ERTUĞRUL SAĞLAM

...

TÜRK FUTBOL TARİHİNİN EN ÖNEMLİ İKİ BAŞARISINDAN BİRİ BENİM

Ertuğrul Sağlam, futbolcu kökenli yeni kuşak Türk antrenörler içinde en başarılı isimlerden biri. Bursaspor’u şampiyonluğa taşıması onu yıldızlaştırdı. Milli Takıma yeni antrenör aranırken onu önerenlerin sayısı da az değildi futbol camiasında. Henüz genç aslında. Doğum gününü daha dün eşi ve çocuklarıyla kutladı, 43’üne yeni girdi.

AİLEM: ÖNCE GÖNÜLDEN DESTEK VERMEDİLER

Ailem aslen Gümüşhaneli. Ama babam 1964 senesinde Ereğli Demir Çelik fabrikası açılınca oraya geliyor. Formen olarak çalışıyor. Ben de orada doğdum, orada büyüdüm. İlkokul son sınıftayken futbola başladım. Başladım derken zaten oynuyorduk ama o yıl ilk okullararası turnuvada gol kralı oldum. Sonra Ereğli Erdemirspor’un minik takımına girdim. Abimle aynı takımdaydık. O bir üst gruptaydı, ben bir alttaydım. Futbol o zaman bu kadar popüler de değildi. Benim hatırladığım gazoz kapakları vardı, cikletlerden cıkan kartlar vardı. Onlardan takip edebiliyorduk. Mesela Beşiktaş’ta Zekeriya, Fenerbahçe’de Cemil Turan örnek aldığımız isimlerdi. Trabzonspor’da kaleci Şenol ve Ali Kemal vardı. Tabii futbol bu kadar para kazanılan bir iş değildi. Ailelerin çocuklarını uzaklaştırmaya çalıştığı bir spor dalıydı. Ailem, “Oğlumuz okusun, iyi bir mesleği olsun” mantığıyla yaklaşırdı. Ne zaman iş ciddiye bindi? Genç milli takıma seçildim, gelecekle ilgili olarak bazı kaliteleri ortaya koymaya başladık o zaman aile desteklemeye başladı. Ama futbol işi ciddiye bindikten sonra da eğitimle alakalı taviz vermedim. Öyle liseye kadar geldik. Babam hiç “Tamam oğlu sen artık burada devam edersin. Okulu ikinci plana atabilirsin” demedi bana. Ailemizde eğitim düzeyi yüksek. Babam yüksek okul mezunu, bir abim mimar, diğer abim elektronik mühendisi. Okumamız babamızın teşvikiyle oldu. Allah bin kere razı olsun tabii. Üç erkek çocuğunu büyütmek kolay değil. Bir de kız kardeşim vardı, o rahmetli oldu.

ÜNİVERSİTE: FUTBOL OYNARKEN EĞİTİMDEN TAVİZ VERMEDİM

Üniversite sınavında Yıldız Teknik Üniversitesi Metalurji Mühendisliği’ni kazandım. Tabii Ereğli’den ayrılmak zorundayım, genç milli takımda oynadığım için biliyorlardı. Yılmaz Yücetürk, Fenerbahçe’ye tavsiye etti; bugünlere gelmemde büyük payı vardır. Altyapıdaki Campi lakaplı Muzaffer Gülçe hocamıza da teşekkür borçluyum. Futbolu ve üniversiteyi bir arada devam ettirmeye çalıştım. Ama genç milli takım, Fenerbahçe genç takımı, İstanbul karması derken okulu bırakmak zorunda kaldım. 1.5 yıl sonra Fenerbahçe’den ayrılınca Gaziantepspor’a gittim. Ondan önce Gazi Üniversitesi’nin beden eğitimi bölümünü kazanmıştım. Kayıt olamadım. Gaziantep’te ODTÜ’nün inşaat mühendisliğine girdim. Ama Antep’te iki sene kalınca okulu bitirecek zamanı yine bulamadım açıkçası. Çocuk denecek yaşta profesyonel hayata başlamıştım. Antep’e gittiğimde 18 yaşım bile dolmamıştı daha. Üniversite bitirememek içimde bir sıkıntıydı. Nihayet Samsun’da geleceğimde bana katkı sağlayacağına inandığım bir bölüme girdim; Beden Eğitimi Spor Öğretmenliği. Allaha şükürler olsun, Samsun’da beş sene kalınca okulu bitirecek süreyi yakaladım açıkçası. Ki Samsun ve Samsunspor hayatımda önemli bir yer tutar. Orada üniversiteyi bitirdim, futbol hayatımın yükseliş dönemini orada geçirdim, orada evlendim. Hayat işte, eşimle yollarımız orada kesişti. İlknur hanım çalışmıyor, ev hanımı. Allah razı olsun iki çocuğu büyüttü. Yanında olamadığım için hem annelik hem babalık yaptı. Bizim işte de başarının altında yatan en önemli etkenlerden biri düzgün ve mutlu bir aile yaşantısı. Eşim ve çocuklarıma teşekkür borçluyum. İki çocuğumuz var; oğlum Burak, kızım Berrak.

İSTİKRAR: HAYALİM SAMSUN’DA BAŞLAMAKTI ÖYLE OLDU

Ben çok fazla takım değiştirmedim. O konuda bir istikrarım var açıkçası. Bir yerde uzun süre kalmanın iki yönü vardır. Siz orada kalmayı isterken takımın da sizi tutmak istemesi lâzım. Gittiğim takımlarda bu konuda bir uyumu yakaladım. Hep bulunduğum yeri sahiplenmeye çalıştım. Beş sene Samsun’da kaldım. 6.5 sene de Beşiktaş’ta oynadım. Bir gün Beşiktaş’tan ayrılırsam futbolu Samsun’da bitirip antrenörlüğe de Samsun’da başlamaktı hayalim. İstediğim gibi de gelişti. Kariyer planlaması mı diyelim buna? Beşiktaş’tan sonra tekrar Samsun’a döndüm, üç sezon oynadım. Büyük takımda oynayıp tekrar Anadolu’ya dönmenin sıkıntılarını yaşadım. Başka takımda oynamayı düşünmediğim için futbolun son zamanlarını böyle motivasyonu düşük şekilde yaşamaktansa hedefime bir an evvel başlamak istedim. Futbolu erken yaşta bıraktım. Sağolsun Samsunspor’un o dönemdeki Başkanı İsmail Uyanık, 35 yaşındayken bana süper ligdeki bir takımı emanet etti. Maddi sıkıntılara rağmen küme düşme sıkıntısı yaşamadan sezonu bitirdik. Ama tabii o sezonun sonunda ayılmak zorunda kaldım ben. Kayseri’ye geçtik. Şimdi Bursaspor’da dördüncü seneye başladık ki Türkiye’de bir antrenörün bir Anadolu takımında bu kadar kalması önemli. Hele Bursa gibi senede üç antrenör değiştiren bir şehirde.

ANTRENÖRLÜK: FARKIM İŞİN TEORİSİNE DE ÇALIŞMAM

Antrenörlüğü futbola başladığım günden itibaren düşünüyordum. Zihinsel anlamda bu işe odaklanmıştım. Spor Akademisi’nde okumamın arkasındaki beklenti de antrenörlükte bana katkı sağlamasıydı. Spor Akademisi’nde dört sene okumamın altındaki gerçek de oydu. Futbolu bırakacağım antrenörlüğe başlayacağım diyordum. Orada dolu dolu bir dört sene geçirdim. Devamlılık konusunda çok hassastım. Zaten öyle bir hocalar vardı ki sağ olsunlar, hiç nefes aldırmadılar. A Milli takımda oynarken futbol dersinden bütünlemeye kaldım. Anatomi, fizyoloji, spor psikolojisi, antrenman bilgisi gibi dersleri hakkıyla okuyarak anlayarak geçtik. Hedefim antrenörlük olduğu için Beşiktaş’ta iken Sakarya Üniversitesi’nde yüksek lisansa başladım. Tabii Beşiktaş’tan ayrılınca Samsun’da bitirmek zorunda kaldım. Dört sene akademi, üç sene de yüksek lisans. Yani yedi sene bu işin ilmi, teorisi ile alakalı da destekledik kendimizi. Futbolun pratiğiyle ilgili üst düzey profesyonel hayatım olurken, işin teorisini de kendimize kattık bugünler için. Halen çalışıyorum ama yeterli İngilizcem var. Bizi diğer antrenörlerden farklı kılan özelliklerimizden biri iki yönüyle de kendimizi hazırlayıp bu işe soyunmamız. Ki bu eğitim hayatımızın faydasını çok açık ve net şekilde görüyorum. İşimiz elverdiği ölçüde kitap okuyorum.

SANTRAFOR: TOSHACK’IN KARARI BANA KAYBETTİRDİ

Toshack’ın, Beşiktaş’a gelmesinden önceki sezon, yanılmıyorsam 19 gol atmıştım. Beni defansta oynatmaya karar verince sordum Toshack’a, “Gelir gelmez neden böyle bir karar aldın?” Önde çok süratli bir oyuncu istediğini söyledi. Ama gitti Christopher Ohen diye bir oyuncu getirdi ki ben onun yanında rüzgârın oğluydum. Ben o güne kadar devamlı forvet oynayan bir oyuncuydum. 100 gol barajını geçmiş, 200 gol barajına en yakın oyunculardan biriydim ben. Herkesin zihninde yerleşmiş bir golcü Ertuğrul imajı vardı. Bana çok şey kaybettirdi o iki sezonluk defans oynama sürecim. Ama kazandırdığı da oldu. O gün bir profesyonel gibi yaklaşmayıp isyan etseydim belki kulübümle sorun yaşayacaktım, sonra Beşiktaş’a antrenör olarak gelemeyecektim. Ama milli takımdan oldum, 200 gol hedefime ulaşamadım. Gol atmak tabii çok keyifli bir iş. Hep gol atan oyuncular ön plandadır. 90 dakika kaçırırsın, golü atınca yine kahraman olursun. Geride öyle değil. 90 dakika o kadar pozisyonu önlersin, bir ıska geçersin günah keçisi olursun. Hep böyle gol atan, hedefe ulaştıran kişi olmanız saha dışına da yansıyor. Hayatta da ortak yapılan işlerde işin o güzel tarafını hep siz halletmek istiyorsunuz. Ben hep gol atmak istiyorum yani.

BURSASPOR: BURSA YAPTIYSA BİZ DE YAPARIZ KLİŞELEŞTİ

Bursaspor’un şampiyonluğu Türk futbolunda bir dönüşümü ifade ediyor. Bizim başarımızda Sivas’ın çıkışı önemli rol oynadı. Sivasspor’un şampiyonluğu sonuna kadar getirip son dönemde kaybetmesi şunu insanlara hatırlattı. Sivasspor, buraya kadar getirdiyse sona kadar da götürülebilir! Bursaspor’a geldiğimde 3.5 yıllık bir program yaptık biz. Zaten beşinci şampiyon çıkacaksa bu Bursa’dan çıkar beklentisi vardı. Şehrin futbola bakışı ve ekonomisi, taraftarın olayı yaşaması böyle bir beklenti yaratmıştı. Bizi Bursa’ya çeken en önemli etken de buydu zaten. Bir sıkıntı da vardı, 48 yıllık tarihinde başarı elde edemeyen, karmaşanın hâkim olduğu bir takımdı. Biliyorsunuz ilk sene ikinci yarıda geldik, o 18 maçlık periyotta önemli bir ivme kazandık. Beşiktaş’ın arkasından ikinci bitirdik sezonu. İkinci sene, kulüpte bütünlük oluşturduk. Şehir de bu işi sahiplendi. Büyük takımlarla aramızdaki denge ve güç farkını bu destek unsurlarıyla kapattık ve onların önüne geçtik. Son üç seneye baktığınız zaman Türk futbolunda bir Bursaspor gerçeği ortaya çıkıyor. Böyle bir istikrarı ve başarıyı ortaya çıkarmak bir Anadolu takımı için çok önemli. Bunu iyi analiz etmek lazım. Birçok başkandan, hocadan “Bursa yaptıysa biz de yaparız” sözünü duymuşsunuzdur. Bu artık klişeleşti. Bu güzel ama sıkıntılı da. Üçüncülüğü yaşamamış bir takım direkt şampiyonluk hedefiyle yola çıkıyor. Planlı programlı gidilmezse bu düşünce takımlarda felakete de sebep olabilir.

SORUMLULUK: SAMSUN İÇİN KARMAŞIK DUYGULAR İÇİNDEYİM

Taraftar beni benimsemiş durumda. Beşiktaş’ta da taraftarla bir sorunum olmamıştı. Mesela Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra Bursaspor’la İnönü stadına gittim ve inanın 30 bin kişi beni ayakta alkışladı. Ki ben, Beşiktaş’ın sorunlu olduğu kulübün antrenörü olarak oraya gittim. Bugün çalıştığım hangi kulübe gidersem, kapısından rahatlıkla içeri girebiliyorum. Bir yerde çalışıyorsanız o yeri sahipleneceksiniz. Bu pazartesi Samsunspor ile oynayacağız. İnanın o kadar karmaşık duygular yaşıyorum ki, bir tarafta hizmet ettiğimiz yer var ama öbür tarafta on senemizin geçtiği, Ertuğrul’u Ertuğrul yapan takım var. Gol atınca sevineceksiniz ama öbür tarafınız üzülecek. Bunu hissettiğiniz için insanlar sizi seviyor orada. “Adam gibi adam Ertuğrul Sağlam” sloganı sadece Bursa’da değil bütün ülkede yerleşti ama bu insana büyük bir sorumluluk yüklüyor. Yaptığınız her işe dikkat etmek, her sözünüzü üç defa tartmak zorundasınız.

İMAJIM: EFENDİ BİLİNMEK DEZAVANTAJ OLDU

Çok agresif, çabuk sinirlenen bir futbolcu olmadığımız için taraftarların, hakemlerin, halkın gözünde hep efendi futbolcu olarak bilinirim. Tabii oluşan bu imajımız zaman içerisinde bize dezavantaj olarak döndü. Başkalarının yaptığının çok daha masum olanını gerçekleştirdiğimiz zaman insanlar alışık olmadıkları için onlara çok ağır bir davranışmış gibi geliyor. Ertuğrul’un sinirlenmesi, hakeme el hareketi yapması bile çok farklı algılandı hep. Ben birçok maçta hep sarı kartı bu sebepten gördüm ki, çoğunu başka bir oyuncu yapsa kart görmezdi. Tabii antrenörlük çok farklı. Burada emek harcıyorsun, bir mücadele veriyorsun, bunun karşılığında çok kötü hakem yönetimleriyle karşılaşınca isyan ediyorsun. Etmemek lazım tabii ama en nihayetinde biz de insanız, bizim de duygularımız, emeğimizi, beklentilerimiz var. Dayanamıyorsun bazen.

TARAFTAR: BEŞİKTAŞ TARAFTARIYLA KAVGAYA ÜZÜLÜYORUM

Bursaspor ve Beşiktaş taraftarlarının kavgasıyla alakalı en fazla üzülenlerin başında ben geliyorum. Çünkü benim sekiz senem Beşiktaş’ta geçti, hem futbolcu hem antrenör olarak çok güzel günler yaşadım orada. Allaha şükür biz antrenörlükten ayrılırken Mustafa Denizli’ye güzel bir takım bıraktık ki bizim oluşturduğumuz takım o sezonun sonunda şampiyon oldu. Bana hem sporcu hem de antrenörken çok şey veren Beşiktaş’a kırgın olmam mümkün değil. Bursa’da, bir Anadolu takımını şampiyon yaparak, Türk futbol tarihindeki en önemli iki başarıdan birini yakaladım. Diğeri de Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğudur. Bu konuda çok mücadele verdim, halen de veriyorum. Bu sene maçların taraftarsız geçirilmesi, bu yaranın kaşınmaması açısından iyi bir karar oldu. İnşallah önümüzdeki sezon bu iş çözümlenir. Aksi halde yarın birinin canı mevzubahis olursa kimse bu işin altından kalkamaz. Hiçbir şampiyonluğun, hiçbir kupanın insan hayatından daha değerli olacağına inanmıyorum. O yüzden bir an herkesin sorumluluk alması lazım. En önde de ben harekete geçeceğim. Bunun sözünü verebilirim size. Zamanı geldiğinde taraftar liderleriyle, yöneticilerle, hocalarla diyalogu sağlayacağım inşallah.

İNANÇ: HİÇBİR CEMAATE ÜYE DEĞİLİM

Ben hiçbir cemaate üye değilim. Sadece dinimin bana emrettiklerini yaşamaya çalışıyorum. Her Müslüman dininin gereklerini yaşar. Birisi fazla, diğeri az yaşıyordur ama fazla yaşayanın az yaşayanı yargılama gibi bir durumu olamaz. Yargılayan bir tek Allah vardır. Az yaşayanın da dinini fazla yaşayana “Niye bu kadar yaşıyorsun” deme hakkı yoktur. Herkesi diniyle inancıyla baş başa bırakmak lâzım. Ben kendi dinimi yaşamaya çalışıyorum. Herkesin de buna saygı göstermesini istiyorum. Eşimin başörtülü olmasıyla futbolun ne alakası var? Şükürler olsun ki, burada bir Allahın kulu bana çıkıp da sen dini spora alet ettin, dini kullanarak rant elde ettin diyemez. Biz bugün ülke futbolunda bir yere geldiysek yaptıklarımızla geldik. Tabii bir dostumu daha iyi olması ya da kötü alışkanlıklardan uzaklaşması için yönlendirmek zorundayım. Arkadaşımsa bu benim görevim. Ya da burada genç arkadaşlarımızı doğru yola teşvik etmek, onlara güzel mesajlar vermek gibi bir sorumluluğum vardır mutlaka. Ama çıkıp insanlara din konusunda vaaz veremem, öyle bir sorumluluğum yok benim.

CUMHURBAŞKANI: ABDULLAH GÜL TÜRKİYE İÇİN BİR ŞANS

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kayserili, tabii Beşiktaşlı aynı zamanda. Ben Beşiktaş’ta uzun yıllar futbol oynadım ve antrenörlük yaptım. Artı Kayserispor’da da iki sezon çalıştım. Dolayısıyla bu dönem içerisinde sadece futboldan kaynaklanan bir diyalogumuz oldu. Abdullah Gül’ü çok seviyorum, çok da saygı duyuyorum, çok da değerli bir insan. Bu ülke öyle bir cumhurbaşkanına sahip olduğu için bence çok şanslı. Aynı şeyleri Başbakanımız için de söyleyebilirim. Ankara’ya özel olarak gittiğimde hanımım ve çocuklarımla Anıtkabir’i gezmiştik. Millet Meclisi, Anıtkabir, ülkemiz için çok önemli yerler. Fırsat buldukça giderim buralara. Her Türk vatandaşının da bu yerlere hassasiyet göstermesi gerekir.

MİLLİ TAKIM: ABDULLAH HOCAYA BAŞARILAR

Milli Takım için ismim medyada geçti ama bana bir teklif gelmedi. Federasyon, gerekli incelemeyi yaptıktan sonra doğru ismi seçmiştir. Hayırlı uğurlu olsun. Abdullah Hoca’ya da başarılar dilerim. Zaten ben şu anda güzel bir şehirde ve Türk futbolun son üç yılın en istikrarlı ve en başarılı kulübünde çalışıyorum. Bulunduğum yerden çok mutluyum. Milli takım hepimizin milli takımı. Oraya gelen insana rahat çalışabileceği bir ortam sağlamak ve onu destekleyecek dinamikleri hayata geçirmek durumundayız. Topla tüfekle Hiddink’e saldırdık. Ama sorun orası değil. Hiddink’e gelene kadar suçlamamız ve çözmemiz gereken o kadar sorun var ki, önce onları halletmeliyiz. Futbola bakış açısını kesinlikle değiştirmemiz lazım. Günlük başarılarla yetinen bir anlayışın yanında uzun vadeli planlı programlı bir çalışmayla, gerçekçi hedefler koyarak bir düzen oturtmak lazım. Yerli yabancı antrenör ayrımına çok takılan bir insan değilim. Sorun orası değil. Tabii ki yerlinin yabancıdan daha fazla avantajı var. Bizim gibi duygularını bu işe katan bir bakış açısına sahipsek tabii ki o duyguları harekete geçirebilecek yerli bir insanın orada olması önemli.

ŞİKE OPERASYONU: FIRSAT OLARAK KULLANILMALI

Ben olayları hep olumlu tarafıyla değerlendiririm. Bu operasyonların da Türk futbolunun geleceği açısından bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Herkes şunu söylüyor; “Futbol kan kaybetti, futbola olan ilgi çok azaldı.” Doğru ama bu ülkenin futbola bakış açısı belli, bu ülke futbolsuz yapamaz. O yüzden bu işin içindeki herkes Türk futbolunu eski cazibesine ulaştırmak için elinden geleni yapmalı. Bakın ülkede yediden yetmişe herkes ilgi gösteriyor, tabiri caizse futbolla yatıyoruz futbolla kalkıyoruz. Bu gibi olayları ahlaki boyutuyla da bir felaket olarak görmemek lâzım. Benim bundan sonra temiz futbol beklentim var açıkçası.

ALTYAPI: OKULU BIRAKANI TAKIMDA TUTMAYIZ

Artık iyi bir futbolcu bırakın kendisini yedi sülalesinin hayatını kurtarıyor. Aileler da olaya bu gözle bakmaya başladı. Çocuğum futbolcu olacak diye yedi sülale seferber oluyor. Futbol oynayıp, eğitimi devam ettirmek kolay değil. Bir bakıyorsunuz çocuk eğitimi bir kenara atıyor, futbolcu da olamıyor. Ki bu çok doğal, bin çocuktan biri bile futbolcu olamıyor. Bir bakıyorsunuz 18-19 yaşına gelmiş ama kendi geleceği ile alakalı tutacak hiçbir dalı olmayan bomboş biri. O çocuğun hayatını düşünün siz! O yüzden gerek kendi çocuklarımla alakalı gerekse alt yapıdaki çocukların eğitimi bırakmamalarını istiyoruz. Eğitim düzeyi futbol hayatını da olumlu etkiliyor zaten. Onun için de alt yapıdaki antrenörlerimizden çocukların eğitim durumunu takip etmelerini istiyoruz.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET / 20 KASIM 2011