MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU

...

AVRUPA KONSEYİ’NDE DEVRİM YARATTIK

Siyasete AKP saflarında başlamış, üç dönemdir de Antalya’yı mecliste temsil eden bir isim Mevlüt Çavuşoğlu. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı süresi Ocak 2012’de sona eriyor. Çavuşoğlu iddialı. "Avrupa Konseyi’nde devrim yarattık. AİHM reformuna katkı sağlıyoruz" diye anlatıyor başkanlığı dönemini. İşe bakın, Türkiye’yi şikâyet dosyaları önünde dağ gibi yığılan AİHM’in reformuna öncülük eden de bir Türk.

HEDEFİMDİ: SİYASETE İYİ BİR NOKTADAN HIZLI GİRDİM

İşin doğrusu kendimi hatırladığım zamanlarda diplomat olmak isterdim. Diplomatlarımız ASALA tarafından öldürülünce ben de tepki olarak, "Diplomat olacağım" diyordum. Hatta annem itiraz ederdi, o doktor olmamı isterdi. "Seni de öldürürler" diyordu. Ben de "Öldürürlerse öldürsünler illa diplomat olacağım" diyordum. O yüzden Siyasal’a gittim, uluslararası ilişkiler bölümünde okudum. Fakat üniversiteden beri nihai hedefim aktif siyasete girmek, milletvekili olmaktı. Siyasal’dayken hep kendime soruyordum. Ben ekonomide liberalizmi, demokrasiyi, insan haklarını düşünüyorum; devletin sosyal politikalarına inanıyorum. Muhafazakârlığımız da var ama tam merkezdeyim. Amerika’dan dönünce Ankara’da oturmayı seçmemin nedeni hedefimin siyaset olmasıydı. İki yıla yakın Londra’da kaldıktan sonra dönmemin nedeni de siyasetti. Döndükten sonra Çevre Bakanlığı’nda Birleşmiş Milletler adına bir projede çalıştım. Sekiz ay kadar sonra bıraktım, ticarete atıldım. Amerika ağırlıklı uluslararası ticaret yapıyordum. Sonra ürün çeşitliliği artınca İtalya, Almanya ve Kore bağlantıları da oldu. New York’ta bir home ofis kurduk. Tam para kazanmaya başladım, Ak Parti kurulurken arkadaşlarımız, "Biz bu oluşumda yer almalıyız. Tam bizim düşüncemize uygun bir parti" dediler. Baktım, hakikaten Ak Parti, üniversite yıllarında düşündüğüm gibi muhafazakâr, tam demokrasiye inanıyor. Bir arkadaşımız, Hüseyin Çelik’in danışmanıydı, özgeçmişimi vermiş. Hüseyin Bey de özgeçmişimi Başbakana göstermiş. Başbakan da çok beğenmiş, "Bu arkadaşı kurucu yapalım" demiş. Önceden tanışmıyorduk. Açtım babama sordum; "Oğlum biz DYP’de siyaset yapıyoruz ama bu memleketi kurtaracak adam Tayyip Bey. Onun yanından ayrılma" dedi. Bu şekilde Ak Parti kurucusu olarak siyasete başladım. Birkaç gün sonra da kendimizi genel merkezde bulduk. Siyasete iyi bir noktadan hızlı giriş yaptık. Yaşar Yakış’ın yardımcılığını yapmam çok öğretici oldu. Yaşar Bey, ilkeli, çok çalışkan bir beyefendiydi.

BABAM DYP’LİYDİ: BİR KUZENİMİN ADI ADNAN DİĞERİ MENDERES

Babam uzun süre muhtarlık yaptı, sonra belediye başkanı oldu. DYP’liydi, Demirel’i çok severdi. Ben Demirel’in arkasından gitmedim ama oy verdim. Fakat babam, 28 Şubat’ta Demirel’e çok kızmıştı. "Biz onu darbelerin mağduru diye destekliyorduk. O darbelerin destekçisi oldu" derdi. Babam katıksız demokrattır. Evinde Adnan Menderes’in posterleri vardır hâlâ. Bir kuzenimin ismi Adnan, diğeri Menderes. Babam koymuş isimlerini. 28 Şubat sürecini hiç içimize sindiremedik, anti demokratik bulduk. Bir grup arkadaşla bu müdahaleye tepki olarak, Ankara’da Demokrat Aydınlar Hareketi’ni başlattık. Konferanslar, toplantılar düzenledik. Tarihe not düşmek istedik.

YABANCI DİL: JAPONCA BİLİYORUM ŞİMDİ RUSÇA ÖĞRENİYORUM

Alanya’da kurulan ilk özel okulun ilk mezunlarındanım. Orada başladık İngilizceye. Almancayı, Ankara’da Mülkiye’de okurken gittiğim Alman Kültür Merkezi’nde öğrendim. Yabancı dile yatkınım. Amerika’da ekonomi masterı yaparken "Çevre ekonomisi ve Sürdürülebilir kalkınma" konusunda çalışmak istiyordum. En uygun ülkenin Japonya olduğunu düşündüm. O nedenle New York’ta başladım Japonca öğrenmeye. Hem okula gittim hem de Japon bir öğrenciden ders aldım. Şimdi de konuşabilirim, hatta başbakanımızla gittiğimizde trende falan tercüme bile yaptım. Rusça’ya yeni başladım. Bu yaz bir ay kadar Rusya ya da Rusça konuşulan ülkelerden birine kaçmak istiyorum. Rusça çok önemli bir dil. Ne yazık ki, Türki cumhuriyetlerde bile Rusça ile anlaşabiliyoruz. Tabii Yörük olduğumuz için çocukluğumuzda annemizin, dedemizin kullandığı bazı kelimeleri Özbekistan’a, Kırgızistan’a gittiğimde duyuyorum ama yeterli olmuyor.

FUTBOL OYNADIM: İYİ FENERBAHÇELİYİMDİR

Lisedeyken Alanyaspor’da oynadım. Sonra Kadri Aytaç, beni Antalyaspor’a seçti. Babam "Gidebilirsin" dedi. Ben üniversiteye gitmek istedim. Sağ açık oynuyordum. Bir de koşucuydum ben. Derecelerim var. Aynı zamanda voleybol takımının kaptanıydım lisedeyken. Siyasal’a gelince Mülkiyespor’un futbol takımı elemelerine katıldım, beni seçtiler. Ama sabah altıda antrenmana gittim, her taraf kar buz içinde. Ben gelmişim Alanya’dan. Sonra Egospor’a gittim, onların antrenmanları öğleden sonraydı. Amerika’ya gidince Brooklyn Türk Gücü takımında oynadım. O yıl bölgesel ligde şampiyon olduk. Şimdi de Meclis takımında oynuyorum. Tenis de oynadım. Kolumda sorun olduğu için şimdi oynayamıyorum. İyi Fenerbahçeliyimdir, kongre üyesiyim. Bugünlerde sadece FB değil Türk futbolu adına üzgünüz. Dışarıda da soruyorlar. Ama bunun da sonunun iyi olacağını, Türk futbolunun temizleneceğini düşünüyorum.

AMERİKA: EGEMEN BAĞIŞ İLE ORADA TANIŞTIK

Biz sekiz kardeşiz. Üçümüz okuduk. Bir küçüğüm şu anda bizim kasabanın belediye başkanı. Ben Mülkiye’yi bitirdikten sonra bir dil kursundan akseptans aldım, gittim kendim görüşmeler yaptım. Long Island Üniversitesi’nden bana master için burs verdiler. Asistanlık bursu. Master için yurtdışından gelen öğrenciye milyonda bir burs verilir. Bize de nasip oldu. Aileme de "Oraya gittikten sonra sizden mecbur kalmazsam para da istemem" demiştim. Olmadığından değil, çalışarak okumak istiyordum. Önce halıcıda çalıştım. Daha sonra trafik istatistik, araştırma şirketinde çalıştık. New York’te o yıkılan ikizlerin altındaki metrolardan çıkan insanlar, hastaneler etrafındaki trafik yoğunluğunun istatistiklerini çıkarırdık. Öğretmenlik de yaptım, geceleri resepsiyonda da çalıştım. Orada hem fulltime okumak hem iki üç işte çalışmak kolay değildi. Ayakta kalma mücadelesi vermeyi orada öğrendim. Amerika’nın bana çok faydası oldu. Hayır demesini de orada öğrendim. Biz Türkler, hayır demesini bilmeyiz, hep "Hallederiz, yaparız" deriz ama olmaz. Okul biter bitmez dönmeyi düşündüğüm için teklif de ettiler ama yeşil kart da almadım. Egemen Bey (Bağış) ile orada tanıştık. Ben gittiğimde Türk-Amerikan Derneği başkanıydı. Ben de Türk-Amerikan Talebe Birliği Başkanlığı yaptım. 22 yıldır arkadaşız, çok şey paylaştık. Türk günü yürüyüşlerinde organizasyonlar yaptık.

EVLİLİK: EŞİMLE LONDRA’YA BİRLİKTE GİTTİK

Amerika’dan dönünce bedelli askerlik yaptım. Otobüse bindim Alanya’ya gidecektim, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (ATAUM) "Avrupa Birliği uzmanlığı" kursu ilanını gördüm. İş bulana kadar oraya gitmeye karar verdim. Uzmanlığı tamamladım. Eşim Hülya ile de orada tanıştım, hayatımızın seyri değişti. ATAUM’un aday göstermesi sayesinde Dışişleri’nde sınava girdim, AB bursunu kazandım. London School of Economics’den ikili acceptans geldi. Londra’ya birlikte gidebilmek için formaliteleri tamamladık, 19 Eylül 1993’te evlendik. Bir yıl sonra 20 Eylül’de de kızımız Eylül İrem doğdu. 22 yıl oldu. Ben bu konuda hep Allah’a şükrediyorum. Eşimle birbirimizi severek evlendik. Çok da mutluyuz. Ben sürekli bir ayın üç haftasını yurt dışında geçiriyorum. Siyasete girdiğimde kızım altı yaşındaydı, şimdi 16 yaşında. Eşim kızımıza hem annelik hem babalık yaptı. Eşime minnet borçluyum. Kendisi de devlet memuru.

PARLAMENTER MECLİSİ: TÜRKİYE’DEN İLK BAŞKANIM

Üçüncü dönemdir milletvekiliyim. Büyük bölümü dış politika ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde geçti. Kapatma davasına ilişkin kararda benim imzam yoktu. O zaman Türk heyeti başkanıydım, oy da kullanmadım, imza da atmadım. Bu bildirinin hazırlanmasına önayak da olmadım. Türk heyetinin başkanı olarak Türkiye’yi şikâyet eder konuma düşemezdim. AKPM başkanlığım, Ak Parti’ye prim yazacak diye genel merkezlerden engellenmesi talimatı geldi CHP ve MHP’deki arkadaşlara. Tuğrul Türkeş oylamaya katılmadı, Birgen Keleş ise aleyhimize oy kullandı. Bu son derece yanlıştı, hakikaten inanamadık. AKPM’de Türkiye’den ilk başkanım. Daha önce Türkiye’den hiç olmamış, hatta Viyana’nın doğusundan da hiç başkan olmamış. Hatta 47 ülke var, on ülkenin dışından da ilk defa başkan seçilmiş oldu. Batı Avrupa’dan 10 ülke bu başkanlığı kendi tekellerine almışlardı. En genç ve ilk Müslüman başkanım. Görev sürem Ocak 2012’de bitiyor.

GERİLEMİŞTİ: AİHM’İN REFORMUNA KATKI SAĞLIYORUZ

Başkanlığım sırasında hedeflediklerimi fazlasıyla yaptık. Avrupa Konseyi ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi iki yıl öncesine göre çok daha etkin. Saygın bir kurum oldu. Etkinliği konusunda bir gerileme vardı. O yüzden çok ciddi bir çalışma yapmamız gerekiyordu. Neler yaptık? Her şeyden önce kendi içinde siyasi sorunu olan ülkelerin o sorunlarının çözülmesine yardım ettik. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reformuna tam katkı sağlıyoruz. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin AİHM’e ve sözleşmeye üyelik süreci için çalışıyoruz. AB, şu anda kurum olarak Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonuna ve mahkemeye üye değil. En kısa zamanda tamamlanacak. Yaptığımız en büyük çalışmalardan biri, Avrupa Konseyi’nin reformu. Meclis, 2012 Ocak oturumuna yepyeni bir yapılanmayla başlayacak. Daha önemlisi komşu bölgelerdeki ülkeler için yeni bir statü geliştirdik. "Demokrasi için ortaklık" diye. Tam üyeliğin dışında bir üyelik statüsü. Amacımız, bu ülkelerdeki demokrasiyi güçlendirmek. Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika ülkelerindeki gelişmeleri biz önceden öngörerek bu girişimi başlattık. Fas’ı aldık, ekimde Filistin’i alıyoruz. Kırgızistan talepte bulundu. Kazakistan’ı da alacağız. Yani Avrupa Konseyi’nde devrim yarattık.

KONSEY RAPORU: TUTUKLU GAZETECİLER İÇİN UZMAN GELECEK

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin hazırladığı raporda, Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü konularında sorunlar olduğu söyleniyor. İnsan Hakları Komiseri çok değerli bir arkadaştır. Olayları da siyasete bulaştırmadan değerlendirir, onun uyarılarını hepimizin dikkate alması lazım. Bu raporu önceden inceledim ben. Çok dengeli bir rapor. Bu raporda kaygılarını dile getiriyor ama Türkiye’ye övücü ifadeler de var. Ama internet yasağı konusunda tam bir yanlış anlama var, Kendisine de izah ettim, kabul etti zaten. Türkiye’deki mahkemelerin anlayışı konusundaki eleştirisine ben de katılıyorum. Çıkardığımız yasalar, Avrupa Birliği ülkelerindeki yasalardan daha da özgürlükçü. Ama hâkimlerin uygulamasında bunu göremiyorsunuz. Türkiye’de zihinsel değişimi yapamazsanız çıkardığınız o yasaların anlamı kalmıyor. Sayın Başbakanımız, Strasbourg’a geldiğinde gayet net şekilde bu gazetecilerin, özellikle Ahmet Şık ve Nedim Şener’in niye içerde olduğunu anlattı. Bir uzman gönderilmesini genel sekretere bizzat teklif etti. Gönderecekler. Dışarıdan baktığın bir insan gazeteci içerde algılaması oluyor. Peki gazeteci darbe girişiminde bulunursa tutuklanabilir mi? Tabii tutuklanması lazım diyorlar. Olaya gazeteci içerde nokta derseniz vahim. Ama bunun değerlendirmesini yapacak kişi ne sizsiniz ne benim.

AVRUPA BİRLİĞİ: BARAJI YÜKSEK BULUYORUM AMA

Avrupa’dan bakınca, Türkiye 2002 öncesine göre çok itibarlı görünüyor. Demokrasisi ve reformları, "Sessiz devrimler" diye nitelendiriliyor. Afrika ve Arap ülkelerindeki olaylardan Türkiye’nin kıymeti bir daha anlaşıldı. AB ile ilgili sürecin yavaş gitmesi, hızlanması Türkiye’nin elinde değil. Açılan dosyalar Kıbrıs nedeniyle kapanmıyor ama Türkiye tüm kriterleri yerine getirdi. AB Bakanlığı’nın kurulması bile Türkiye’nin kararlılığının göstergesidir. Yeni bir anayasa ve yargı reformu, AB ile yaşanan sorunların hemen hepsini çözmek demektir. Avrupa Konseyi’nde gazeteci tutuklanması ile ilgili eleştiri gelebilir, yüzde 10 seçim barajını yüksek bulabilirler. Ama mahkemenin de kararı var. Bu ihlal değildir, barajı her ülke kendisi belirleyebilir. Ben kişisel olarak yüzde 10 barajı yüksek buluyorum ama bakıyorsunuz doğal baraj Fransa’da yüzde 30’un üzerinde, İngiltere’de yüzde 50’ye varan baraj var.

DAVET: ALANYALI MUHTARLARI STRASBOURG’A DAVET ETTİK

Alanyalı muhtarlar gelmek istediler. Kaymakam beyle konuştuk. 40’dan fazla muhtarı Strasbourg’a davet ettik. Ama seçim sonrasında davet ettim. Seçim öncesinde yapmadık yanlış anlaşılmasın diye. 22 Haziran’da geldiler. Her türlü desteği verdik. Meclis çalışmalarına da katıldılar. Antalya’dan, Alanya’dan gelmek isteyen tüm arkadaşları, herkesi ağırlıyoruz. Vaktimiz olursa bir akşam yemeğinde birlikte oluyoruz. Misafirperverliğimizi gösteriyoruz.

HARCIRAHLAR: BİR O KADAR DA CEBİMDEN HARCAMIŞIMDIR

Sekiz yılda 408 bin lira yaklaşık 180 bin Euro harcırah almışım. Bunların yazılmasına inanamıyorum. Biz oraya gezmeye gitmiyoruz ki! Sonucunu almadık mı, aldık. Ben bir o kadar da cebimden harcamışımdır. AKPM’de başkanın temsil ödeneği var. Ondan önce milletvekillerini yemeğe götürüyordum, devletin böyle bir bütçesi yok, kendim veriyordum. Şunu söyleyeyim, başkan oluncaya kadar ben ailemden maddi destek alıyordum. Ticari işlerimi de tamamen durdurdum. Sekiz yılda uçak parası var, otel masrafı var. Sanki bu parayı cebimize atmışız, gezmeye gitmişiz gibi yazıyor bazı gazeteler. Milletvekillerini milletin parasını yiyen insanlar gibi göstermeye çalışıyorlar. Bunu anlamıyorum. Avrupa Konseyi başkanlığını vereceğiz 180 milyon verin denseydi Türkiye o parayı vermez miydi? Sekiz yılda Türkiye için bu kadar çalışmışız ülkemize bu kadar destek olmuşuz. Birileri hâlâ 180 bin Euro hesabını yapıyor. Orada nasıl çalıştığımızı gidip Avrupalılara sorsunlar.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 24 TEMMUZ 2011

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.