KAVUN KARPUZ MİSALİ SİYASET

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 89

KAVUN KARPUZ MİSALİ SİYASET

İsmet İnönü, 14 Mayıs 1950 seçimlerindeki büyük yenilginin şokunu iki gün sonra atlattığında bir soruya yanıt arıyordu:

"CHP neden eridi? Yoksa bu partiyi eriten ben miyim?"

Çevresindeki insanlar, hemen karşı çıktılar bu soruya. Hüseyin Cahit Yalçın, "Hayır" dedi İnönü’ye.

- Paşam, sen bizi değil, biz seni erittik. Kimin hatırından iktidarı bize kaybettirdiğin için takaza geçebilir?

Sanki İnönü de bu yanıtı duymak istiyordu, ferahladı. "Bu bendeki hal birkaç gün böyle devam eder, ondan sonra yeni hayata intibak ederim ve yepyeni bir adam olurum. Bu yeni hayat benim için hayatımın en şerefli kısmı olacaktır. Bir muhalefet lideri olarak memleket vazifeleri ifa edeceğim ve örnek vereceğim."

Eğer o gün İnönü’nün çevresindeki insanlar ve CHP yönetimi, "Evet Paşam, CHP’nin erimesinde sizin de katkınız var" deselerdi, belki de İnönü’nün CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılmasına değin uzanan farklı bir mekanizma işlemeye başlayacaktı.

Siyasi tarihimizin ilk seçim yenilgisindeki bu "genel başkana yaranma" tavrı, bir gelenek oluşturdu. 1950’den bugüne yaşanan 12 genel seçimde sonrasında da yenilgilerin yaşandığı bütün partilerde bu geleneğe uymakta kusur edilmedi.

Ancak bir kez seçim yenilgisi alan liderlerin şaha kalktığı, büyük zaferler kazandığı hiç görülmedi. Ne İnönü, ne de daha sonra gelen liderlerde böyle bir örnek yaşanmadı. Bir kez ağır yenilgi alanlar, kanadı kırık kuşlar gibi öyle kalakaldılar.

Yakın siyasi tarihimizde yenilgiler cephesinde durum böyleyken, zafer kazananlar için de farklı bir gelenek hüküm sürmüş. Bir kez ağır yenilgi alanlar bir kez daha belini doğrultamamış, bir kez kazanmak da hep kazanacakları anlamına gelmemiş.

Hatta büyük seçim zaferleri kazanan liderler bile toplumda heyecan kasırgasını ancak bir seçimde estirebilmişler. Yarattıkları oy patlaması, bir sonraki seçimlerde eriyip gitmiş.

Zaferlerini devam ettirememeleri konusunda elbette sayısız nedenden söz edilebilir ama temelde yatan neden, kitlelerin oy verdikleri partiden beklediklerini bulamamaları.

Çünkü 1950’de DP, 1977’de CHP, 1983’te ANAP, 1995’te RP, büyük seçim zaferleri kazanırken, yeni söylemler geliştirdiler, topluma yeni projeler sundular. İnsanlar, o partilerin sunduğu yeni yaşam projelerine umut bağlayınca sandığa koşup oy verdiler.

Geçmişte hep böyle olmuş, yine böyle olacak. Seçmen, kendisi için olumlu bir gelecek beklentisi yaratan, umut veren partiye oy yağdıracak.

Oysa kimi liderler, 3 Kasım seçimleri öncesinde, sanal ittifaklar ve gerçek yaşama tekabül etmeyen ucube birleşmelerle seçmenden oy istemeye hazırlanıyorlar.

Fakat siyasi tarihten yararlanmayı ihmal ediyorlar. Halbuki Cumhuriyet dönemi siyasi tarihi, siyaset okyanusunda kulaç atanlar için zengin verilerle dolu. Siyasetin girdaplarında yitip gitmek istemeyen liderlerin siyasi tarihin sayfalarını karıştırmaktan üşenmemesi gerek.

Maalesef günümüz siyasetinde unutkanlık ve kolaycılık esas hale geldi. Değil, 50-60 yıl önce yaşananlar, 5-10 yıl önce olup bitenler bile es geçiliyor. Geçmişte oy artışı yaratmak bir yana oy götüren HP-SHP, SHP-CHP, MDP-ANAP birleşmeleri unutuluyor.

Daha geçen seçimde ANAP’ın "Sessiz çoğunluk" sloganını kullandığı, seçmenin ise buna prim vermediği bile hatırlanamıyor. "Sessiz çoğunluk" yerine "Makul çoğunluk", "Çağdaş çoğunluk" vb. sloganlar peşine düşülüyor.

Ne yazık ki, işin kolayına kaçıp, "makul çoğunluk" tan oy isterken, o insanlara "makul projeler" sunmak için enerji harcamıyorlar. Dikkat edin, bu cicili laflardan medet uman liderlerin çoğu da en az bir kez seçim yenilgisi almış, yine de İnönü geleneğini sürdürüp yerinden kopmamış siyasetçiler.

Şimdi açıkça söyleyemeseler de, asıl istedikleri tesadüfi seçim başarısı. Onlar bir şey yapmayacak, siyasi konjonktürdeki değişim, rüzgârı onlardan yana çevirecek! Hani kavun, karpuz misali, yatarak büyüyecekler...

Faruk Bildirici / Tempo / 15-21 Ağustos 2002