KAMERUNLULAR İYİ Kİ GELMEDİLER

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 135

KAMERUNLULAR İYİ Kİ GELMEDİLER

Kamerun Ulusal Futbol Takımı, Türkiye’ye gelseydi, eminim Hakkâri Cumhuriyet savcısı ile polisinin elinden zor kurtulurdu.

Savcı Bey, Fransa’da düzenlenen FİFA Konfederasyon Kupası’nda final oynamış bir takım olduklarına bakmaz, bütün futbolcuları "PKK propagandası yapmak"tan içeri tıktırırdı alimallah!

İlk işi, futbolcuların formalarını adliye emanetine aldırmak olurdu. Var mı öyle, sarı-kırmızı-yeşil forma giyip, PKK bayrağı gibi salınmak sahada? Böyle sorabilirdi Kamerunlu futbolculara.

Hakkâri Savcısı ve DGM’si ki, kendileri tiyatro oyunundaki sarı-kırmızı-yeşil sinekliği bile gözaltına aldırmış kişilerdir, Kamerunlu futbolcuları asla affetmezlerdi.

Bereket, Fransa’da oynadılar da savcıya yeni iş çıkmadı. Yoksa sahada kalp krizi geçirip ölen arkadaşlarının yasını tutan Kamerunlu futbolcular, bir de buna üzülürlerdi.

Gerçekten insana şaka gibi geliyor, "Gavara" adlı tiyatro oyunundaki sinekliğin sırf renkleri nedeniyle derdest edilmesi. Sinekliğe el konur da, Kamerunlu futbolcular mı hapse atılamaz?

Olağanüstü Hal uygulamasının kalktığı gün, televizyon kamerası eşliğinde dolaşan gazeteciler, bölgede bir tevekkülle karşılaşmışlardı. Neredeyse mikrofon tuttukları her üç kişiden ikisi, "Ne değişti hayatınızda?" sorusuna, "Hiçbir şey" yanıtını verip eklemişlerdi:

- Bekleyip göreceğiz...

Öyle kaldırdık demekle kalkmayacağını biliyorlardı olağanüstülüklerin. Bir de devletin bölgedeki temsilcisi durumundaki insanların eski alışkanlıklarından kolay kolay kurtulamayacaklarının farkındaydılar.

Aslında bir tek Başbakan Tayyip Erdoğan yanıltabilirdi onları. Siyasi yaşamı boyunca yasaklardan çekmiş bir siyasetçi olarak yasakçı kafaların uygulamalarını önlemek üzere devreye girebilirdi.

En azından uçak kaçırıldığında gösterdiği duyarlılığı bir kez daha tekrarlayabilir, bir de Hakkâri’ye telefon açabilirdi. Vali ya da savcı ile konuşabilir; oyunun yönetmeni Mahir Günşiray’dan yasaklar adına özür dileyebilirdi.

Fakat Erdoğan, bırakın Hakkâri’ye telefon etmeyi, en küçük bir demeç bile vermedi bu yasaklama hakkında. Demokrasi karnesine zayıf düştüğünün farkında olamayacak kadar meşgul ve de hayli gergindi.

Dikkat edin, mümkün olduğu kadar gazetecilerin karşısına çıkmıyor, sık sık sorulara muhatap olmaktan kaçıyor. Gazeteciler her sıkıştırdığında da ne yapıp edip bir fırsatını bulup azarlıyor gazetecileri.

Belediye başkanlığı sırasında bir kadın gazeteciyi giyimi nedeniyle azarlarken kullandığı yaralayıcı üslubu asla terk etmiyor; isteyenin istediği soruyu istediği biçimde sormasına tahammül gösteremiyor.

Konuşması sırasında bağırdıkları için iki gencin tuvalete kapatıldıkları konferans sonrasında da soru yönelten gazetecilerle konuşurken, hakaretin sınırlarında dolaştı.

- Arkadaşlar önce bir konuda soru sorarken lütfen bu soruları bir defa dürüst olarak sorun.

Sözcüğü sözcüğüne böyle demiş Başbakan. Halbuki soru da çok masum. "Olaylara müdahale etmeyin demenize rağmen müdahale edildi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?" diye sormuş gazeteci. O kadar masum bir soru.

Bu gergin üslubu CHP lideri Baykal’a karşı da kullanıyor; YÖK Başkanı Gürüz’e karşı da. Gerekçesi ne olursa olsun, bir bilim adamına karşı, "Siyaset yapmak istiyorsan in meydanlara kaç kilo olduğunu görelim" diye konuşan bir başbakan var karşımızda.

Son olarak, kendince yeni dönem ücret artışları konusunda işçi sendikalarını uyarırken kullandığı dile bir bakalım:

- Lütfen bizi yormayın, Ülkeyi bugünlere getirenlere takınmadığınız tavrı, bu hükümete takınamazsınız. Dışarıda 5 milyon işsiz var.

Oysa sendikalarla görüşmeler yeni başladı. Henüz kavgalar, protestolar, gösteriler yok. Toplumsal muhalefet de yok hükümete karşı.

Daha bugünden böyle itirazlara bile tahammül edemeyen Erdoğan, yarın hükümet gerçekten büyük bir muhalefetle karşı karşıya kalırsa ne yapar? İnsan ister istemez kaygılanıyor.

En iyisi, çeşnicibaşı ile birlikte dolaşan Erdoğan’ın yanına bir de doktor alması. İhtiyacı olan anti-depresanları seçmesine yardımcı olur hiç olmazsa...

Faruk Bildirici / Tempo / 3-9 Temmuz 2003