Kaynağı belirsiz sınır ötesi operasyon haberlerinin riski

...

Başlıktaki “daha” sözcüğüne takıldım. Cumhuriyet’in birinci sayfasındaydı; “MİT’ten bir operasyon daha: Erbil’in azmettiricisi de öldürüldü” denilmişti. Haber, Kandil’de düzenlenen bir operasyonu duyuruyordu:

    “Türkiye’nin Erbil Başkonsolosluğu görevlisi Osman Köse’nin şehit edildiği saldırının azmettiricisi olduğu belirlenen PKK’nın sözde üst düzey yöneticisi Erdoğan Ünal, MİT ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ortak operasyonuyla öldürüldü.”

    “Daha” sözcüğü doğru kullanılmıştı başlıkta. Nitekim Sabah, aynı gelişmeye “Varan 2: Kandil’in göbeğinde hain avı”, Milliyet de “Erbil avı sürüyor” başlığını koymuştu. Çünkü bir gün önce yine bir sınır ötesi operasyon haberi vardı medyada:

     “Erbil Başkonsolosluk görevlisi Osman Köse’nin şehit edildiği saldırıyı planlayan iki terörist, TSK ve MİT’in ortak operasyonlarıyla etkisiz hale getirildi. Teröristlerden biri bir gün, diğeri de altı gün sonra öldürüldü.”

     Bir gün arayla yayımlanan “MİT ve TSK’nın Kuzey Irak’ta operasyon düzenlediği” haberlerinin ortak yanları vardı. Hemen tüm gazetelerde, ardından da birçok internet sitesi ve televizyon kanalında yayımlanmıştı. Bazılarında muhabir imzası olmasına karşın bu haberlerdeki fotoğraflar, bilgiler hatta çoğunda cümleler bile birbirinin aynıydı.

    Benim dikkatimi çeken ise 26 ve 27 Temmuz’da yayımlanan bu haberlerin hiçbirinde bilgilerin kaynağının belirtilmemesi oldu. Bir ikisinde “edinilen bilgiye göre” ifadesi kullanılmıştı. Çoğunda muhabirler, bu operasyonları doğrudan olayın tanığıymış gibi anlatıyorlardı. Halbuki haberde “Erbil” ya da “Kandil” gibi mahreçler yoktu; tamamı Ankara kaynaklıydı. Hatta bazılarında Ankara muhabirlerinin imzaları da vardı.

      Dünyanın başka bir ülkesinde bu kadar medya kuruluşunun aynı gün içinde birbirinin kopya haberleri kaynak belirtmeden, bir kamu kuruluşu ya da bir yetkilinin açıklamasına dayanmadan yazabileceğini sanmıyorum.  Ama Türkiye’de oluyor.

    Bilgi notlarının kaynağı neden gizli?

    Belli ki, bu haber Genelkurmay Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı ya da benzeri bir güvenlik biriminden WhatsApp ya da e-posta yoluyla “bilgi notu” olarak verilmiş gazetecilere. Başka türlü bir açıklaması olamaz bu kadar çok gazetecinin aynı anda aynı bilgilere ulaşması ve kaynak göstermeden aynı cümlelerle yazmasının.

   Peki neden kaynak gizli tutuluyor bu haberlerde? Çünkü bu “bilgi notları”nı gazetecilerle paylaşan güvenlik birimi yetkilileri böyle istiyor, gazeteciler de kabul ediyor. Elbette medya kuruluşlarının yöneticileri farkında bu bilgilerin nereden geldiğinin. Onlar da onaylıyorlar kaynağın gizlenmesini…

    Medyaya bilgi veren bir devlet kuruluşu neden adını gizler? Haberde belirtilen operasyonların sorumluluğunu resmen üstlenmek istemiyor olabilirler. Ya da bir yanlışlığa karşı kendilerini korumak istiyor olabilirler.

     Şurası açık, hangi nedenle olursa olsun o kuruluşlar, kendi proje ya da kamuoyuna vermek istedikleri mesajlar için medya ve gazetecileri kullanmış oluyorlar. Haberlerdeki tüm sorumluluk da gazetecilerin üzerine kalıyor. İlerde bu haberlerle ilgili bir sorun çıktığında gazetecilerin güvenilirliği ve inanılırlığı sorgulanıyor.

     Gazeteciler kontrol edemedikleri bilgilere şüpheyle yaklaşmalı, sorular sormalı. Irak Kürt Bölgesi’nde TSK ile MİT tarafından yürütüldüğü belirtilen operasyonları ve sonuçlarını gazetecilerin kontrole tabi tutmadıkları, hatta böyle imkânları olmadığı da ortada.

    “Bahoz Erdal öldü” diye de yazılmıştı ama…

    Geçmişte de Genelkurmay’dan “sarı zarflar” gelirdi, o zarflardaki inanılması ilk bakışta bile zor olan kimi senaryolar haber haline gelirdi gazetelerde. O zarflarda yazılanlara dayanılarak yazılan haberlerde PKK yöneticilerinden Murat Karayılan kaç defa öldürülmüştü sayamadım. Biliyorsunuz hala hayatta bu kişi.

    Sonradan doğru çıkmayan operasyon haberlerinin en yeni örneği de yine bu örgütün yöneticilerinden Bahoz Erdal’ın (Fehman Hüseyin) öldürüldüğü haberleri. Ajans, Bahoz Erdal’ın öldürüldüğü haberini Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan Tel Hamis Tugayları sözcüsüne dayandırmıştı. Böyle adı duyulmamış bir gruba dayanan haber medyada hızla yayılmış, Bahoz Erdal’ın öldürüldüğü kesin bilgi gibi yazılıp çizilmişti.

  Abdülkadir Selvi de Hürriyet’te, 29 Ağustos 2016’da yazmıştı bu konuyu. Anadolu Ajansı’nın haberi ve sonrasında ortaya çıkan gelişmelere değinen Selvi, aldığı bilgileri şöyle ifade etmişti:

    “…Şimdi gelelim asıl sorunun cevabına. Bahoz Erdal yaşıyor mu? O tarihten bu yana Bahoz Erdal’dan ne ses ne de görüntü alınmış. Sahadaki etkisi de gözlemlenmemiş. Son olarak Cerablus operasyonunda da Bahoz Erdal’a ilişkin bir belirti tespit edilememiş. Bu durum öldürüldüğünü mü gösteriyor? Olabilir. Ya da operasyon sırasında çok ağır bir şekilde yaralanmış olabilir.”

   Bugün artık Bahoz Erdal’ın hayatta olduğunu biliyoruz. O günden sonra çeşitli yerlerde görüntü verdi, konuştu. Hatta Konsolosluk görevlisi Osman Köse’nin Erbil’de bir restoranda öldürülmesinden sonra da

“PKK’ya yakın bir televizyon kanalı”nda konuştu. Bahoz Erdal’ın bu konuşmasını Aydınlık gazetesi 25 Temmuz’da “PKK'nın lider kadrosundan Bahoz Erdal, Erbil’de Türk diplomatımıza yönelik silahlı saldırıyı PKK’nin yapmadığını ileri sürdü. Ancak Erdal, saldırıyı gerçekleştirenleri kutladı” diye haber yaptı.

     Şimdi dönüp Anadolu Ajansı’na, öyle bir gruba dayanarak Bahoz Erdal’ın öldürüldüğü haberini nasıl verdiğini, düzeltme yapıp yapmayacaklarını sormak lazım. Kontrol etmeden, iyi araştırmadan haber yayımlamak neye yaradı?

     PKK ile ilgili haberlerde böylesine örnekler yaşanmışken Irak Kürt Bölgesi’ndeki operasyonlara ilişkin kaynağı belirsiz haberler yazmak da gazeteciler açısından büyük risk içeriyor. Bu kadar çok sayıda medya kuruluşuna açıklama yapan, bilgi notu gönderen güvenlik biriminin adının gizlenmesi gazetecilik açısından kabul edilemez. Üstelik herkesin bildiğini gizlemek gibi bir anlamsızlık içine de girilmiş oluyor.

     PKK’nın terör eylemleri yapan, hatta sivilleri öldüren bir örgüt olması bilerek ve isteyerek gazetecilik yanlışları yapılmasına mazeret oluşturamaz. Terörle mücadele gerçeklerle yapılabilir.  Her zaman demokrasi ve barışı savunması gereken gazeteciler de bu mücadeleye ancak böyle yardım edebilir.

  Faruk Bildirici / 30 Temmuz 2019