IRAKLI DOKTORLARIN SAVAŞ PLANI

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 115

IRAKLI DOKTORLARIN SAVAŞ PLANI

Manşetler, sanki bir müjdeyi duyuruyordu okurlarına. "Dakikada bir bomba" Savaş makinesine içten içe övgü dizen bu başlıkları, ayrıntıların anlatıldığı spotlar izliyordu. O satırlar da insani duyarlıktan uzak, ruhsuz bir sözcükler dizgesiydi:

"Oğul Bush daha bombacı çıktı. Babası ilk 48 saatte 300 bomba atmıştı. Bu kez 10 kat fazla bomba atılacak. Yüzde 75 i akıllı."

Aynı gün birçok gazete, benzer başlıklar kullanmıştı. Tümünün dayanağı The New York Times’da yayımlanan bir haberdi. O nedenle de hepsi birbirine benziyor, hepsi insani duyarlıktan uzak aynı üslubu kullanıyordu.

Dakikada bir bombanın düşmesinin o bombanın atıldığı topraklarda yaşayan insanlar için ne anlama geldiği, bir bombanın kaç insanı öldüreceği yazılmıyordu!

Belki Amerikan gazeteleri için böyle bir üslubun kullanılması doğal. Amerika, Pearl Harbour’dan sonra kendi topraklarında meydana gelen ikinci baskın olan "İkiz Kuleler" saldırısının intikamının peşinde. Malum, Amerika, Japonların Pearl Harbour baskınına atom bombasıyla binlerce insanı öldürerek yanıt vermişti.

Şimdi de "İkiz Kuleler"de ölen Amerikalıların intikamının alınması söz konusu. İntikam hareketine Afgan kanı dökerek başlayan ABD, kuşkusuz binlerce Iraklıyı öldürmekten de utanç duymayacak. Tersine silahlarının gücüyle övünecek ve sadece savaşın sonucuyla ilgilenecek. Yeter ki, dünya jandarmalığı rolüne halel gelmesin, çıkarları zedelenmesin!

Amerikan medyası da ülkesinin ulusal güvenlik politikalarının uzantısı olarak işlev görüyor; sadece Amerika’nın çıkarlarına hizmet edecek olan bu savaşı, tıpkı 1991’deki Körfez savaşı örneğinde olduğu gibi sanal ortamda gerçekleşecek bir bilgisayar oyunu olarak sunuyor.

Garip olan Amerikan medyasındaki bu hoyrat üslubun Türk medyasına da aynen yansıması. Oysa savaşın iki ülke için anlamı çok farklı. Bırakın gazeteciliğin evrensel ilkelerini, iki ülkede savaş öncesinde yaşananlar bile farkı kanıtlıyor.

Her şeyden önce Türkiye, savaşın insani yüzüne daha yakın. Amerikalıların, o bombaların tepesinde patlayacağı insanlarla yüz yüze gelme şansı pek yok.

Türkiye’de ise o insanlarla sık sık yüz yüze gelmek mümkün. "Dakikada bir bomba" manşetlerinin yayınlanmasından iki gün sonra Irak Sağlık Bakan Yardımcısı Tahir Tevfik El Tıkriti ve Iraklı bir sağlık heyeti İstanbul ve Ankara’da dolaşıyordu.

Tıkrıti ve beraberindekiler, bir hastaneyi dolaşırken bir Türk doktor merak edip sordu. "ABD bombardımanı için tedbir aldınız mı? Herhalde hastaneleri vurmazlar değil mi?"

Bağdat’taki Medical City adlı büyük bir sağlık merkezinin yöneticisi olan Prof. Dr. Halid Hasan El-Ubeydi, gayet sakin bir edayla yanıtladı. "Vuracaklar doktorcuğum" derken, gerekçesini de ekledi:

- 1991 yılındaki bombardımanda Amerikan uçakları hastaneleri ve sağlık merkezlerini de vurdu. Yine vuracaklar. Ama biz tamamen hazırız.

Türk doktor, Iraklı meslektaşının bu kadar vahim bir durumu bu denli net bir ifadeyle aktarmasına şaşırmıştı. Bir an meslektaşının yüzünü inceledikten sonra yeniden sordu. "Peki nasıl tedbir aldınız?"

Prof. Dr. El-Ubeydi, Türk meslektaşının merakını tatmin etmeye kararlıydı. Elini omuzuna attı, hafifçe kenara çekti. Heyetteki diğer doktorlar uzaklaşırken o anlattı:

"Bağdat 8 milyonluk büyük bir şehir. 25 devlet hastanesi, 54 de özel sağlık merkezi var. Hepsini tek çatı altında topladık, savaş sırasında bir merkezden yöneteceğiz.

Savaş için özel ambulanslar hazırladık. Bu ambulanslarda doktor, hemşire ve gerekli bütün tıbbi donanımlar olacak. Küçük cerrahi müdahaleler bu ambulanslarda yapılabilecek.

Bağdat’ı harita üzerinde 75 bölgeye ayırdık. Bombalama olduğunda yaralılar o bölgeye bakan sağlık merkezine taşınacak. Dünyanın her yerinde acil müdahale ekipleri hastanelerde bekler, biz de tersine bu ekipleri hastaneler yerine daha güvenli özel yerlerde bekleteceğiz. Bombalama sonrasında bu ekipler ihtiyaca göre yaralıların bulunduğu yere giderek müdahale edecek. 20 cerrahi ekip kurduk. Hazır bekliyoruz."

Türk doktor, El-Ubeydi’den etkilenmişti. "Sağlık için böyle plan yaptılarsa savaş için kim bilir nasıl hazırlandılar" diye düşündü...

Eminim "Dakikada bir bomba" başlığını atan gazeteciler tanışsalardı, onlar da etkilenirlerdi El-Ubeydi’den. Yabancılaşmanın o uzaklaştırıcı etkisinden sıyrılırlardı gerçekle yüz yüze gelince...

Gerçekle bağınızı koparırsanız nerede bulunduğunuzun bir önemi kalmaz. Türkiye’de de olabilirsiniz, Amerika’da da. Galiba Amerikan gazeteleriyle aynı üslubu kullanan Türk gazetecilerinin de sorunu bu...

Faruk Bildirici / Tempo / 13-19 Şubat 2003