FOTOĞRAF TERÖRDEN GÜÇLÜ OLMASA...

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 68

FOTOĞRAF TERÖRDEN GÜÇLÜ OLMASA...

Kalem mi güçlü, yoksa fotoğraf makinesi mı ikilemine sık düşüyorum. Tereddüdümün nedeni de ciltler dolusu kitapla anlatılabilecek kimi büyük olayların, kimi savaşların tek kare fotoğrafta vücut bulması...

Vietnam savaşı, iki yanı tarlalarla çevrili bir toprak yolda dehşet içinde çırılçıplak kaçan 8-10 yaşlarındaki Vietnamlı bir kızın görüntüsüyle belleklerimizde kaldı.

İspanya İç Savaşı, dağlarda vurulan Cumhuriyetçi bir askeri, kolları acıyla iki yana açılmış, yere devrilmek üzereyken elindeki tüfeğiyle resmeden fotoğrafla simgeleşti.

Bu iki fotoğrafın da ortak yanı, savaşın dehşetinin tek kareye sığdırılabilmiş olmasıydı. Fotoğrafın gücünün somut kanıtıydı bu kareler. Ölüm ve savaşın acı yüzünü insanlığa kavratabilme işini, yalansız dolansız bir biçimde, hem de kestirmeden yapıyordu.

Foto muhabirleri, fotoğrafın gücünü kanıtlamayı günümüzde de sürdürüyor, her gün yeni yeni örnekleri gözlerimizin önüne sürüyorlar. İkiz Kuleler’in yıkıntılarından kurtulan insanları gösteren fotoğraf da bu örneklerden biri.

Yıkıntılardan kaçarken gökten yağan kül ve toz yığınına bulanmış bir grup insanın şaşkınlığını, korkusunu, alt üst oluşunu muhteşem bir ustalıkla yansıttı o kareyi çeken foto muhabiri.

Henüz taze ikinci örnek de babasının kolları arasındayken İsrail askerlerinin kurşunlarına hedef olan 12 yaşındaki Filistinli Muhammet El Durra’ın öldürülüşünün görüntüsü.

Bir bidonun ardına babasıyla birlikte sığınan masum çocuğun ölümünü yansıtan o kare, Filistinlilere uygulanan terörü dünya kamuoyunun gözleri önüne serdi. İsrail’in çirkin yüzü göründü o fotoğrafta.

Geçen hafta Filistin’den başka bir fotoğraf dünyaya dağıldı. Filistinli gerillalar, İsrail ile işbirliği yapan Raid Muhammed Auda adlı Filistinli genci linç etmiş, sonra da bacaklarından asmışlardı. Teröre başvuran bu kez Filistinlilerdi.

Savaşan tarafların terörünü, foto muhabirleri belgeledi. Ellerindeki fotoğraf makinaları taşıyan foto muhabirleri, tanklar tüfekler kullanan askerlerle boy ölçüşmeye çalışıyordu.

Foto muhabirlerinin gücünü ilk anlayan İsrail oldu. Çağımız savaşlarında fotoğrafın gücünü kabullenmek zorunda kalan bütün şiddet yanlıları gibi İsrail de çareyi foto muhabirlerini düşman belledi.

Bunun sonucu olarak da İtalyan foto muhabiri Rafaelle Ciriello, Ramallah’ta bir İsrail tankından açılan makineli tüfek ateşiyle öldürüldü. Ciriello’nun göğsüne altı kurşun saplanmıştı. Tam altı kurşun. Hedef seçildiği apaçık ortadaydı.

Bu durum, gelecek kötü günlerin habercisi. Belli ki, İsrail, gazetecileri ve tabii foto muhabirlerini hedef almayı sürdürecek. Üstelik benzer saldırıları, Filistinliler de başlatabileceğini söylemek kehanet olmaz.

Çünkü gerek Filistin’den gelen fotoğraflar, gerekse İsrail’den gelenler, hep kan dolu. İsrail, bir devlet olmasına rağmen sistemli biçimde terör uyguluyor; helikopterlerden roketler fırlatıp arabaları içindekilerle birlikte havaya uçuruyor, canı istediğinde Arafat’ın karargâhını bombalıyor, kentleri işgal ediyor, öldürüyor, yakıyor, yıkıyor.

Çaresiz kalan Filistinliler de ellerindeki tek silah olan ``canlı bombalarla’’ yanıt veriyor; Hamas’ın, Hizbullah’ın intihar komandoları, kendi canları pahasına masum İsrailli sivillerin kanlarını döküyor. Her intihar eylemini, İsrail’in yeni intikam operasyonları izliyor. Operasyonları da yeni intihar eylemleri.

Terörün terörü kovaladığı böylesi puslu ortamda foto muhabirlerinin çekeceği her karenin ``negatif’’ olacağı kesin. İster Filistin terörünün fotoğrafını çeksinler, ister İsrail terörünün. Her iki taraftan da kötü görüntüler yansıyacak karelere.

O zaman iki tarafın da foto muhabirlerini düşman bellemesi kaçınılmaz. Belki Ciriello, Filistin’de öldürülen son foto muhabiri olmayabilir ama şurasına eminim ki, foto muhabirlerinin öldürülmesi, hem İsrail devletinin, hem de Filistinlilerin teröre başvurduğu gerçeğinin üzerini örtmeye yetmeyecek...

Faruk Bildirici / Tempo / 21-27 Mart 2002