FARUK SARAÇ

...

KADIN BEDENİNİ BİLMEM GİYSİ YAPMAM

Faruk Saraç, Urfa’dan çıktığında futbolcu imiş. Bugün ise erkek giyiminde öncü bir marka. Hem de terzilik ya da moda tasarımı üzerine hiçbir eğitim almadan zirveye ulaşmış bir isim. Kendisini modacı değil, tasarımcı olarak adlandıran Saraç’a göre başarısının sırrı kumaşların dilini bilmesinde.

ANNEMİ BAYRAMDA KAYBETTİM: BAYRAMLARIM EZİK GEÇER

Urfa’dan çıkınca iki şansın vardır; ya sesigüzel ya da kebapçı olursun. Hele modacı hiç olmaz. Ben rastlantılara çok inanırım. Eğer annem ölmemiş olsaydı bugün belki ben Urfa’da kalmıştım çünkü annem beni bırakmazdı. Annemi bir 23 Nisan günü kaybettim. Törenlerden döndüğümde annemin tabutunu kapının önündeydi. 11 yaşındaydım. Şimdi bütün bayramlarım hep ezik geçer. Bayramlar bana hüzün getirir. Çocukluğumda sevgiyi çok fazla görmedim. Bir ramazan günüydü. Evde yemek yoktu. Mezarlığa gidip, “Anne kalk bana yemek yap” dedim. Babam o zaman daha yeniden evlenmemişti.

MENÜSKÜS OLUNCA BIRAKTIM: BEŞİKTAŞ’TA FUTBOL OYNADIM

O zamanlar tek bildiğim futboldu. Top oynamayı çok seviyordum. Urfa Spor Genç Takımı’nda oynuyordum. 1972’de liseden mezun olana kadar genç takımdaydım. Daha sonra A takımına yükseldim. O zaman Hamdullah (Düşünceli) hoca “Sen çok zayıfsın. Et yiyor musun?” diye sordu. “Yok efendim hatta lahmacunun üzerini sıyırıyorum!” dedim. “Olmaz, beslenmen lazım” deyince lahmacunu sıyırıp yemekten vazgeçtim. Evin önündeki duvara devamlı sol vurarak sol ayağımı geliştirdim. İstanbul’a gelince önce Tophane Tayfun’da oynadım. İlk paramı orada kazandım. Konya Ereğli ve Adanaspor’da oynadım. Kaptan Baba Lütfi, beni Beşiktaş’a aldırdı. Sonra Vedat Okyar ile birlikte Karagümrük’e transfer olduk. Orada menisküs olunca futbolu noktaladım.

İNGİLİZCE BÖLÜMÜNÜ KAZANDIM: SINAVDA KOPYA ÇEKTİM

Üniversite imtihanlarına geldiğimde İngilizce olarak sadece help help’i biliyordum. Ama Avrupa’da bile burslu okuyabileceğim bir İngilizce puanı tutturdum. Bu puanı nasıl tutturdum? Sınavda ilkokul sıraları gibi küçük sıralara iki kişi çapraz oturuyordu. Yanıma bir hanımefendi düşmüştü. Sabahki sınavda baktım hanımefendi kalemini koydu ve hiçbir şey yazmadı. “Yarabbi şu işe bak bir bilmeyen de geldi yanıma oturdu” dedim. Ben öylesine işaretledim. Öğleden sonra yabancı dil sınavı vardı, baktım hanımefendi kâğıdını çıkarttı tak tak yapmaya başladı. O ne yazdıysa ben de onu yazdım. Demek istediği bölüm İngilizceymiş. Hakikaten yüksek bir puan geldi. Eğitim enstitüsünün İngilizce bölümüne yazıldım. Sonradan Marmara Üniversitesi oldu.

ÇOCUKKEN HİPERAKTİFTİM: AMCALARIM EYER YAPARDI

Babam Ziraat Bankası’nda memurdu, güvercin beslerdi. Babam yedi kardeşin en büyükleri. Altı amcamın saraç dükkânı vardı. Amcalarım atların eyerlerini yaparlardı. Ben yaramaz bir çocuktum. Hiperaktifliğim belki de çocukluğumdan gelen bir olay. Çocukken şanslıydım. Hep yolda para bulurdum.

ÇOCUKLUĞUMUN URFASI: SARI VE MAVİYDİ

Liseye kadar hayatım Urfa’da geçti. Hep sarı giyiyordum. 60-65’lerde Urfa daha da sıcaktı. Top oynadığımız sahalar da hep topraktı. Yeşili hiç görmedim. Yer sarı, gökyüzü mavi. Koleksiyonlarımda da hep sarı ve mavi vardır.

İSTANBUL’DAKİ İLK TESADÜF: ORADA MAĞAZA AÇTIM

İstanbul’a geldim Harem’e indim. Elimde bir adres. Harem’den, Kadıköy’den, Altıyol’a kadar 10-15 km. yolu sabahın altısında yürüyerek gittim. Hayatımı değiştiren ilk rastlantıdan bahsedeceğim size. Kadıköy’deki boğa heykelini geçince Opera Onur Çarşısı, eskiden Opera Onur Sineması önünde durdum. Ahmet Sezgin ile Yıldız Tezcan’ın büyük bir resmi vardı. Urfa’da onların resimlerini falan görmemişiz. 10-15 dakika sinemanın kapının önünde durdum. Önünde durduğum yere yıllar sonra ilk mağazamı açtım.

İLK MAĞAZAM BUTİK FARUK: REFERANSIM ÖMER ABİYDİ

80 mezunuyum. Okulu sırf askerlik için okumuştum. Ara sıra babamın amcazade dediği akrabası Ömer Saraç’ın yanına uğruyorum. Çok yetenekli bir insandı. Menüsküs olduktan sonra bir gün uğradığımda Ömer abi, “Birinden alacağım var ama adam batmış, git oraya belki paramızı kurtarırız” dedi. Adresi aldım, o İstanbul’a ilk geldiğim sabah önünde durduğum Opera Onur Çarşısı’ydı. Gittim alt kata indim. Sahibi Doğan Nalçacı, bomboş dükkânda oturuyordu. “Beni Ömer abi gönderdi” dedim. “Biliyorum işte halim” dedi. Birden bir cesaret geldi bana. “Siz kasada oturun ben işi çeviririm” dedim. O güne kadar kumaşla konfeksiyonla ilgim yoktu. Sadece Ömer abinin dükkânına gide gele kumaşları tanımıştım. Butik Faruk’tu 1981’deki ilk mağazam. Osmanbey piyasasında klasik pantolon, takım elbise yapan belli insanlar vardı. Gittim, “Sizden mal alacağım cuma günleri getirip paranızı ödeyeceğim” dedim. Param yoktu ama Ömer abi referansımdı. İşlerim iyi gitti. Sonunda Doğan abinin hava parasını ödeyip dükkânın sahibi oldum.

İLK ATILIMIM SWİSS OTEL: ETİKETİMİ KENDİM YARATTIM

Bir gün, bir anne ile oğlu geldi dükkâna. Kadın, “Ah evladım, gençler marka meraklısı, açıp etiketini gösterecek” deyince beynimde bir şimşek çaktı. Marka haline gelmek için uzun bir maratona çıktım. Baktım yabancı tasarımcılar, Georgio Armani gibi hep kendi adlarını koyuyorlar. Ben de adım soyadımdan Faruk Saraç etiketini yarattım. Bir akşam televizyonda rahmetli Özal’ın oğlu Efe Özal’ın evleniyor diye bir haber gördüm. Sene 1991. Düğünün yapılacağı Swiss Otel daha yeni açılıyor. Gittim oradan bir dükkân aldım. Biraz Osmanbey’den ürün alıyordum biraz da kendi tasarımlarımı yaptırmaya başladım. O zamanlar stilist, modelist yoktu. İki düğme olsun, kruvazesi şöyle olsun falan diyorsun. Ismarlamaya da o zaman girdim. Bir müşteri kumaşını getirip dikmemi istedi. Evden ütü getirdim, makine başına usta koyduk. Haute couture olarak, kişiye özel olaya öyle başladık.

URFA’DAKİ AYRANCI: KİŞİYE ÖZEL ÇALIŞIRIM

1965’te Urfa’da ayran satan adam, “Ayranlarımız sınıf sınıf” derdi. Bembeyaz giyinir, önüne üç kova koyardı. Bol sulu ayranı köylüye 5 kuruştan, memura 10 kuruştan, ağaya da en iyisini 25 kuruşa satardı. Ben de ağalara hitap edeyim diye her ürünün “size”ından bir tane yapıyorum. Beni farklı kılan bu. Kişiye özel çalışıyorum. Ayhan Şahenk, Kadir Has, Üzeyir Garih gibi insanlar geldi bana.

ÇOK İYİ BİR PARMAK UCU OLMALI: KUMAŞLARLA KONUŞURUM

Hâlâ bende stilist modelist yoktur. Çizimimi kendim elle yaparım, bilgisayar bilmem. Ne ders aldım ne de yurtdışına gittim. Kendimi eğittim. İnsanın çok iyi bir gözü, çok iyi bir parmak ucu olmalı. İki parmak ucunu alta alır üstü ile okşarım. Ne yapacağımı, ne olacağını söyler bana. İki üç sene öncesine kadar cebimde, arabamda hep kumaş parçaları olurdu. Kumaşlar benim her şeyim. Ondan bir şey yaratıyorsun. Kumaşı tanıdığınız zaman tasarım yaparsınız.

UTANGAÇ BİR İNSANIM: EN YAKIN DOSTUM SİGARAM

Hâlâ soyadını söyleyemeyecek kadar utangaç bir insanım, açılışlara yalnız gidemem utanırım. Sigarayı bırakmamamın sebebi her şeye evet diyen iyi bir arkadaş olmasıdır. En yakın dostum işimdir. İçki kullanmam. Kitap okumayı sevmem, toplasanız 10 kitap okumamışımdır.

EŞİM SALATA BİLMİYORDU: GÖRÜCÜ USULÜ EVLENDİM

Görücü usulü evlendim. 34 yaşındaydım. Faruk Saraç mağazam vardı. Eşimin elini bile tutmadan evlendim. Sevgi yoktu. Hiçbir kadına da âşık olmadım. Ben detaylara önem veririm. Yolda, “Salata nasıl yapılır?” dediğimde “Tek çeşit dedi. O zaman “Ben ne yaptım” dedim kendi kendime. 20 yıl evli kaldık, üç sene önce boşandım. Anlaşamıyordum ama çocuklarımın büyümesini bekledim.

HEP ERKEK GİYİMİ TASARLADIM: KADIN GİYSİSİ YAPMAM

Ben klasiği oturttum, babalardan para kazandım. Erkek giyiminde 30 yaş ve üstü insanlara hitap ettim. Ben erkeğim, kadını hep vücut olarak çarşafın altında gördüm. Çalışan iş kadını biraz yaptım ve bıraktım. Fatih Terim, çok sevdiğim bir abimdir. Floransa’ya gittiğinde “Kendimi görmek için” demişti. Ben de kendimi görmek için Paris’te mağaza açacaktım. Kontratı yaptık ama avukatla anlaşmazlık çıktı vazgeçtik. Bayan koleksiyonu da onun için hazırlanmıştı.

REKLAMA PARA ÖDEMEDİM: BARTERI İLK BEN GETİRDİM

Reklama bir lira bile ödemedim ama Türkiye’ye barterı ilk getiren benim. Swiss Otel’deki mağazamı yeni açmıştım. Cem Özer gelip bordo bir kadife takım aldı. Star’daki programında anormal ilgi görmüş bu elbise. Ertesi gün beni aradı. Ben anormal pratiğimdir. “Sana kıyafet hazırlayayım, programda benden bahset, sonuna da kostüm olarak adımı yaz” dedim. Sonra başka dizilere, starlara elbise verdim. Renkli kıyafetler, pembe gömlek yaptım. Erkek giyiminde rengi ben getirdim. Fenerbahçe’ye tek tip kıyafet yaptım. Abartmıyorum, başka şehirlerden gelirlerdi, cumartesileri ürün kalmadığı için kapımızı kapatırdık. Borçtan korktuğum için şube vermedim, ismimin gizemi oradan geliyor. Yedi mağazam vardı, iki sene önce bıraktım. Türkiye’de modaya yön veren insanlardan biriyim. Ben iyi bir tasarımcıyım, belki iyi bir kreatörüm.

DÖNEM FİLMLERİNİ İZLERİM: ANITKABİR’DE DEFİLE YAPTIM

Hikmet Çetin, Swiss Otel’den müşterimizdi. Meclis başkanıyken bir gün siren sesleri arasında gelip beni aldı, Dolmabahçe’ye götürdü. Orada Cumhuriyet’in 75.kuruluş yıldönümü etkinliklerini sundular. Beğenmedi, projeyi iptal etti. “Abi Atatürk’ün kıyafetlerinden Dolmabahçe’de defile yapsak” dedim. Kabul etti. Beş ayda senaryo yazıldı, kıyafetler ve müzik hazırlandı. Sarı Zeybek koleksiyonu öyle çıktı. Kendimle gururlandığım gecelerden biridir. Tarihinde ilk kez Anıtkabir’de defile yaptık. Ardından “Padişahın esvabı”, “Geçmişten günümüze polis” defileleri geldi. Bunları yapmak için kostüm tarihini iyi bilmek gerekli. Roma’dan Mısır’a kadar dönem filmlerini anormal izlerim.

BAKANLIKLARA ÇALIŞTIM: EDREMİT’İ GİYDİRECEĞİM

Orman Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Devlet Demir Yolları, Polis Teşkilatı, madencilere giysi çalıştım. THY’nin yer personelinin giysilerini yaptım. Hava Kuvvetleri’ni 1911’den alıp bugüne getiriyorum. 12 ayrı projem var. Edremit’i girişinden çıkışına kadar ben giydireceğim. Dünyada ilk kez bir tasarımcı bir şehri komple elden geçiriyor. 25. yılım için kainatı ortaya koyan 99 mankenle müthiş bir koleksiyon hazırladım. Bugüne kadar 200’e yakın defile yaptım.

İPEK FABRİKASINI ALDIK: OKUL VE MÜZE AÇIYORUM

Bursa’da bir okul açıyorum. Önce tekstil müzesi olarak açacağız. 1852’de yapılmış ipek fabrikasını alıyorum ve o zamanın müziğini hazırlatıyorum, tezgâhları koyduruyorum. 30 bin dut ağacı ekilecek, çocuklar ipekböcekçiliğini kozadan ipeğe kadar görüp öğrenecek. Fabrikanın arkasına da beş katlı bir tasarım akademisi yaptırıyoruz. Gelecek yıl başlatacağız, 500 talebe olacak.

LİDERLERİN RENGİ SİYAHTIR: GENÇLER ÖZGÜR GİYİNİYOR

Atatürk’ün hiç lacivert elbisesi yoktur. Hepsi siyahtır. Çünkü liderler hep siyah giyer. Genç kuşaklar tamamen marka giyiyorlar. Daha özgürler. Eski kuşaklar utangaç ve kendine göre değil başkasına göre giyiniyor. Bana göre moda insanın kendi tenine göre renk seçimi, fiziğine göre de model seçimidir.

MUTLU OLMAYI ÖĞRENDİM: SIĞINDIĞIM LİMAN

50 yaşından sonra kendi kendimi mutlu etmeyi öğrendim. Ondan öncesinde hiç farkında değildim herhalde. Sığındığım liman da sofular hamamı. En büyük hobim bu. Haftada bir muhakkak giderim.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 24 OCAK 2010