MÜDÜR BEYE NEDEN GÜNAYDIN DEMEDİN?

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 36

MÜDÜR BEYE NEDEN GÜNAYDIN DEMEDİN?

Kütüphanenin havası, Reyhan geldiği gün değişti. "Reyhan hanım yeni memurumuz. Kendisi kütüphanecilik mezunu" diyen müdürün ona nadide bir inci tanesi gibi davranması ortalığın karışacağının ilk işaretiydi.

Yüzünün bütün çizgileriyle gülümseyen sevimli bir genç kadındı Reyhan. Omuzlarına sarkan uzun siyah saçları, ince ve uzun dudaklarının kırmızılığını öne çıkarıyordu.

Müdür Kayhan bey, tanıştırdığı erkek memurların hayran bakışlarından kıskandı onu. Kütüphaneyi dolaştırmak bahanesiyle hemen oradan uzaklaştırdı. Dolaştırmakla kalmadı, odasına yerleştirdi, hatta masasını koltuğunu bile buldu.

Abartılı ilgisini Reyhan’ın üzerinden sonraki günlerde de eksik etmedi. Sık sık telefon etmekle yetinmeyip ikide bir odasına geliyordu. Kütüphanecilikten, kitaplardan, işten konuşmuyor, genç kadının yaşamını didikliyor, bir yandan da kendini anlatıp duruyordu.

Odadan her çıkışında, memurunu koruyup kollamak isteyen yönetici havalarında tembihliyordu. "Sakın" diyordu, "Sakın."

- Kimseyle yemeğe çıkma, kimseyi de odana alma...

Reyhan, bu sözlere aldırmıyordu. Müdür beyin yaklaşma manevralarının farkındaydı ama henüz yemeğe çıkmayı bile teklif etmemiş biri olarak ziyaretçilerine karışma hakkı da olamazdı tabii ki...

Birkaç gün sonra fakülteden bir erkek arkadaşı, Reyhan’ın ziyaretine geldi. O da başka bir kütüphanede göreve başlamıştı. Oturup sohbet ederlerken, Müdür bey, odaya girdi. Reyhan’ın bir erkek arkadaşıyla oturduğunu görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Hışımla çarptı kapıyı.

Bir iki dakika sonra Reyhan’ın telefon çaldı. Arayan Müdür beydi. Tepesi atmış, bağırıyordu.

- Ben sana odaya kimseyi alma demedim mi? Derhal çıkar o adamı odadan.

Reyhan, kıpkırmızı oldu. Ağlamamak için kendini zor tuttu. Arkadaşına güçlükle açıkladı durumu. "Müdür, odada ziyaretçi kabul etmeme kızıyor. Danışmaya gidelim."

O sırada bir kitap almak için odaya giren Müdür Yardımcısı Zühal, sessizce izledi olup bitenleri. Müdürü iyi tanıyor, kadınlara düşkünlüğünü biliyordu. Birkaç kez dışarıda buluşup yemeğe çıkmışlardı...

Reyhan, arkadaşını alıp, girişteki danışma bölümüne gitti. Arkadaşı da bozulmuştu. Zor durumda bırakmamak için fazla kalmadı. Reyhan, onu yolcu edip odasına döndü.

Zühal, Reyhan’ı bekliyordu odasında. "Ne oluyor? Kayhan Bey, neden azarladı seni?" Reyhan, daha fazla dayanamadı, gözyaşlarını özgür bıraktı:

- Sürekli tepemde bu adam. Yok kimseyle yemeğe çıkma, yok odana kimseyi alma falan. Ne yapacağım ben?

- Neden ona bu cesareti veriyorsun? Ben evli bir kadınım desene.

Reyhan sesini çıkarmadı. Zühal, üstelemesine rağmen karşılık alamayınca sinirlendi. Bilmediği bir şeyler dönüyordu. Doğruca müdürün odasına gitti.

- Siz buradaki personelden hangisinin uygun olmayan davranışını gördünüz de yeni gelen bir personelinizi ’Buradan kimseyle dışarı çıkma, kimseyle görüşme, odana kimseyi alma’ diye uyarma gereği duydunuz?

Zühal, müdür yardımcısı olarak değil, bir kadın olarak soruyordu. Müdür, şaşkınlıkla doğruldu yerinden. "Asla böyle bir şey söylemedim." Baktı ki, inkâr ediyor, Zühal koşar adımlarla gidip Reyhan’ı çeke çeke odaya getirdi. "Söyle bakalım. Sana ’Kimseyle yemeğe çıkma, odana kimseyi alma’ demedi mi?" Reyhan, böyle yüzleştirilmekten rahatsız olmuştu, kekeledi.

- Evet öyle söyledi.

Zor durumda kalan Müdür bey, ağız değiştirdi. Kendini savunmak için uygun bir kılıf uydurdu:

- Orada burada fazla gezdiğin için biriken işleri yapman açısından ’Bir yere çıkma odana da kimseyi alma’ dedim. Sen olayı yanlış anlamışsın. Hadi odana git...

Bu olaydan sonra Zühal ile müdürün arası bozuldu. Kütüphanenin tadı kaçtı. Binlerce kitaba, insanlığın onca birikimine inat, her devlet dairesinde görülebilecek türden kısır bir çekişme doğdu.

Müdür bey, yardımcısıyla görüşenleri "Sen de kara listeye alınacaksın" diye tehdit ederek tatsızlıkları tırmandırdı. Daha da ileri giderek, ondan kurtulmak için karalamaya başladı. Sonunda İl Kültür Müdürüne giderek, "Bu kadın falan partiden" dedi.

Oysa partilerle tanışıklığı olmayan bir kadındı Zühal. Onu tanıyan herkes de bilirdi siyasetle ilgilenmediğini. Ama İl Kültür Müdürü Hasan bey, oradan buradan soruşturmakla kalmayıp, söylenenlere inandı. Her gördüğünde kötü kötü bakmaya başladı.

Zühal, arkadaşlarından, "Dikkat et, bunlar seninle uğraşıyor" uyarıları alıyordu. Ama işine devam etmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Sorununun kütüphane müdürüyle anlaşmazlık sınırlarını aştığının farkındaydı.

Kütüphane salonunda düzenlenen "Karacaoğlan Sempozyumuna" çok istemesine rağmen Kültür Müdürü Hasan beyle karşılaşmamak için gitmedi. Fakat şansı yaver gitmedi. Fuayenin girişinde Hasan beyle karşılaştı. Yanında eski Kültür Müdürü Mehmet bey de vardı. Zühal’i görmekten mutlu olmuştu.

- Sempozyumda gözlerim seni aradı. Senin halk kültürüne düşkünlüğünü biliyorum. Neden yoktun?

- Davet ya da görevlendirme olmadığı için gelemedim.

Onlar konuşurken Hasan bey yanlarından ayrılmıştı bile. Rahatlayan Zühal, eski müdürünü kahve içmeye davet etti. Sohbet ederken, telefonu çaldı. Hasan beyin sesini hemen tanıdı.

- Sen nasıl olur da başkalarının yanında bana selam vermezsin? Gerekeni yapacağım.

Gerçekten de dediğini yaptı. Zühal’in cumartesileri çalışması için valilikten onay çıkarttı. Halbuki o güne kadar cumartesi çalışmaları için nöbet listeleri hazırlanıyordu. Cezalandırma isteği, listelerin askıya alınmasına neden olmuştu. Üstelik operasyon bu kadarla kalmayacaktı.

15 gün kadar sonra kütüphane binasında kurulan el sanatları mağazasının açılış töreni vardı. Zühal yine gitmedi, görevlendirilmemişti. Gitmemesinin aleyhine kullanılabileceğini düşünemedi.

Birkaç gün sonra Kültür Müdürü’nden bir yazı geldi. Savunmasını yedi gün içerisinde vermesi isteniyordu:

- Bakanlığımız mensupları bu açılışa heyecanla gelirken, kasıtlı olarak katılmayıp, bir gün sonra mağazaya giderek, ’Kusura bakmayın açılışa gelemedim. Bazı gıcık aldığım kişiler vardı’ diyerek çiçek götürdüğünüz gibi anormal davranıştaki mantığınızı ve gayenizi bildirin.

Operasyon giderek ciddileşiyordu. Zühal, oturdu savunmasını yazdı.

- Açılışa çağrılmamıştım. Ertesi gün mağazaya gitmedim, çiçek götürmedim. ’Gıcık aldığım kişiler vardı ondan gelmedim’ de demedim.

Aradan altı ay geçti. Zühal’in, olayın kapandığını sandığı sırada bu kez bakanlıktan bir yazı geldi. Kapanmak bir yana, olay daha da büyümüş, bakanlık müfettişleri el koymuşlardı. Bu yazıda bir suçlama daha eklenmişti:

- İl Kültür Müdürünün ziyareti sırasında, normal bir vatandaşa dahi gösterilmesi uygun olmayan davranışta bulunduğunuz, size ’Günaydın’ denildiği halde cevap vermediğiniz gibi oturuşunuzu bile değiştirmediğiniz doğru mu?

Bakanlık işi gücü bırakmış, "Müdüre neden günaydın demedin?" diye soruyordu. Ne diyebilirdi Zühal? Sayfalarca savunma yazdı, her şeyi anlattı. Reyhan’ın gelişinden, ilk tartışmadan, Kayhan beyin karalamalarından söz etti uzun uzun.

Sonuç? Bakanlık cezalandırdı onu. "Kütüphane Müdür Yardımcılığından alınmasına, Kültür Müdürlüğü emrinde görevlendirilmesine..."

Öyle ya, suçu ağırdı. Müdür beye "Günaydın" dememişti...

Faruk Bildirici / Tempo / 9-15 Ağustos 2001