MEDYA VE ETİK SÖYLEŞİSİ

...

Dr. Adem Ayten- Ne kadar süredir gazetecilik yapıyorsunuz? Ne zaman okur temsilcisi oldunuz?

Faruk Bildirici- 1980 Haziran ayından bu yana gazetecilik yapıyorum. Mesleğe Cumhuriyet gazetesinde başladım, 11 yıl orada çalıştım. 1992’den beri de Hürriyet’teyim. 19 Nisan 2010’dan beri de Okur Temsilcisi olarak görev yapıyorum.

-Okur temsilcisi olduğunuz yayın organının sizden önce okur temsilcisi/temsilcileri var mıdır?

Okur Temsilciliği Hürriyet gazetesinde 26 Ağustos 2002’de Doğan Satmış ile kuruldu. Aynı zamanda Yazı İşleri Müdürü olan Satmış, “Okur Temsilcisine mektuplar” başlığı altında haftada bir yazıyordu. Satmış’ın ayrılmasından sonra bu görevi Temuçin Tüzecan üstlendi.

-Okur temsilcisi olduğunuz yayın organında hangi tarihten bu zamana okur temsilciliği uygulaması bulunmaktadır?

Hürriyet gazetesinde Okur Temsilciliği’ne benzeyen bir uygulama 1980’lerde başladı. O dönemde Emre Kongar’ın başında olduğu bu uygulama, “Okur Mektupları”nın gazetede yayımlanmasına dayanıyordu. Ama batılı anlamda Okur Temsilciliği, Hürriyet’te 2002yılında Doğan Satmış ile birlikte başladı.

-Kurumunuzda okur temsilcisinin tanımı mevcut mudur? Eğer mevcutsa tanımı ve sorumlulukları nelerdir?

Hürriyet’te Okur Temsilcisi’nin kurumsal anlamda bir tanımı bulunmuyor. Ancak 19 Nisan 2010’daki ilk yazımda Okur Temsilciliği’nin temel işlevini, “okur ile gazetenin yazı işleri arasında köprü olmak” biçiminde tanımlamıştım. Aynı yazıda amacı da “Hürriyet gazeteciliğinin, yüksek etik standartlar kazanması ve insanların gözündeki güvenilirliğinin artması” olarak açıklamıştım. Okur Temsilcisi olarak görevimi yürütürken, evrensel gazetecilik etik kurallarını temel alıyorum; dayandığım metinler de Doğan Medya Grubu Yayın İlkeleri, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi ve Haber Ombudsmanları Örgütü (ONO) Görev Bildirgesi.

2007’de Harward Üniversitesi’nde düzenlenen Haber Ombudsmanları Örgütü (ONO) toplantısında “Ombudsman” ların ilk amacı “kendi haber kuruluşundaki sorumluluk bilincini yükseltmek” olarak belirlenmişti. Ben de buradan hareketle okurlardan gelen eleştirileri değerlendirerek, gazetenin yanlışlardan arınmasına, dolayısıyla hataları mesleğimiz ve okurlar adına artı değere dönüştürmeye çalışıyorum. Bazı eleştirileri, yapılan yanlışları doğrudan gazeteye yazıyor okura ve diğer gazetecilere de duyuruyorum. Ama bazılarını da ya gazete yönetimine rapor halinde iletiyorum ya da o yanlışın sorumlusu olan gazeteci/editörle bizzat görüşerek yanlışı anlatıyorum. Böylece yanlışın bir daha tekrarlanmamasını hedefliyorum.

-Kurumunuz Basın Meslek İlkelerine uyma taahhüdünde bulunmuş mudur? Eğer taahhütte bulunmamışsa kurumun yayın ilkeleri (basın meslek ilkeleri gibi) var mıdır?

Hürriyet gazetesi Basın Konseyi’ni ve Konseyin belirlediği Basın Meslek İlkelerini tanıyor. Ama daha önemlisi, Hürriyet’in ve bağlı bulunduğu Doğan Yayın Grubu’nun … tarihinden beri yayın ilkeleri bulunuyor.

Bu ilkeler, Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi üyeleri Taha Akyol, Orhan Birgit, Güneri Cıvaoğlu, Hakkı Devrim, Oktay Ekşi, Doğan Heper, Doğan Hızlan, Ertuğrul Özkök, Hasan Pulur, Mehmet Ali Yalçındağ ve Mehmet Y. Yılmaz’ın 2 yıl süren çalışmalarıyla belirlenmiş, 25 Ağustos 2002 tarihinde açıklanmıştı. 20 maddeden oluşan bu ilkeler demetinin sonunda da “Doğan Yayın Holding basın organları, hatalarını düzeltme amacına yönelik, düzenli olarak devreye giren mekanizmalar oluştururlar” deniyordu. Okur Temsilciliği de bu mekanizmalardan biri olarak ilkelerin açıklanmasının hemen ardından devreye girdi.

-Meslek hayatınızda Türk basınında gördüğünüz en büyük meslek ilkesi (etik) ihlali nedir?

Doğrusu bu konuda “en” olarak bir ihlalden söz edemeyeceğim. Ama şunu söyleyebilirim, 1980’de bu mesleğe başladığımda da etik ihlaller vardı, şimdi de var. Elbette zaman içerisinde bunlar değişiyor. Örneğin 1980’lerde özel hayatın gizliliği ilkesi hiç umursanmadan sürekli ihlal edilirken şimdilerde suçlanan kişiler hakkında medya infazları uygulanıyor. Toplumdaki güç odaklarının çıkarlarının korunması o zaman da vardı, şimdi de var; hem de daha yaygın ve daha yoğun olarak... Kaynakla özdeşleşme de Türkiye’de medyanın daimi sorunlarından özellikle siyaset, polis-adliye, magazin ve ekonomi alanlarında muhabirler ve yazarların kaynaklarla tehlikeli biçimde iç içe geçmesi söz konusu. Ayrımcılık da Türkiye medyasının daimi sorunsallarından biri.

-Çalıştığınız kurumda, okur temsilcisi olarak değerlendirdiğinizde, meslek ilkeleri ihlalleri söz konusu mudur? Eğer söz konusuysa hangi ihlaller gerçekleşmektedir?

Çalıştığım kurumdaki etik ihlalleri saptadığımda yazıyorum. Bunlar gazetedeki yazılarımdan bulunabilir. Etik ihlaller, haber yapılan alanlara göre farklılıklar gösteriyor. Büyük çoğunluğu da farkında olmadan yapılan yanlışlar. Ama bazı haber ve yazılarda şirket ve kuruluş isimleri ile ürünleri, reklam ölçüsüne varacak biçimde tanıtılabiliyor. Bu okurun güvenini kötüye kullanmak ve gazetecilik ile reklamcılığın (hem de halkla ilişkilerin) iç içe geçmesi gibi önemli bir soruna neden oluyor.

-Size göre Türk basınında hangi meslek ilkeleri ihlalleri söz konusudur?

Yukarıda da saydığım gibi etik ilkelerin hemen tamamının ihlali ile yaygın biçimde karşılaşabiliyoruz. Bunlardan hangi ilkelerin ihlal edildiği dönemlere ve gazetelere göre değişiyor. Son dönemde en yaygın olanların ayrımcılık, kaynağı belli olmayan haberler yazılması, medya infazı yapılması, gazetecilik ile reklamcılık ve halkla ilişkilerin iç içe geçmesi, iktidar ile ilişkilerin konumunun haberlere yön vermesi, kaynakla özdeşleşme olduğunu söyleyebilirim.

-Size göre Türk basınında meslek ilkeleri ihlallerine yol açan nedenler nelerdir?

Türkiye medyasında etik ihlallerin çeşitli nedenleri var. Birincisi Türkiye’de demokrasinin gelişmemişliği ve iktidarın medya üzerinde oluşturduğu baskı ortamı. Mevcut AKP iktidarı, Türkiye’de medyayı kendi beklentilerine göre yeniden yapılandırdı; yapılandıramadıklarını da çeşitli araçlar kullanarak sindirdi. Bu nedenle bir kısım medya iktidarın “rıza oluşturma aygıtları” ya da propaganda kuruluşları olarak işlev görüyor; medyanın öbür kısmı da iktidarı sorgulama, eleştirme görevini yerine getiremiyor. “Rıza oluşturma aygıtları” haline gelen medya kuruluşları maalesef, amaçları doğrultusunda haberler yazılar yayınlıyor, etik ilkeleri tümüyle hiçe sayabiliyor.

İkincisi Türkiye’de medya AKP iktidarından önce de yapısal sorunlarla karşı karşıyaydı. Bu sorunların başında medyadaki tekelleşme ve medya sahiplerinin yayıncılık dışında da faaliyetlerinin bulunmasıydı. Bu durum, medyayı “şeytanın avukatlığını” yapmaktan uzaklaştırdı; iş dünyasının çıkar odaklarının bir parçası haline getirdi. İş dünyasının başarılarına övgüler düzülürken, kitlelerin büyük eylemleri bile görmezden gelindi. Ama dahası, medyanın iş dünyasının bu şekilde bir parçası haline gelmesi iktidara karşı da gücünün zayıflamasına yol açtı.

Üçüncüsü gazetecilerin yeni kuşaklara deneyim aktarmasında kopukluklar yaşandı ve 80 sonrasında oluşan genel ahlaki değişim medyayı da etkiledi. Bir yandan kuşaklar arasında kopukluk yaşanırken bir yandan mesleki örgütlerin zayıflaması ve etik önderlik yapamaması da gazetecilerin birey olarak ilkelerin uygulanmasındaki duyarlılığını zayıflattı.

(Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi önlisans programında okutulan “Medya ve etik” dersi için 2012 yılında basılacak ders kitabına Prof. Dr. Atilla Girgin ile Türk basınında etik ihlaller ve uygulamalar üzerine bölüm yazarlığı nedeniyle yöneltilen sorular)