GAZETECİLİKTE ÇIKAR ÇATIŞMASI

...

Doğan Yayın İlkeleri’nin birinci maddesinde vurgulandığı gibi, “Gazetecilikte temel işlev, gerçekleri bulup bozmadan, abartmadan, sansürlemeden, hiçbir baskı veya çıkar grubunun etkisi altında kalmadan, objektif bir biçimde kamuoyuna iletmektir.”

Bu ilkenin yerine getirilebilmesi, yani gazetecinin gerçeği deforme etmeden kamuoyuna iletebilmesi hiçbir etki altında kalmamasına bağlıdır. Gerçek ile gazetecinin arasına en ufak bir çıkar ilişkisi girmesi halinde bile “çıkar çatışması” doğması kaçınılmazdır. Gazeteci böyle bir çatışma halinde hangi çıkarın tarafında olacaktır? Çıkar ilişkisi içine girdiği tarafta mı, yoksa yalın gerçeğin, objektivitenin yanında mı?

Ben bu soruya yanıt vermemeyi tercih ederim. Hiçbir gazeteci arkadaşımın da bu soruya muhatap olmamasını dilerim. Çünkü gazetecilik açısından doğrusu böyle bir ikilemde kalmamaktır. Zira sorun sadece sizin objektif davranmanız değil, objektif davranmayacağınız kuşkusunun doğması veya dışarıdan öyle görünmesi bile gazeteciye ve kurumuna zarar verir. Eskilerin deyimiyle, “şuyuu vukuundan beter”dir bu durumun.

Tam da bu nedenle BBC’de “Çıkar Çatışmaları Kılavuzu” hazırlanmış; Yayın İlkeleri’nde de “Çıkar çatışmaları” başlığı altında “kuşku” bile olmaması gerektiği vurgulanıyor; “Kişisel, ticari, mesleki, mali ya da diğer çıkarların, BBC’nin editoryal ya da mali kararlarını etkilediğine dair en küçük bir kuşku bile bulunmamalıdır.” Ne kadar net değil mi?

“Çıkar çatışması”nın önemini vurgulamamın nedeni, Meliha Karaboncuk adlı okurun, Kelebek’te yayınlanan Mahsun Kırmızıgül söyleşisine yönelik eleştirisi. Karaboncuk, “Gülben Ergen sizin yazarınız olabilir ama aynı zamanda o filmin de oyuncusu. Hanımefendi kendi filmini tanıtmış. Siz de yayınlamışsınız” diyordu.

Son derece önemli bir noktaya değiniyordu okur. Gülben Ergen bir sanatçı, şarkıcı, oyuncu ve aynı zamanda Kelebek’e söyleşiler yapıyor. 27 Ocak’ta da yönetmen Mahsun Kırmızıgül ile yeni filmi “Vezir parmağı” hakkında söyleşi yapmıştı. Ama okurun dikkat çektiği gibi, Gülben Ergen aynı zamanda Kırmızıgül’ün yönettiği ve söyleşiye konu olan o filmde oyuncu. Söyleşinin konusu ve öznesiyle maddi ve manevi çıkar ilişkisi sözkonusu. Sinema sanatsal olduğu kadar ticari bir faaliyet, bir sektör.

Gülben Ergen’in böyle bir ilişki içinde bulunması, hem kendisinin söyleşiyi hazırlama tarzını, hem de Kelebek yöneticilerinin o söyleşiye ilişkin editoryal kararlarını etkilemez mi? Buna olumsuz yanıt vermek zor. Ama daha önemlisi, bu söyleşinin ilişkilerden dolayı yapıldığı, filmin ve yönetmenin bu nedenle övüldüğü kuşkusunun doğması. Bu “kuşku”, sadece o söyleşiye değil Hürriyet’in diğer söyleşilerine de zarar verir. Okura, söyleşilerin salt gazetecilik güdüsüyle yapılmadığı izlenimi verir ki, bu da Hürriyet’in bağımsızlığına ve güvenilirliğine zarar verir.

Tabii aynı sorun, aynı zamanda şarkıcı olan bir yazarın konserleri ya da bir seyahat yazarının turları haber yapıldığında da ortaya çıkar. O zaman da editoryal kararlar, bu çıkar ilişkilerinin gölgesinde kalır.