MUSTAFA AYAZ

...

YAPITLARIM HAPSEDİLEN AŞKLARIN ÖYKÜSÜDÜR

Her resmi, kadınların erotik ama masum tanrıçalara dönüştüğü birer şölen. Resimlerindeki renk cümbüşü, hep mutluluk saçıyor gören gözlere. Resimlerinin bir değişmezi de kendi portresini eklemesi. O şimdi kendi adına görkemli bir “Mustafa Ayaz Müzesi” kurdu. Resimden kazandığı milyonları yine resme harcadı.

BU GÜZEL BİR HASTALIK: RESİM YAPMADAN YAŞAYAMAM

Uzun yıllar öğretim üyeliği yaptım. 1987’de emekli oldum. Hani hocalar öğrencilerine “Sanat yaşam biçimidir” der ama kendilerinin yaşamı öyle değildir. Ben öyleyim. Resim yapmadığım günü yaşanmış kabul etmem. Resim yapmazsam huzursuz olurum. Bir konuk gelince bir an önce gitse yatmadan önce birkaç şey boyasam, çizsem derim. İnsan nasıl nefes almadan yaşayamıyorsa ben de resim yapmadan yaşayamıyorum. Bu güzel bir hastalık. İpekböceği nasıl yaşamak için ipek üretiyorsa ben de resim üretiyorum.

ÇOK ÜRETMEK SUÇMUŞ GİBİ: ELEŞTİRİLER TEMBELLERE AYARLI

Türkiye’de benim kadar üreten yok. Türkiye’de eleştiri hep tembellere göre ayarlanmış. Az üreteceksin millet arayacak! Efendim Mustafa Ayaz çok üretiyor! Sanki üretmek suçmuş gibi. Böyle diyenlere Picasso’yu örnek veriyorum. Beş bin civarında yağlıboya yaptım. Picasso benim üç mislim fazla. Desende 10 mislim fazla. Yüz bin desen çizmiş ben daha 10 bin.

PANİK ATAKLARIM: BEŞ TAHTAM EKSİKTİR

Hayatta yalnız binemem asansöre. Yoksa hemen çarpıntı başlıyor. Sanırım çocukluğumdan kalan bazı psikolojik sorunlarım var. Ben normal bir insan değilim. Öğrencilerime “Benim bir değil beş tahtam eksik” derdim. Bankada kuyruğa girdiğim zaman kalbim çarpar. Karanlıktan, yalnız kalmaktan, uçaktan korkarım. Bu yüzden kendi sergilerime de gitmem. Bazı yerlere zaman kaybı oluyor diye gitmiyorum. Beş yıllığına yurtdışında devlet bursu kazandım gitmedim. Ne kadar güvenli olursa olsun evde tek başıma kalamam. Bir ara çok kötüydüm yolda yürürken sanki boşluğa basıyordum. Şimdi daha iyiyim.

KÖYDE YAŞAM TESADÜFTÜ: 10 YAŞINDA NÜFUSA KAYDOLDUM

Annem anlatır, iki yaşındayken hastalanmışım. 10 gün yatmışım. Daha 40 günlükken beni dağa çıkarır ağzıma emzik verir bırakırmış. Yükünü alır inermiş tekrar geldiğinde ölmüş bulacağını sanırmış. Orada insan tesadüfen yaşıyor. Trabzon Çaykara’daki köyümüzün yeni adı Kabataş, eski adı Fotimus’du. Kasabaya bir saat uzaktaydı. Okula giden çocuklar köye dönerken ilk ev olduğu için bizim evde ısınırlardı. Okula başlamak bana 10 yaşında kısmet oldu. Daha nüfusta kaydım yoktu. Abim beni nüfus idaresine götürdü. 1938 doğumlu diye yazdılar ama 37’liyim.

RESME İLKOKULDA BAŞLADIM: KİTABIM OLMASINI HAYAL ETTİM

İlkokul üçüncü sınıfa kadar resimle ilgim yoktu, resimlerimi amcamın oğlu yapardı. Dördüncü sınıftayken hocamız bize bir resim büyütme ödevi verdi. Onun teşviki beni resme yönlendirdi. Bir gün Rembrandt’ın küçük el kitabını gördüm. Benim de öyle bir kitabım olmasını hayal ettim. Tuttum minicik bir defter ciltledim kendime. Her sayfasına portreler çizdim, yapıştırdım. Ah şimdi elimde olsaydı! Erzurum/Pulur Köy enstitüsü üçüncü sınıfta “Osman Kaptan” adlı okuma parçasındaki portrenin resmini yapmamız istendi. Müdür çizdiğimi çok beğendi. Beni Çapa İlköğretmen okulu resim seminerine gönderdiler. 1959’da orayı bitirince Trabzon’da, köyüme öğretmen oldum. Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünün sınavını ikincisinde kazanıp, Ankara’ya geldim. Adnan Turani hocamızdı.

ÖZELEŞTİRİM: PARA İÇİN SIRADAN RESİM DE YAPTIM

Bu müzeyi finanse etmek için sıradan resimler de yaptım. Özeleştiri yapayım. Bunu Picasso ve başka ressamlar da yaptı. Artık para için resim yapmak istemiyorum. Büyük, daha araştırıcı resimler, heykel, seramik yapmak istiyorum. Müzenin masrafı çok, kışın ısıtmak için ayda 8-10 bin lira lazım.

ARDİYEYİ ATÖLYEYE ÇEVİRDİM: 70 RESMİ YOKETTİM

Çorum’da öğretmenlik yaparken bir ardiyeyi atölyeye çevirdim. Bir sergi açmak istedim. Resimlerimi bir otobüsün bagajında Ankara’ya getirdim. Adnan Turani, “Bu resimlerle sergi açmanı istemiyorum. Daha güçlü çıkmalısın” dedi. Moralim bozuldu. Sonra mektup yazıp asistanlık sınavına çağırdı. Asistan oldum ama maaş yetmiyordu. Şaseye para vermemek için Çorum’dan getirdiğim resimleri yırtıp kullanıyordum. 70 resmi öyle yok ettim. Şimdi olsa bir servetti.

NİYE OLMAYAYIM DEDİM: HER RESMİMDE PORTREM VARDIR

Her resmime kendimi koymam sanırım 1974-75’lerde oldu. Bu benim buluşum değil. Değişik dönemlerde Picasso, Matisse ve birçok ressamda da var. Hitchcock da filmlerinin başına kendini koyarmış, onu bilmiyordum. İlk resimlerimde ressam ve modeli de kadındı. Niye ben olmayayım dedim.

OPTİK RESSAM OLMADIM: ÇİZEREK KENDİMİ ARIYORUM

Hiçbir zaman optik ressam olmadım. Mutlaka yorumlamışımdır.

Çapa’da öğrenciyken başkaları gibi güzel resim yapmaya çalışıyordum. Resmimde 1970’lerden sonra Adnan Turani etkisi de yok oldu. Uzaklardaki ağacın önündeki bir tül daha bir tül daha kalkmış soyuttan somuta doğru yaklaşmışım. 1980-90 arasında geometrik ve yüzey çabası var. 1990’dan sonra resimlerimde bir curcunanın yarattığı yeni bir düzen var. Artık konuşur gibi resim yapıyorum. Çize çize boyaya boyaya kendimi arıyorum. Kendimi daha iyi nasıl ifade edebilirim, daha sivrilmiş bir Ayaz nasıl olabilir? Kendimi bulduğumu düşünürsem resmi bırakırım.

DURMADAN ÇİZERİM: PORTRELERİMİN KAYNAĞI TELEVİZYON

Eskiden otobüste giderken bile dönüp yüzleri incelerdim. Şimdi daha çok televizyondan besleniyorum. Günde beş altı saat televizyon izlerim. Ama televizyona bakarken önümde defter olur sürekli çizerim. Bazı insanlar gevezedir durmadan konuşur ya, benim elim de durmadan çizer. Ben durmadan çizerim. Tatilde bile iki defter doldurur gelirim.

BENİM KADINLARIM: RESİMLERİMDE EROTİZM VARDIR

Benim kadınlarım anonim kadınlardır. Ayaz’ın kadınlarıdır onlar. Çılgın kızlar değildirler, bir çekingenlik vardır çoğunda. Modelden yaptığım yağlıboyalar çok azdır. Hayalden yeniden yaratırım. Resimlerimde erotizm vardır, yüzde yüz. Bu hoşuma gidiyor. Bir gün defterime Freud kalksın beni incelesin diye yazmışım. Buluğa erdiğim dönemde genç kızlar siyah çorap, büyük hanımlar uzun pijama giyerdi. Bu çelişki 14-15 yaşındaki bir genç olarak beni etkilerdi. Ben resimlerimde o anıyı tekrar yaşamak istiyorum. Bir erkeğin kadına karşı ilgisi doğal. Onun için de ister istemez yüceleştiriyorsunuz.

ERKEK GÜZEL DEĞİLDİR: ERKEK YÜZLERİ SATILMIYOR

Erkek güzel bir form değildir. Sanat tarihini incelediğiniz zaman erkek resmi çok azdır. Mesela Nuri İyem, hep kadın yüzleri yapar. Arada yaptığı erkek yüzleri satılmıyor. Erkek resmini ne bir kadın, ne bir erkek duvarına asmak istiyor.

ÖĞRENCİME ÂŞIK OLDUM: YA EVLENECEKSİN YA RESMİNİ YAPACAKSIN

Benim aşklarım daha çok sanat aşkıdır. Bir öğrencime âşık oldum. On sene sonra bir arkadaşından duymuş. Kız geldi buraya. “Hocam bana borcunuz var benden çok resim yaptınız” dedi. Doğru söylüyordu. Bana resim yaptıracak bir enerji lazım. Ben o aşkın yarattığı enerjinin peşindeyim. Bir kadını yaşamak her zaman kadınla beraber olmak değildir. Onun verdiği heyecanı ve onu elde edememe tutkusunun yarattığı enerji bir sanat eseri olarak tezahür ediyor. Bir kadının gülüşünü yaptım. Bir sergide gördüğüm an çarptı beni. Kızın bir yüz ifadesi var; onunla ya evleneceksiniz ya resmini yapacaksınız. Bana model durdu, çok resmini yaptım. Hapsedilen aşklar onlar işte. Hapsetmeseydik o eser çıkmazdı.

İSTANBUL’A GİTMEYİ DÜŞÜNMEDİM: MÜZEYLE KENDİME SAHİP ÇIKTIM

İstanbul’a gitmeyi hiç düşünmedim. Benim için ha Ankara, ha İstanbul hiç fark etmez. Ben dış mekânda değil beynimin içiyle yaşıyorum. Öyle gezen tozan bir insan değilim. Tavukta kümes ve bahçe, ben de ev ve atölye. Yaşamım böyle. Ben hayatımdan memnunum. Müzeyi kendi mutluluğum için yaptım. Devlet sahip çıkmıyorsa sanatçının kendisine sahip çıkması lâzım. Ben kendime sahip çıkmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyorum. Kimseye minnet etmedim. Bugünkü parayla 7-8 milyon dolara çıktı müze. Bu paranın hepsi de resimden kazanıldı. Ama son raddede zorlandım. Yazlığımı sattım. Müzenin bu kadar büyük olmasını tasarlamadım. Artık önemli olan burayı yaşatmak.

DAHA NARİN GÖRÜNÜYORLAR: KADINLARIN BACAKLARINI ÇİZMEM

Çizmeyi seviyorum valla. Keşke çizdiğim gibi boyayabilsem. Rahmetli Eşref Üren, “Yahu kuş kanadı gibi evler çiziyor, desen çizmeyi bilmiyor” demiş. Halbuki kadınların bacaklarını çizmeyince daha zarif görünüyorlar, ayak yapınca kütleşiyor.

BIÇAKTAN NEFRET EDERİM: GÜLLERİN SAPINI ÇİZMEM

Tahminim yurtdışında 300-400 resmim var. 85-90 arasında Fransız kültür ataşesi vardı. Sadece o adamcağız 30-35 resim aldı. On sene önceydi. Armoni sanat galerisindeydim. Bir Amerikalı geldi, çiçekleri gösterip, “Bunlar bıçak mı?” dedi. Ne alakası var dedim? Ben silahtan bıçaktan nefret ederim. Baktım yanlış algılanıyor, çiçeklerin sapını çizmeyi bıraktım.

EŞİMLE AYNI KÖYDENİZ: 15 YIL GECEKONDUDA OTURDUK

Eşimle aynı köydeniz. 1959’da köye öğretmen olarak gittiğimde severek evlendik. Beni hep destekledi. Başka türlü olsaydı devam etmezdi. Bir defa hariç niye boya alıyorsun demedi. Çok sıkıntılar çektik. 15 yıl gecekonduda oturduk.

YIRTINCA RAHATLARIM: YOK ETME ÖZGÜRLÜĞÜM DE VAR

Güzel bir resmi bir günde bitiririm. Ama üç ay çalışıp yırttığım da olur. Bazen bir resme kötü başlarsınız fakat adam etmek için ısrar edersiniz ama olmaz. Çekip bıçağı yırtıp rahatlarsınız. Bir doktora söyledim, “Sizin ölümcül bir hastayı öldürme hakkınız yok ama ben iyi gitmeyen resmi yok etme özgürlüğüne sahibim.”

ÖNCE ÖDÜLLERLE YAŞADIM: SONRA RESİMDEN KAZANDIM

1981’e kadar bir hayli ödül kazandım. O ödüllerden aldığım paralarla geçindim. Arada da resim satıyorduk. Fakat 1981’de açtığım sergide bir Renault arabanın dörtte üçünü alacak kadar resim sattım. 700 bin lira kaldı satılan resimlerden. Ondan sonra devam etti. Ama asıl 1988’lerden sonra iyice hızlandı.

RESSAM İKİ TÜRLÜ BAKAR: ACAYİP BİR DURUŞTU

Bir gün Doku galerisindeyken siyah çoraplı bir hanım geldi. Bacaklarını üst üste attı! Acayip bir duruş, müthiş estetik! Bir ressam bir kadına iki gözle bakabilir; bir kadın olduğu için bir de resim olarak. Sonra gittim resmini yaptım.

MANZARA ÇİZMEM: BENİM KONUM İNSANDIR

Manzara beni enterese etmez, benim konum insandır, kadındır, danstır, sevgidir, mutluluktur. Gazi’de öğrenciyken baleye gidip, karanlıkta avucumdaki kâğıtlara hareketleri çiziyordum. Okula gidince yeniden çizip realize ediyordum.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 13 ARALIK 2009.

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.