KOYUNLAR OTORİTEYE ÇAKTIRMADAN KARŞI ÇIKAR

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 95

KOYUNLAR OTORİTEYE ÇAKTIRMADAN KARŞI ÇIKAR

Aydınlı işadamının başına gelenlere ilişkin haberi okuyanlardan acaba ne kadarı ona destek verdi, ne kadarı da trafik polisini haklı gördü?

Amerika’da ya da bir Avrupa ülkesinde olsaydı, belki bu ikileme düşmeye gerek kalmaz, bütün okuyucuların trafik polisini haklı bulduğundan kuşku duymazdık.

Ama burası Türkiye ve bu sorunun yanıtından bu denli emin olmak mümkün değil. Hem zaten Aydınlı işadamının yaşadıklarına bir başka ülkede rastlamak da neredeyse imkânsız.

Olay şu. Hasan Salman adlı sürücü, otomobiliyle Çine’den Aydın’a doğru giderken yol kenarındaki radarı fark edince karşıdan gelen bir araca selektör yaparak uyarmış. 700 metre kadar ilerde trafik polisi durdurunca kendisini ne kadar savunduysa da kar etmemiş. 20 milyon lira ceza yazan trafik polisi, suçunu da tutanağa işlemiş:

- Selektör yaparak radarla hız kontrolü olduğu konusunda karşıdan gelen araç sürücülerini uyarmak.

İşadamı bu tutanağı aldığı gibi Aydın Şoförler ve Otomobilciler Odası’na gitmiş, Türkiye’de ilk kez verilen bu cezayı şikâyet etmiş. Oradan ne yanıt almış dersiniz?

Trafik kurallarının uygulanmasından yana olmaları gerekirken "Sürücüyü muhbirlikle suçlayıp ceza kesmek çağdışı" deyip, sürücüye destek vermişler.

Aslına bakarsanız araç sürücüleri, yollarda birbirlerini rakip olarak görürler. Direksiyon başında "Geçme beni geçerim seni" şiarıyla hareket eder, "Trafik canavarı" efsanesini umursamadan birbirlerini sollarlar. Trafik kurallarına, hız sınırlamalarına uymamayı ustalık sayarlar.

Trafik polisini gördükleri anda da aralarındaki rekabeti unutur, işbirliğine girişirler. Selektör yapıp birbirlerini uyarmaları da bu suç ortaklığının sonucudur.

Ortada bir çelişki olduğu aşikâr. Trafik polisinin kuralları denetlemesinin, radar koymasının asıl nedeni sürücülerin can güvenliğini sağlamak. Sürücüler ise kendilerini korumak isteyen polise karşı işbirliğine girişerek yine kendilerini tehlikeye atıyorlar.

Aslında sürücülerin polisi her atlattıklarında gizliden gizliye keyif almalarının nedeni başka koşullarda asla niyetlenemeyecekleri bireysel başkaldırıya imkân bulmaları. Çelişkinin nedeni bu.

Çünkü onların gözünde trafik polisi, otoritenin simgesi. Adını koymasalar da onu atlatmayı iktidara başkaldırmak sayıyorlar. Üstelik cezalandırılma riski de daha düşük. Hep birlikte tepki gösteremedikleri devlete, kolay yoldan başkaldırmış oluyorlar böylece.

Benzer bireysel başkaldırılara, Türkiye’de yaşamın hemen her alanında rastlamak mümkün. Hatta bu davranışın Anadolu insanının geleneksel bir özelliği haline geldiğini bile söyleyebiliriz.

Vatandaşlar, hışmından korktukları devlete karşı açıktan isyan etmeye, toplu eylemlere cesaret edemezler. Ancak "devlete kazık atma" fırsatlarını hiç kaçırmazlar. Bu bir tür "gizli başkaldırı"dır, planlanmadan, seslendirilmeden yaşanır. Hep oldubittiye gelir.

Siyasette daha yalın biçimde görülür bu "gizli başkaldırı". Baskıcı devlet ne zaman bir tarafı işaret etse, vatandaş öbür tarafı seçer. Hem de neredeyse hiç düşünmeden içgüdüsel olarak devletin karşısına geçer.

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan örneğinde de yine aynı mekanizma işliyor. Devlet, yasalarıyla, savcılarıyla, entrikalarıyla bastırdıkça, vatandaş AKP’ye yöneliyor, oylarını gün be gün çoğaltıyor.

Devleti kendinden sayamamanın, içselleştirememenin sonucu bu.

Türkiye’de devlet, insanlar üzerinde baskıcı bir aygıt olmaktan çıkıp demokratikleşmedikçe de her nerede olursa olsun otoriteye "gizli başkaldırı" sürecek.

Faruk Bildirici / Tempo / 26 Eylül-2 Ekim 2002