GÜLTEKİN UYSAL

...

“KARTACA DÜŞECEK” MANTIĞI İLE HAREKET EDİLİYOR

Gültekin Uysal, Demokrat Parti’nin yeni genel başkanı. Henüz 35 yaşında, genç bir siyasetçi. Seçilir seçilmez de partili genel başkanlarıyla ilgili soruşturma dalgasıyla karşılaştı. En çok dikkati çeken Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un tutuklanması, Bodrumlular’ın yanı sıra entelektüel camianın da ona sahip çıkmasıydı.

BODRUM: KOCADON’A YAPILAN İTİBAR KIRMA OPERASYONU

Bodrum’da DP’li Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’a yapılan tamamen negatif PR organizasyonu. Kelepçe takılıp Cuma namazı kılanların önünden geçirilmesi itibar kırma operasyonu. Bodrum, çok farklı düşüncede, çok farklı sosyal çevrelerden insanların beraber olduğu özel bir bölge. Orada ancak hizmet ederken farklı bir anlayışa sahipseniz insanların müştereğini koruyabilirsiniz. Mehmet Kocadon, üslubu itibarıyla o müştereği yakalamış bir belediye başkanı. Bölgenin yerlisi, hali vakti yerinde bir aileden. Kendisini cezaevinde ziyaret ettim. Moralli buldum, bir yandan gözlerinden o endişeyi de okudum açıkçası. Soruşturma sürecinin yarattığı bir endişeydi. Çok parlak bir silsileyi bugüne getirmiş bir kişi olarak bu isnatlarla karşı karşıya kalmak kolay değil. Kendine güveniyor. "Ben eminim. Geçmişimiz ortada. Bu isnatların boşa çıkacağını biliyorum. İnsanlarımız bize güvensin" diyor. Bodrumlu zaten kendisine sahip çıkıyor. "İkinci Halikarnas Balıkçısı" tabirini kullanıyor esnaf. Poster yaptırmışlar. Bu soruşturmalar kısa sürede sonuçlandırılmalı. Sürecin yönetiliş tarzından elbette endişelerimiz var. Özel bir ilgi alakanın ortada olduğu bir soruşturma süreci işliyor maalesef. Siyaseten farklı telkinlerin kendisine yapıldığı hususunda bir takım şeyler var. Parti değiştirmesi hususunda. Kendisinin böyle bir ifadesi yok ama yorumlar biraz böyle. Meclis gündemine gelecek büyükşehir yasaları var; iktidar partisinin bu zamana kadar İzmir’de olduğu gibi farklı vilayetlerle ilgili bir "Kartaca düşecek" mantığı ile hareket ettiği ortada. Kıyılara, belirli noktalara özel ilgi alaka gösteriliyor. CHP’deki Muğla ve Aydın’a, MHP’deki Balıkesir’e de. 2014’teki yerel seçimler için iktidar partisinin özel planları var. Öyle görünüyor.

KISKAÇTAYIZ: 160 BELEDİYE BAŞKANIMIZ 70’E DÜŞTÜ

Yerel seçimden çıktığımızda 160 belediye başkanımız vardı. Şimdi epey istifamız oldu. 70’e indi sayıları. Büyük ölçüde iktidar partisine geçtiler. Şehir olarak Yalova vardı, o da istifa etti bağımsız olarak duruyor. Türkiye’de maalesef muhalefet partilerinin hizmetlerini yürütmek bakımından zorlukları oluyor. Hem de iktidar yapıları son süreçte yaşadığımız gibi muhalefet belediye başkanlarını idari ve adli kıskaç altına alma girişimleri oluyor. Biz belediye başkanlarımıza güveniyoruz. Adalete de güvenmek istiyoruz. Ama seçilmiş insanların nasıl yargılanacağı ortadadır. İnsanların itibarlarını zedeleyici bir sürece dönüşmemesi temennimizdir. Hem Bodrum’da, hem de belediye başkanımız İsmail Tartar’ın gözaltına alınıp bırakıldığı Orhangazi’de de gördüğümüz o. Belediye Başkanımız ziyaretimiz sırasında çok duygulandı. Orada da bir takım siyasi telkinler var. Bu tür soruşturmalar "Ya bizimle beraber siyaset yaparsınız ya bu tür suçlamalara maruz kalırsınız" mantığının yansıması. Türkiye bu kısırlığa düştü maalesef. Birtakım isnatlar olabilir ama herkesin adil yargılanma hakkını korumak lazım. İktidar partisinin sadece bizim belediyelerimizi değil, İzmir’den başlayarak bütün muhalefet belediyelerini hem adli hem idari bir kıskaç altına aldığı ortada. Bakın Sivrihisar Belediye Başkanımız görevinden alındı. Yürütmeyi durdurma kararıyla iade edildi, şimdi yine alındı. Bakın belediyelerin çoğu iktidar partisinde. Ama soruşturmalar ve görevden almalarda "Herkes eşittir ama birileri daha eşittir" anlayışı işliyor. Mesela Bursa Belediyeleriyle alakalı kararlar var, uygulamıyorlar.

ÜNİVERSİTE: İÇİNE KAPANIK BİR GENÇTİM

Afyon’un İscehisar ilçesi var, 80’li yılların ortalarında ilçe oldu. Orada amcam, Anap’tan belediye başkanıydı 84-89’da. Dedem 52-60 yılları arasında ilk belediye başkanı. O zaman nahiye. İlkokulu orada bitirdim, ortaokul ve liseyi İstanbul’da okudum. 60 ihtilalinde dedemin belediye başkanlığı alınıyor, hapse girip çıkıyor. Babam da o zaman 9-10 yaşlarında okuma çağında. Okuma imkânı bulamıyor, o nedenle okuma özlemlerini bizim üzerimizde gideriyorlar. Önce abimi İstanbul’a koleje gönderdiler sonra da ben gittim. Babamın hayali hep İstanbul’du çünkü. Özel Üsküdar Fazilet Erkek Lisesinde yedi yıl yatılı okudum. Kemal Unakıtan’ın meşhur oğlu Abdullah Unakıtan okul arkadaşımdır. Kemal Bey de okula gelir giderdi, Al Baraka’daydı o zaman. Fanatikliğim olmadı ama ilkokulda hentbol, ortaokul lisede daha çok basketbol oynadım. Aktüaliteyi hep takip ettim. Ben 1995’te liseyi bitirdiğimde abim Houston’da işletme okuyordu. Babam beni de gönderdi. Orada siyaset bilimi okuyordum. Derslerim iyiydi. Ortaokul ve lise döneminde bir dersten bile kalmışlığım yoktur. İki yıl sonra abim bitirince orada kalmak istemedim. Döndüm Türkiye’ye. Zihnen hazırlıksız gitmiştim. Biraz daha içine kapanık, mutedil bir gençtim. Siyasetin bende bir artısı vardır; beşeri münasebetlerimizi, medeni cesaretimizi artıran bir etkisi oldu. Amerika’dan döndükten sonra Bilkent’te de siyaset bilimi okudum. Üniversiteyi bitirince önce kamu sınavlarına girdim. İyi de derece yapmıştım. Siyasi bir akreditasyon aranıyor ister istemez. Mülakatta elediler bizi. Afyon’a dönmedim, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde siyaset ve sosyal bilimler dalında mastera başladım.

MERMERCİLİK: DEDEM ANITKABİR MERMERİYLE BAŞLAMIŞ

Bizim bölgemiz Türkiye’de mermerin ana kaynağı. Özallı yıllarda, özellikle Dalan’ın Haliç’teki fabrikaları kapatmaya başlamasıyla beraber İscehisar’da mermercilik yükselişe geçti. Dedemin mermerciliğe başlama hikâyesi enteresan. Anıtkabir yapılırken mermer almak üzere İtalya’dan mermer isteniyor. Onlar söylüyor, Afyon İscehisar’da şu koordinatlarda dünyanın en kaliteli mermerleri var diye. Zaten İscehisar, Roma devrinde heykel atölyesiymiş. İtalya’da buradan gitmiş mermer heykeller, sütun başları var. İtalyanlar bunu söylediğinde yıl 1943. Yerelden kimi bulacaklar? Dedem de köy katibi. Dedeme geliyorlar, tabii mermerciliğin ne olduğunu bile bilmiyor; mermerden o zaman yakarak kireç yapıyorlar sadece. Dedem işte öyle Anıtkabir için mermer üreterek başlıyor mermerciliğe. Yani mermercilik de siyaset de bana dededen kalma. Yüksek Lisansa devam ederken aile şirketinde çalıştım. Tatilimizde bile ocağa, fabrikaya gideriz. Şimdi işin başında babam, abim, küçük kardeşim var. Benim de alakam kesilmedi. 15-20 günde bir gidiyoruz yine. Eşimin (Hatice) bürosu da Afyon’da. Serbest mimarlık yapıyor. Afyon’da AKP belediye Meclis üyesiydi. Şehrin eşrafından bir ailedir. Dedesi uzun yıllar baro başkanlığı yapmış. Ortak tanıdıklarımız dolayısıyla tanışıklığımız oldu. Biz nişanlanınca da istifa etti ayrıldı siyasette. İki kızım var, Kayra ve Binnur.

MİLLİYETÇİLİK: TÜRKOCAĞI’NA SEMİNERLERE KATILDIM

1984 seçimlerini hatırlıyorum. İlkokul birinci sınıftaydım. Amcam belediye başkan adayı. Bir okula gider, bir eve gelirdim. Sonucu merak ederdim. İscehisar o zaman 5-6 bin nüfuslu küçük bir yer. Siyaset çok gergindi 1989’a kadar. İsrail-Filistin gibiydi. 89’da bu sefer büyük amcam aday oldu, o kaybetti. Ondan sonra biraz gerilim azaldı. Biz Anap’taydık, karşımızda Doğru Yol vardı tabii. Dedem 80 sonrası DYP’nin kurucularından ama iki amcamın siyasi geçmişinde Yeniden Milli Mücadelecilik vardır. Beni siyasette büyük amcam etkiledi biraz. Siyasete kulak dolgunluğumuz aileden başladı. Bizde gece yarılarına kadar siyaset konuşulurdu. Benim doktor olayım, mühendis olayım diye bir amacım hiç olmadı. Siyasete ilgim hep vardı. Küçüklükten itibaren okuma düşkünlüğüm olmadı, okumalar üniversiteyle başladı. Necip Fazıl, Peyami Safa, Cemil Meriç, Nurettin Topçu’yu daha çok şuurumuz olduğu dönemlerde okuduk. Türkocağı Afyon Şubesi’nde de görev yaptım. Asıl etkilenmem aileden tabii. Benim adımın kökü Kültekin, abiminki Bilgehan o da Bilge Kaan’dan gelme. Ailede böyle bir hassasiyet var. Ama MHP’de değil hep merkez siyaset yapılmış. Kendi içinde organik bir koalisyon zaten merkez sağ. İstanbul’da da milli ve manevi değerler diyebileceğimiz iklimden etkilendik ister istemez. Milliyetçi reflekslerimiz oldu ama okul döneminde örgütlü bir yapının içinde olmadım hiç. Bilkent’i bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladım. Atilla Yayla, Mümtazer Türköne hocamızdı bizim. İkisiyle de samimiyetim oldu. Atilla Hoca üzerinden Liberal Düşünce Topluluğu ile irtibatım oldu, epey bir faaliyette bulunduk. Nerede bir güzellik varsa irfan almak için bir çabamız oldu. Mustafa Çalık’ın "Türkiye Günlüğü" dergisine çeviriler yaptım. Mustafa Çalık bizi etkileyen insanlardan biridir. Üniversitede öğrenciyken milliyetçi camiadan kopmadım ben. Türkocağı Genel Merkezi’nde de seminerlere katıldım. Arkadaş camiamız içinde milliyetçi çok insan oldu.

YAŞIMI BÜYÜTTÜM: KAFA ATMAK HOŞ OLMADI

Siyaset tabii birbirine eklemlenerek ilerleyen bir çaba. 95 yılından itibaren başlayarak hep parti faaliyetimiz oldu. Daha sonra Ak Parti’den milletvekili olan eniştem Mahmut Koçak, o zaman Doğru Yol’dan aday adayıydı. Sömestri dönemiydi o tatilde kendisine yardımcı olduk. O zamandan itibaren de Doğru Yol’da çalıştık. Bir vesileyle Lokman Kondakçı ile tanıştık. DYP Genel Başkanlığı sırasında Mehmet Ağar’ın danışmanıydı, o beni tavsiye etti. Birkaç görüşme yaptık. Herhalde güven verdik ki, Mehmet Ağar Bey, 2003 yılında beni Afyon il başkanı yaptı, öyle başladık. İl Başkanı olunca babamın yaşımla ilgili bir kaygısı oldu, "Oğlum 26 yaşındasın nasıl olacak" diye. Aslında 2007’de Ağar Beyin genel başkanlığı bıraktığı kongrede de adaylığımız söz konusu oldu ama ailemden "Oğlum hadi il başkanı oldun ama genel başkanlık biraz fazla" dediler. Çağrı Erhan’ı destekledik o dönemde. 2007 seçiminde aday olabilmek için yaşımı büyütmüştüm. Normalde 1977 doğumluyum, 76 yaptık. Çünkü milletvekili olmayı istiyordum. Siyasete girince pedalı geri çevirme şansınız olmuyor. ANAP ile birleşme süreci başarısız olunca o seçimde halkla frekansı kaybettik maalesef. Kendi içimizde yaşadıklarımız da olunca o kongre atmosferinde hoş olmayan o olay oldu. O kongrede Prof. Dr. Timur Gürgan’a kafa attığım doğru. Keşke olmasaydı. Üzücü işler ama kongre atmosferinde bazen insanın aklının önüne geçen anlar oluyor. Mehmet Ağar Beyin partiye taşıdığı birisiydi Timur Bey. Dönüp, "Sizi tebrik ediyorum, partiyi bu hallere düşürdünüz" deyince "Bana mı söylüyorsunuz?" dedim. "Evet" deyince öyle bir şey oldu. Sonra görüştük. Ne benim tarzım ne benim insan ilişkilerim böyle. Kavgacı biri değilim ben. Ama ne yapalım oldu ve kayıtlarda çıkıyor artık.

VİZYONUMUZ: MARKS’IN DEDİĞİ DOĞRUDUR

Biz kendi başlattığımız süreçlerin beraberinde getirdiği değişim dalgalarının dışarıya attığı yapılarız. Aslında Marks’ın dediği bir nevi doğrudur; altyapı üstyapıyı belirler. Farklı bir iktisadi modele geçildi 24 Ocak ile beraber. Onun üzerine kurulan sosyal yapının siyasi tezahürleri bugün yaşanan. O değişim dalgasına biz yeniden eklemlenebiliriz. Demokrat Parti, Türkiye’de siyasetin önemli bir referans noktası. Demokrasinin yerleşmesinin mücadelesini vermiş bir siyasi hareket. Biz köklü partiyiz, sırtımızı bu geleneğe yaslıyoruz. Devraldığımız o değerler, birikim, tecrübe, fikri referanslar ve hizmetlerin Türkiye’de yerli yerinde durduğu kanaatindeyiz. Onun mücadelesini vermek istiyoruz. Vizyonumuz bu misyonla birlikte tam demokrat, büyük bir Türkiye. Bilgisayar tabiriyle konuşursak, günümüzde Türkiye’de software yani işletim problemi olduğunu düşünüyorum. Siyasi mekanizma sistematik hata veriyor. Türkiye’de siyaset, tek adam demokrasisini parti düzenine dönüştüren bir yapıda. Huntington’ın güzel bir sözü var sivil asker ilişkileriyle ilgili; "Mutlak iktidarlar askeri iktidarlardır, her sivil iktidar da fırsatını bulduğunda o noktaya doğru evrilir" diyor. Türkiye’de yaşanan hadise bu. Onu dengeleyecek, denetleyecek mekanizmalar ortaya koyamazsanız güç bir noktada birikince bütün özerk alanları daraltır. Bugün spor kulüplerinden başlayıp federasyona kadar özerk kurul kalmadı artık hepsi iktidarın bir yansıması.

LİDERLİK: GENEL BAŞKANLIK SIFATININ İÇİNİ DOLDURACAĞIM

6 Mayıs’ta genel başkan seçildim. Liderlik gibi bir iddia içerisinde olmamız şık düşmez. O bizim performansımız ve alacağımız neticelere bağlıdır. Ama bugün önceliğimiz, genel başkanlık sıfatının içini doldurmak, fonksiyonlarını yerine getirebilmektir. DP, referansıyla, geçmişiyle ayakta. Tarihin temposunu, ruhunu iyi okumak lazım. Çok ciddi bir sosyolojik tabanı temsil ediyor aslında ama o tabanda da önemli değişiklikler var. Bu lisanı konuşabilecek bir yapılanmayı oluşturmanın gayreti içerisindeyiz. Geçmişte destek bulduğumuz yerlerde teşkilatlarımız canlı. Ama güç kaybettiğimiz bölgeler de var. Genç kitleye ulaşabilecek, onların beklentilerini karşılayabilecek bir fotoğraf gösterebilmek amacımız. Partimizin pek çok vilayette maddi mülkiyeti var. Üzüntümüz 2007 yılından itibaren kaynakların iyi yönetilememiş olması. Bu dönemde pek çok kongre yapıldı, enerji kaybı da oldu. Onun da etkisi var. Kendi kendisine yetebilecek kaynakları oluşturmanın çabası içerisindeyiz. Genel Merkez binası ile ilgili olarak geçmişte hem alışveriş merkezi hem ofis katları ile beraber bir proje uygulamaya konmuş, onu daha anlamlı bir noktaya taşıma gayretimiz var. Oradan kira geliri olacak partinin. Kısa vadede teşkilat eksiklerimizi tamamlayarak, hayati fonksiyonlarını yerine getiren bir yapıyı oluşturacağız. Eylül ayından itibaren hem yerel yönetimlerde aday belirleme sürecini işletecek, hem de temel perspektifimizi ortaya koyacak bir faaliyet programı içine girme niyetindeyiz.

AĞAR: CEZAEVİNDE ZİYARET EDECEĞİM

Mehmet Ağar’ı yakında ziyaret edeceğim cezaevinde. Hem kurumsal hem kişisel akitlerimize sadakat göstermeye gayret ediyorum. Siyasette bize ön açtı Mehmet Ağar. Yakınına giren il başkanıydım. Beni il başkanlığından Genel Başkan Yardımcılığı’na getirdi. Bize güvendi, biz de güvenini boşa çıkarmadık. Son sürece kadar ilişkimizi koparmadık. Susurluk olayı ile ilgili iddialara pek katılmıyorum. Türkiye terörle mücadelede can yakıcı noktalarından geçerek bugünlere geldi. Mahkeme kararına da saygı duyarız elbet. Ama öbür tarafta da bizim insani bir ilişkimiz var. Siyaset vefadır aynı zamanda. Geçen gün Demirel’i ziyaret ettik. El öptük, belki biraz alışılmayanı yapmak bize düştü. Elini öpmekten bir beis duymayız. Süleyman Bey bizim büyümüz bu partinin 1960 sonrası belki ikinci büyük kurucusu. Bu siyasi geleneğe hizmeti olmuş insanları bir kenara bırakırsanız bugün Türkiye’de iktidarın yaptığı gibi, alakart menü uygular; işine geldi mi Menderes, işine geldi mi Özal, işine gelmedi mi "Bizden önce yapıldı?" dersiniz. Süleyman Bey, sabırlı olmamızı, fikriyatımızı canlı tutmamızı, hizmetlere ve "Büyük Türkiye" hayaline sahip çıkmamız gerektiğini söyledi. "Sizi gözleriz, aktüel işlerinize karışmayız" dedi. Parti içindeki bir takım kavgalarda, "Mehmet Ağar’ın adamı", "Mesut Yılmaz’ın adamı" gibi isnatları zaman zaman yaşadık. Siyasette tabii klişe bir takım isnatlar olur, onun adamısınız bunu adamısınız derler. Biz siyasi mecramızda mücadele ederek geliyoruz. Partinin geçmişinde olan herkesle ilişkimizi sürdürmek durumundayız, Tansu Hanım ve Mesut Bey de dâhil. Yakın zamanda onları da ziyaret edeceğiz. Özal gibi Cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş bir insanın ölümüyle ilgili olarak insanların zihinlerinde soru işareti bırakmamak lazım. Yani Devlet Denetleme Kurulu bir rapor hazırladıysa sonuna kadar gidilerek insanların zihninde de olumlu veya olumsuz net bir anlayışın berraklaşmasını biz de bekliyoruz. Devletin sorumluluğundadır.

KILIÇDAROĞLU: CHP İLE AYNI DEĞİLİZ

Geçenlerde Sayın Kılıçdaroğlu, "Artık sizinle aynıyız" diyerek DP’lileri CHP’ye çağırdı. Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Kılıçdaroğlu, Türkiye’de toplumsal ve siyasal diyalektiğin farkında değil. Türkiye’de CHP farklı bir gelenek. Türkiye’de pek çok CHP’linin beklentisi de bizim iktidar karşısındaki bu alana girmemiz. Bugün pek çok insanın ümidi merkez sağın Türkiye’de tekrar belirli bir güce erişmesi. Bu olmadan var olan iktidarı dengeleyebilme şansının olmadığını görüyorlar. Türkiye’de zorlama teşebbüslerle bir takım siyasi yapıları kendi içerisinde temsil etme gayreti sonuç vermiyor. Son seçimde CHP bunu denedi, merkez sağda siyaset yapmış pek çok insanı aldı. Ama gelinen noktada bunun kifayet etmediğini görüyoruz. Kılıçdaroğlu, o sözleri Manisa’da söylüyor. Ege, Demokrat Parti geleneğinin güçlü olduğu yerler.

BİRLEŞEMEME: BUGÜNKÜ TABLONUN SORUMLUSU BİZİZ

DP’nin ANAP ile birleşmesinde amaç, merkez sağ çizgi içinde toplumun ortak müştereğini tekrar yakalamaktı. Güzel bir söz var; "Göz odur ki dağın ardını göre."Lider kadro dağın ardını görecek biraz. Birleşme artı getiriyor olabilir ama yönetemezseniz büyük çöküşleri getirir. Bizim için büyük bir çöküş oldu. Böyle bir birleşme teşebbüsü akim kalınca insanlarımızda kandırılmış hissi de oluştu. Birleşme teşebbüsü dalga kıran vazifesi gördü. Açık yüreklilikle söyleyebilirim, bugünkü siyasi tablonun sorumluluğu büyük ölçüde bizdedir. Mehmet Ağar ya da Erkan Mumcu ile ilgili şahsi bir değerlendirme yapmak istemem. 2007’den sonra gelen referandumla Türkiye’nin siyasi iklimi tamamen değişti. Kaybettiğimiz mevziiyi tekrar yakalayabilmek ciddi enerji ve ciddi zaman gerekiyor. O bedeli sadece biz değil bütün Türkiye ödüyor. Siyaset, Türkiye’de yeniden yapılandı. Adeta alanı kendi irademizle boşaltmak için bir proje yapmış olduk. Şimdi merkezin dolduğu kanaatinde değilim. Merkez sağ, toplumun en geniş ortak paydasıdır. Bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan da o. Akdeniz makisine benzeyen bu muhalefet görüntüsü ile maalesef Türkiye’nin ensesinden tokat eksik olmaz. Adeta biyolojideki simbiyotik yaşam ünitesine dönmüş. CHP, AKP’yi, AKP de CHP’yi besliyor. Meclisteki partiler birbirine karşıtlık üzerinden kendisini tanımlayan siyasetler. Bu Türkiye’yi dar bir paranteze hapsediyor. Siyaset yapay bir karşıtlık üzerinden yürütülüyor. İktidar partisi, adeta siesta siyaseti yapıyor; insanları meşgul edecek, Türkiye’nin tarihsel meselelerini CHP referansıyla gündeme getirerek tüm meseleleri oraya hapsetmesi Türkiye’yi öncelikli meselelerini konuşamaz hale getiriyor.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 24 HAZİRAN 2012