak gerek dedim. Savaş Dinçel ile hakkımızda 21 yıl istemişlerdi. Beraatimiz yüzümüze söylenince hiç sevinemedim. Durup dururken günlerimi çaldılar. Ben Kenan Evren’i her zaman mazur gördüm. 1983’te çıktıktan sonra hayatımda tedrici değişimler oldu. Okul açma fikri öyle başladı. O zaman konservatuarda hocaydım. Ziverbey’deki bu köşkün üzerinde "Kiralık köşk" yazıyordu. Allahım burası benim olsa da okul açsam dedim. O zaman Mutlu akülerin reklamına çıktım iyi para verdiler. Sahibi Cemal Erzincan’ı buldum. "Bedava okul yapacağım" deyince "Atatürk büstü de benden olsun" deyip köşkü verdi bana. Birinci körfez savaşı başlayıp işler yattı mı? Güçlükle bitirdim borcumu. Açtık okulu. Aybaşı geldi param yok. Öğretmen arkadaşlarım Alaattin Yavaşça, Melahat Pars, Göksel Kortay, Savaş Dinçel, Mustafa Alabora para pul almıyor ama personelin yüzüne nasıl bakacağım? O ay Fikret Mualla tablosu satarak verdim maaşları. Sonra kurslara başlamamız kurtardı bizi. Şimdi televizyona çıkıyorum, paralı konferans veriyorum aldığımı getiriyorum okula. Öbür okullar zaten ücretli, bütçeleriyle alakam yok. Ziverbey ve Cihangir ile ilgiliyim. Alkışlanmam ve "Bak adam ne güzel yapmış" denmesi beni mutlu ediyor. Beş yerde MSM (Müjdat Gezen Sanat Merkezi) var, bir de Berlin’de açma teklifi geldi. Ağır bir sınavla öğrenci alıyoruz. İlkelerimize uyma sözü veriyorlar. Okulumuzda ideolojik klik, uyuşturucu, alkol, sigara yok.

TOPRAĞI MOSKOVA’DAN GELDİ: BAHÇEYE DE NÂZIM ÇINARI DİKTİM

Nâzım Hikmet ile 1961’de üvey oğlu Mehmet Fuat ve karısı Piraye Hanımdan dolayı tanıştım. Altunizade’de onların bahçesinde tiyatro yaptık. Nâzım’ın bir vasiyet şiiri vardır. "Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni. Başucumda bir çınar ağacı olursa taş maş da istemez hani" diyor ya. Okulun bahçesine bir çınar diktim. Moskova’ya gitmişti Mustafa Albora, Nâzım’ın mezarından getirdiği toprağı o ağacın altına gömdük. Üstüne bir plaket yazdım, "Nâzım Hikmet bu ağacın altında yatıyor" diye. O zamanlar devlet büyükleri anmıyordu Nâzım’ı.

ÖĞRETMEN CETVELİ PATLATTI: 53’TEN BERİ TİYATROLARDAYIM

Nadide öğretmen, Faruk Nafiz Çamlıbel’in bir oyununu getirdi. "Başrolünü oynayacaksın" dedi. Oynarsın oynayamam derken cetveli kafama patlattı. O zamanlar cetveller çok amaçlı kullanılırdı. Dersi bırakıp anneme gitti. Evimiz zaten karşıdaydı. "Annen çağırıyor eve git" dedi. Annem, "Oğlum öğretmenin eve kadar geldi oyna" dedi. "Ben artist değilim anne yapamam" dedim. "Baban duyarsa üzülür" deyince anladım mesajı. Geldik oynadık. Kaç yıl geçmiş 53’ten bugüne? 56 yıl. O zamandan beri tiyatroculuk yaptım. Şimdi de en çok tiyatroda mutlu oluyorum. Tiyatroda merkez sizsiniz. Ötekilerde makas yönetmenin elinde. 48. sahne için çektiği gülümsemeyi 56’da kullanır bambaşka bir anlam çıkar.

ANNEM ÇOK ESPRİLİYDİ: BİR GECEDE ÜNLÜ OLMADIM

Annem kadar tatlı bir kadın hayatımda çok az gördüm. Çok cici, çok espriliydi. Babam az, annem çok konuşurdu. Annem diyor ki, "Nejdetcim diyor Haydar beylere gideceğiz bu gece." Babam ağzında piposuyla kafa sallıyor. "Azmi beyler de gelecek." Babam kafa sallıyor. Sonunda annem, "O kocaman kafanı sallayacağına, küçücük ağzını açsan daha az yorulacaksın" dedi. Ben şaşırdım. Babam Necdet Gezen, çok tatlı bir adamdı, çok ünlüydü. İstanbul Radyosu sanatçısıydı. Zeki Müren’i ilk elinden tutan, sahneye çıkartan. Devrinin Müzeyyen Senar, Zehra Bilir falan bizim evden eksik olmazdı. Dedem Sakallı İhsan da ünlüymüş. Kadifeden kesesi gibi şarkılar yazmış. Halam Seha Okuş, Türk Halk Müziği’nin en büyük ilk üç dört isminden birisidir. Ben bir sabah uyanıp meşhur olmadım. Çok yavaş oldu. Herhalde tuğla koya koya ünlü olunca farkına varmadım. Şöhret yaşamımı sınırlamıyor. Öğrencilerime tavsiyem kendileri gibi olmaları. O elbise üzerinize oturmazsa çok fena.

HİÇ SARHOŞ OLMADIM: PARA, İÇKİ VE ŞÖHRETİ KENDİN YÖNETMELİSİN

Üç şeyi sen yönetiyorsan sorun yoktur, para, şöhret, içki ve sigara. Ben sigara hiç kullanmadım. Arkadaşlarım bir şişeyi götürürken ben aynı dubleyle hiç bozmadan, esprilerine katılarak devam ederim. Bizim Yenikapı grubumuz vardı. Hergün üniversite lokalinde görüşürdük o insanlarla. Ağabeylerimiz Doğan Hızlan, Demir Özlü, Adnan Özyalçıner, Savaş Dinçel ile bir meyhaneye gittik. 18 yaşındayım daha, yıl 1961. İlk defa rakı içtim orada. İçmek yerine dökmüşüm. Oradan çıktık Tarlabaşı’nda bir Rum meyhanesine gittik. Girdim içeri, tavan yerde, yer tavanda. Başım döndü. Hemen kendimi attım sokağa. Affedersiniz çıkarmaya başladım. Oradan dört kişi geçiyordu. İçlerinden bir kadın, "Sarhoşa bak pek de genç" dedi. Bu laf bana zıpkın gibi girdi. O gün bugündür sarhoş olmadım.

MİZAH MUHALEFETTİR: BEN ŞERBETLİYİM KORKMAM

Mizah artık siyasetçileri eleştiren alan olmaktan çıktı. Ama onları da pek suçlamıyorum. Çünkü Beyazıt Öztürk bir canlı yayında "Biz korkuyoruz abi" dedi. Korkuyoruz diyen adama da niye korkuyorsun denmez. Ben korkmuyorum. Ben şerbetliyim. 1966’dan bu yana politik tiyatro yapıyorum. Mizah muhalefet sanatıdır. Tam tersine hükümet lehine karikatür çizen arkadaşlarımız var. Bence o mizah değil. Yarın öbür gün benim kafa yapımda bir hükümet gelirse muhalefeti benden beklesin. Cem Yılmaz şöyle, Beyazıt Öztürk böyle, Yılmaz Erdoğan şöyle yapıyor. Kim neyle mutlu oluyorsa onu yapsın ama ben öyle yapmayacağım.

ANAHABERDE DE AĞLARIM: BEN ÇOK GÜZEL AĞLARIM

Ben çok güzel ağlarım. Babamın mezarına gittiğimde, annemi ziyaret ederken ağlarım. Onlarla biraz dertleşirim. Beni çok duygulandıran bir televizyon haberine ağlarım. Hayvanlara müthiş ağlarım. Savaş Dinçel’in ölümünde çok ağladım. Çok büyük eksikliğini hissediyorum. Onunla 50 yıl geçirdik. Konservatuar, tiyatrolar, zincire birlikte vurulmalar… Ben eski arkadaşlarıma çok düşkünüm. Beş okulumuzda da Savaş Dinçel dersliği var.

BENİM İSTANBUL’UM: İZMİR’E HAYRANIM KAYPAK DEĞİL

İstanbul’un her yerini çok severim. Rumeli Hisarı’na aşığımdır. Anadolu yakası beni dinlendiriyor. Evim Kalamış’ta. Bakıp İstanbul’un ışıklarını seyretmek çok hoşuma gidiyor. Sonradan sevdiğim şehir ise İzmir. İzmir kaypak bir yer değil, İstanbul birazcık kaypak. Bunu her seçimde fark ediyorum. İzmir’e faşist diyenler İslam faşistleri. İstanbul’da doğup yaşamasaydım İzmir’i isterdim. UNICEF’in iyi niyet elçisiyim. Yani dünyanın neresine gitsem iyi niyetle karşılanırım ama ülkemden ayrılamam. Köklerim burada.

KIZIM HOLLANDA’DA MÜZİK ÖĞRETMENİ: UNİCEF’İN ELÇİSİYİM

Kızım Hollanda’ya yerleşti, müzik öğretmenliği yapıyor. Önce İngiltere’deydi. Oraya giderken tiyatro bileti almasını söylediğimde üç ay öncesinden zorla yer bulurdu. Şimdi mesela Broadway var, git akşama bilet bulursun. Bütün dünyada tiyatro seyircisi azaldı. Nedeni televizyon. Uydularla yüzlerce kanal izliyor herkes.

SİMETRİ TAKINTISI: EĞRİ MİNAREYİ BİLE DÜZELTTİRDİM

Simetri takıntım var. En acısını Savaş Dinçel yapmıştır. Masayı ben düzeltiyorum o dağıtıyor. "Uğraşma fena yapacağım seni" dedi. Sonra "Gel bak minarenin ucu yamuk" dedi. Baktım yamuk hakikaten. Masanın yerini değiştirdim, sırtımı döndüm denize ama minareden kurtulamadım. En nihayet hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ve eski eserlere telefon açtım. "Ben Müjdat Gezen. Burada Mimar Sinan’ın bir camii var minaresi yamuk" dedim. Adam beni ciddiye aldı "Poyraza bakanlar öyle olur" dedi. "Belçika’dan gelen arkadaşım da niye yamuk dedi" deyince ilgileneceğini söyledi. 20 gün sonra iskele kurdular. Savaş görünce "Ulan bunu da mı yaptın" dedi. Ben genel olarak yamukluklara karşıyım. Takıntım eskisi kadar kalamadı ama yine de duvardaki çerçeveleri düzeltmeden duramam.

BENİM İÇİN ÜNİVERSİTE OKUDU: EN ÖZEL HEDİYEM KARIM

Karım, benim için bir armağan, onu çok seviyorum. Lise mezunu genç bir kızdı, benim mesleğimden dolayı gitti Mimar Sinan Üniversitesi’ne girdi. Sahne, Tiyatro, Dekor, Kostümü birincilikle bitirdi ve şimdi bana yardımcı oluyor. Onunla hayatı paylaşmaktan çok mutluyum.

BÜYÜK BİR AŞKTI: İLK AŞKIM ÖĞRETMENİMDİ

10-12 yaşımdaydım ilkokul öğretmenim hastalandı. Yerine 20 yaşında dünya güzeli Kadriye hanım geldi. Öldüm ben. Okuldan çıkıyoruz peşine takılıyorum. Evin karşısındaki çeşmeye oturuyor hava kararana kadar onu seyrediyorum! 40 sene sonra görünce tanımakta güçlük çektim, saçları süt beyaz olmuştu. Elini öptüm, hemen aynaya koştum. Saçlarımın kır olduğunu ilk defa orada gördüm. O beyazladığına göre bende de bir şey olması lazım demiştim. O büyük bir aşktı, sonra hayatımızdan kimler geldi kimler geçmiştir kim bilir?

SEVDİĞİM KARAKTERLER: DARBÜKATÖR BARYAM VE AZMİ’Yİ SEVERİM

Oynadığım filmlerden Ali Özgentürk’ün Bekçi’yi ve Gırgıriyeler’i severim. Oynadığım karakterlerden Darbukatör Baryam’ı ve Azmi’yi çok severim. Tiplerin üstüme yapışmasından korkarım. O tipin etiketim olacağını hissedince ters bir şey yaparım. Aksi halde tek tip bir oyuncu gibi görünürsün. Kemal Sunal iyi aktördü, ne versen oynardı; İnek Şaban olarak kaldı.

LEVENT’İ HAKLI BULDUM: MAGAZİNSEL YANIMI BULAMAZLAR

Magazin muhabirleriyle problem yaşamıyorum. Çünkü magazinsel yanımı bulamıyorlar. Evden işe, okuldan tiyatroya giden bir adamım. Gece bir kulübe gideceksin yanındakini sevgilin zannedecekler olmuyor. İçki içmiyorum, sarhoş olmuyorum. O tartışmada Levent’i (Kırca) haklı buldum, "Kafama böcek attılar" diyor. Levent’in böyle bir yalan söyleyeceğine inanmam. Levent, müthiş bir komedyendir, çok iyi oyuncudur.

KEMAL SUNAL’I SEVERİM: 12 GÜNDE FİLM ÇEKTİK

Kemal Sunal’ı çok severim. Kemal’in filmleri ve bizim Gırgıriye’ler 18 milyon yaptı. 3-5 milyon gişe yapan filmler şimdi hadise oluyor. Rakamlara bakar mısınız? Şimdi Türk sinemasında güzel filmler var. Cem Yılmaz’ın Hokkabaz’ına bayıldım. Öğrendiler. Eskiden ustalar da çok fazla şey bilmezdi. 90 bin liraya çıkan, 12 günde çekilen filmlerde oynadım.

67 YAŞINA BASTIM: FİNALİM GEÇ OLSUN

Finalimin geç olmasını tercih ederim ama bilinmiyor ki. Abim çok genç öldü. Babam 69-70 yaşında öldü. Savaş, 65’inde elimde öldü. Aaa ölüyorum dedi. Ölmüyorsun ölmüyorsun dedim, öldü. Bunları yaşayınca insan biraz daha yaşayayım diyor. 29 Ekim’de 67’ye bastım.

GÜLDÜRÜ ÜRETİM MERKEZİ: ORADA ÇOK MUTLUYDUM

Güldürü Üretim Merkezi’nde Sadık Şendil, Aziz Nesin, Kandemir Konduk, Perran Kutman, Savaş Dinçel, kalabalık bir kadro Hürriyet’e sayfa yapıyorduk. Çok mutluydum. Hükümet gazete kâğıdına yüksek zam yapınca ilave kaldırıldı, biz de kapatmak zorunda kaldık. Senaryo yazıyorduk. Egemen Bostancı’ya müzikaller yapıyorduk. Zeki Alasya ve Metin Akpınar’a müzikli oyunlar yazıyorduk. Ama bu 28 kişilik kadromuzu geçindirmeye yetmedi.

EZEL AKAY’IN SEYİRCİYLE BULUŞMASI: YEDİ KOCALI HÜRMÜZ HİNT İŞİ GİBİ

Ben Yedi Kocalı Hürmüz’ü ilk 63’te oynamıştım. Bugünkünde çok masraf ve emek var. Ama Hint filmlerine benzemiş. Nitekim Ezel Akay’ın istediği gibi bir şey çıkmadı. Ezel’in fantastik bir dünyası var. Hoş şeyler yapıyor ama seyirci ile buluşmasında zorluk çekiyor.

SAĞLIKLI DEĞİL AMA: TÜRKİYE BENİ GÜLDÜRÜYOR

Günümüz Türkiye’si de beni güldürüyor ama o sağlıklı bir gülme değil. Açılım harika olmuştur diyor başbakan. Neydi o Habur’daki karşılamanın güzelliği diyor. Ertesi gün diyor ki haddinizi bilin. Hangisine inanacağını şaşırıyor insan. Bu hani gıdıklayarak gülmek, hapşırık tozu atmak filan vardır ya gülme gazı sıkmak gibi bir şeydir bu.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 20 ARALIK 2009

MİZAH ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE SİYASİLEŞEBİLİRÖzgün bir çizginin insanı Gülse Birsel. Daha önce gidilmemiş, iz bırakılmamış yollardan gidiy

MİZAH ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE SİYASİLEŞEBİLİR

Özgün bir çizginin insanı Gülse Birsel. Daha önce gidilmemiş, iz bırakılmamış yollardan gidiy

Türkçe420 s. -- 14 x 20 cmİstanbul, Ağustos 2000ISBN: 9756719257420 s.,1. Basım: Temmuz 20006. BasımDoğan Kit

Türkçe

420 s. -- 14 x 20 cmİstanbul, Ağustos 2000ISBN: 9756719257420 s.,1. Basım: Temmuz 20006. BasımDoğan Kit

Endişelenme! E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar doldurulmalıdır (*).

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.