EGEMEN BAĞIŞ

...

Egemen Bağış, siyasete girdiği ilk günden itibaren Başbakan Erdoğan’ın yanı başındaki isimlerden oldu. Hem çevirmeni, hem danışmanıydı. Şimdi de Devlet Bakanı ve Baş müzakereci. Kabinenin en genç bakanı ama kendisine yumurta atan bir gençle mahkemelik oldu. Nihal Çarıkçı adlı o genç kızın ilk duruşmada beraat etmesi gündemdeydi geçen hafta.

17 YIL KALDIM: AMERİKAN VATANDAŞLIĞI DENK GELMEDİ

23 Nisan doğumlu olduğum için Egemen adı vermişler bana. 23 Nisan doğumlu olmak çok keyifliydi. Sanki herkes benim doğum günümü kutluyor gibi oluyordu. Ailem Siirtli ama ben Bingöl’de doğmuşum. Babam, Bingöl Milli Eğitim Müdürü imiş. Ben on günlükken de tayini Ankara’ya çıkmış. İlkokulun ilk dört yılını Siirt’te, son sınıfı Ankara’da okudum. Babam 74-79 arası Adalet Partisi’nden Siirt belediye başkanlığı yapmıştı. Hatta o yüzden “Adalet babadan miras kaldı, kalkınmayı da üzerine biz ekledik” diyorum. 83’te de ANAP’ın Siirt teşkilatını kurdu babam. Vehbi Dinçerler’in bakanlığı zamanında Milli Eğitim Bakanlığı’nda müsteşar yardımcısı olarak çalıştı. O dönem kalp krizi geçirdi. Vehbi Bey de “Hoca seni New York’a eğitim ataşesi olarak gönderelim, orada tedavi olursun” dedi. Amerika’ya giderken Anadolu Lisesi’nin ortaokul bölümünü yeni bitirmiştim, 15 yaşındaydım. Babam, 3.5 yıl sonra dönerken ben orada kalıp çalışarak okumaya karar verdim. Üniversitede işletme okudum, master yaptım, iş kurdum ve evlendim. 17 yılım New York’ta geçti. Amerikan vatandaşı olmayı düşündüğüm dönemler oldu. Denk gelmedi. Amerikan vatandaşı olma hakkım doğduktan sonra başvurmaya hiç vaktim de olmadı. Ama oğlum orada doğdu otomatikman Amerikan vatandaşlığı aldı. Bir gün bakanlığım sona erip “bakmayan” olunca oraya dönmeyi düşünmüyorum. New York’a gider gezerim, Paris’i Roma’yı gezerim. İstanbul’da yaşarım.

YUMURTA ATMA: ÖZAL’A YUMURTA ATILMASINI ENGELLEYEMEYİNCE ÜZÜLDÜM

Amerika’ya gidince ne kadar çok şey bilmediğimi fark ettim. Yaşıtlarımdan, okulda “Ermenileri niye kestiniz, Kıbrıs’ı niye işgal ettiniz” soruları geliyordu bana. Orada 15 yaşından sonra 1915 tarihini ve Kıbrıs’ta ne olduğunu okumaya mecbur hissettim kendimi. Ondan sonra da dayanışma ihtiyacı hissettim. Gittikten bir yıl sonra Türk Amerikan Gençlik Derneği üyesi oldum. Bir yıl içerisinde derneğin başkan yardımcısı oldum. Ertesi sene başkan seçildim. 28 yaşında Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun başkanı oldum. Tarihinde iki kez üst üste oybirliğiyle seçilen ilk başkan bendim. Türk günü yürüyüşlerini, Türk sanatçıların konserlerini basmaya gelen Rumlara, Ermenilere karşı omuz omuza gösteriler yaptık. 1991’de rahmetli Özal’ı gün boyu üç otobüs dolusu Türkle takip ettik, her gittiği yerde ona sevgi gösterisinde bulunduk. Programı bitti denilince dağıldık. Biz ayrıldıktan yarım saat sonra Peninsula Otelinin önünde Türkiye karşıtı grupların Özal’a yumurta attığını öğrenince çok üzülmüştüm. Özal’ı çok beğenirdim. Yumurta atılmasıyla ilgili çok tecrübem oldu. Norveç’te PKK’lıların yumurtalı saldırısında ben, Yalçın Akdoğan ve Ömer Çelik, paltolarımızı açıp Başbakanımızın önüne geçmiştik. Ben protesto hakkına saygılıyım ama fiziki saldırı hoş değil. Yumurta atmak dünyanın her yerinde suçtur. O genç, “Yumurta atmak hatadır” dese şikâyetimi geri çekmeye hazırdım. Ceza alması en çok beni üzerdi. Beraat etmesine sevindim. Davayı açan savcının kararına nasıl saygı duyduysam beraat kararı veren hâkimin kararına da saygı duyuyorum. Ama o şikâyetin neticesinde Türkiye’yi kadınbudu köfteye dönmekten kurtardık. Yumurta atmalar kesildi. Gençlerimiz bunun suç olduğunu, cezası olabileceğini anladı. U2 konserinde de Bono, sahnede “Egemen sağolsun” deyince yuhalamalar oldu. Halbuki o gençler bir Ak Partili bakanın yaratıcılığını kullanıp, köprüde fotoğraf sözü vererek ikna ettiği bir sanatçının konserindeydiler. Varsın yuhalasınlar dedim geçtim. Fiziksel bir şey yoktu, yumurta ile arasındaki fark odur.

GİRİŞİMCİLİK: RESTORAN İŞLETTİM HEDİYELİK EŞYA SATTIM

Amerika’ya gitmeden önce Kızılırmak sokakta Teksas, Tommiks ile Anadolu Lisesi’nden eski kitaplarımı satardım. Girişimcilik o zamandan beri vardı. Amerika’da hiçbir zaman barmenlik yapmadım. Ama bir Türk restoranının işletmeci ortaklarından biri oldum. Sokak festivallerinde hediyelik eşya satmaktan, daire kiralayıp onları dayayıp döşeyip möbleli daireler olarak kiraya vermeye, emlakçılığa kadar çeşitli işler yaptım. Eşimle birlikte iki yıl kadar hediyelik eşya dükkânı açtım. Tercümanlığa da önce mahkemelerde başladım. Bende çevirmenlik konusunda doğal bir yetenek olduğunu fark ettim. Daha çok aile içi şiddet davaları, ev sahibi kiracı davaları gelirdi. Tercümanlıkta bir gün hasta doktor arasındaki konuşmaları, ertesi gün bir şirkette uluslararası bir anlaşmayı tercüme edersiniz. Bütün bunlar genel kültürünüzü artırır. Onun çok faydasını görmüşümdür. İlk tercüme büromu 95’te kurdum.

EVLİLİK: CUMHURİYET BALOSUNDA TANIŞTIK

Eşimi ilk kez 1991’de New York’ta Cumhuriyet bayramı öncesinde folklor çalışmaları sırasında gördüm. Cumhuriyet balosundan sonra oturup bir kahve içtik. Sonra aileler tanıştı, 93’te evlendik. İkimiz de beraber çalışarak okuduk. Kalkıp işe, işten çıkıp okullara giderdik. Eve ilk ben gittiğim için yemeği de ben yapardım. Mutfağı temizleme işi Beyhan’ındı, sonunda “Sen şu yemeği yapma” noktasına geldi. Ben mutfağı çok dağıtırdım. Beyhan’ın aşçılığı iyidir, Siirt yemeklerini de öğrendi. İstinye Park’daki Vakko’nun Genel Müdürüydü oradan ayrıldı. Astoria AVM’de bayii olarak bir Vakko, bir W mağazası açtı. Beyhan benim yol arkadaşım. Birlikte büyüdük bütün zorluklara beraber kol kanat gerdik. Bende çok emeği vardır. Onun göz zevkine güvenirim.

TİYATRO: FEHİM PAŞA KONAĞINDA ROL ALDIM

Biz oradaki Türk gençlerini aktif tutmak için bir sürü etkinlik yaptık. Beraber folklor da oynadık. Tiyatro çalışmasında da bulunduk. Yönetmenimiz Zişan Uğurlu, daha sonra Tarık Akan ile Mektup filminde başrol oynadı. Fehim Paşa Konağı’nı oynamayı düşündük. Bana Fehim Paşa, Beyhan’a da Fehim Paşa’nın eşi rolünü verdi. Üç gece oyandık, çok keyifliydi. Düğün şarkımız olan “Yine bir Gülnihal” oyunda da geçiyordu. O eski şarkıyı Barış Manço bize sevdirmişti. Ben hâlâ dinlerim, ipodumda Barış Manço vardır. Sezen Aksu, Tarkan, Ajda Pekkan, Sertap Erener’i de dinlerim. Türk dizilerinin saatleri bana uymuyor. Dizimax’teki 40 dakikalık dizileri izleyebiliyorum. Favori dizim House ve CSI Miami. Komedi filmlerini severim genelde. Kemal Sunal, Zeki Alasya, Metin Akpınar’ın eski filmlerini çok severim.

KİTAPLAR: ÇANTAMDA MUTLAKA BİR KİTAP OLUR

Çantamda her zaman bir kitap bulundururum. Şu anda okuduğum kitap “Kaç yıl oldu” . Fırat Budacı yazmış. Ama o kadar komik şeyler var ki içinde. Beni bu yıl en çok etkileyen kitaplardan biri Burak Özdemir’in “Tanrı’nın doğum günü”. Küçükken de okumayı çok severdim. Kastelli, Yalçın nereden koşuyor gibi popüler kitapları, Aziz Nesin’i okurdum. Gırgır’ın çıkmasını her hafta sabırsızlıkla beklerdim. Evimize, Tercüman ve Hürriyet gazeteleri girerdi. Ben de babama özenir onun takip ettiği Rauf Tamer, Yavuz Donat gibi yazarları okurdum. Babamdan çok etkilendim. Annem diplomat olmamı istemişti aslında. Farklı bir diplomasi yürütüyoruz şu anda.

SİYASET: ERKAN MUMCU ARAYIP TEKLİF ETTİ

Aslında Amerika’dan dönüp siyasete girmek aklımda hep vardı ama 40’ından sonrası için düşünüyordum. Ama davet 32 yaşında geldi. Bir iş seyahatindeydim, gece yarısı saat 2.5 civarında telefonum çaldı. Arayan Erkan Mumcu’ydu. Tayyip Beyin kendisini Ak Parti’ye davet ettiğini, kendisinin de “partinin imaj sorunu olduğunu, yeni isimlere ihtiyaç duyulduğunu söylediğini ve saydığı isimler arasında benim de olduğumu” söyledi. Tayyip Beyin, adımı duyunca “Onu tanıyorum, lütfen ara gelsin konuşalım” dediğini anlattı. Tayyip Bey ile belediye başkanı olduğunda tanışmıştık. New York’a gelmişti 95 yılında. Erkan Bey ile konuştuğumda, eşim tatildeydi. Şile’de bir evimiz var, 99’da aldığımız. Evin bahçesinde çiçekleri suluyormuş aradığımda. Siyasete davet aldığımı söyleyince şaşkınlıktan on dakika hep aynı çiçeği suladığını anlatır. Sonraki hafta Türkiye’ye geldim, Tayyip Bey ile görüştüm. Sonra da 32 yaşında milletvekili. 36 yaşında genel başkan yardımcısı, 38 yaşında da bakan oldum.

TERCÜMANLIK: GEREKİRSE BAŞBAKANA YİNE ÇEVİRİ YAPARIM

3 Kasım günü seçildik; 4 Kasım günü telefon açtı Tayyip Bey, Ankara’ya çağırdı. O gün öğleden sonra genel merkezde görüştük, “Yaşar Yakış ile çalışmanı istiyorum. Bazı toplantılarda da tercümeyi sen yapar mısın?” dedi. “Büyük bir onur duyarım” dedim. Ondan sonra seyahatlerinde eşlik etmeye başladım. Ömer’in önerisiyle Dış İlişkiler Danışmanı oldum. Tayyip Bey ile gittiğimiz ülkeleri saymadım ama 100’e yakındır. Bir günde dört ülkeye gittiğimizi biliyorum. Tercümanlığı devlet görevlileri yapmıyor, dışarıdan görevliler tutuluyor. Enterkon, bir kooperatif gibi, hakikaten kalibre 20-30 tercümanın ortak şirketidir. Hande Güner de oradan. Ben tercümanlık yaptığım zaman tasarrufta bulunulmuş oluyordu. Hande için başbakanı ikna ederken “Bu hizmeti benden daha iyi verebilecek birini size buldum” dedim. “Kaytarıyor musun Egemen?” dedi. “Hayır efendim onur duyuyorum bu işten. Siz kendisinden memnun kalmazsanız ben memnuniyetle yaparım” dedim. Bir milletvekilinin başbakanın tercümanlığını yapması konusunda eleştiriler geldi ama ben sadece tercüme yapmadım ki. O buzdağının görünen kısmıydı. Fikirsel katkılarda da bulundum. Ben danışmanıydım çünkü. Hiç gocunmadım. O gün milletvekiliydim, bugün hem milletvekili hem bakanım; bazı ortamlar olduğunda gerekirse büyük bir mutlulukla sayın başbakanımızın tercümanlığını yine yaparım.

YAŞAM TARZIM: EŞİNİN NİYE BAŞÖRTÜSÜ YOK DEMEDİLER

Ak Parti’ye girmek yaşam tarzımda bir değişikliğe yol açmadı. Yaşam tarzımla ilgili hiçbir sıkıntı olmadı. Bundan dört yıl evvel bir ziyaret sırasında “Başörtüsü kullanma özgürlüğünü mini etek kullanma özgürlüğü kadar önemsiyorum” dedim partimden hiç kimse “Bizim için kutsal olan bir şeyi sen nasıl keyfi bir tercihle eşit tutarsın” eleştirisinde bulunmadı. Ama kapatma davası sürecinde cumhuriyet başsavcısı o lafımdan dolayı beni anti laik eylemlerin odağında olmakla itham etti. İddianamedeki 71 kişiden biri olmamın ikinci sebebi de “Millet neyse vekili de o olmalı” demem. O savcı, bana teşekkür etmesi gerekirken beni yargıladı. Ama bana bugüne kadar partimden tek bir kişi bile neden senin eşinin, annenin ve kayınvalidenin de başörtüsü yok diye sormadı. Tayyip Bey de bana özel hayatımla ilgili hiçbir soru sormadı.

İNSANLIK ABİDESİ: HEYKELLER YAPILDIĞI GİBİ YIKILIR DA

Heykel ile ilgili yorum yapanlar, gidip baksınlar. O heykelin o ortama nasıl uymadığını gördükleri zaman onlar da hak verecekler. İki katlı binalar, bir cami ve türbe olan bir bölgede devasa uzun bir yapı. O heykel Ankara, İstanbul’da doğru bir yerde çok hoş bir görüntü verebilirdi. Ama orada bir doku uyuşmazlığı var. Kars’ta bir referandum yapılsa o heykele büyük oranda hayır çıkar. Başbakan yıkılsın demedi, gereği yapılsın dedi. Heykel de yıkılır, niye yıkılmasın? Heykeller yapıldığı gibi yıkılabilir de. Birinin eserine saygımız olduğu kadar başkalarının o eserle yaşama hakkına da saygı duymamız lazım. Bu politik değil toplumsal bir karar. Türkiye’de, modern sanat müzesini kurduran, İstanbul’u Kültür Başkenti seçtiren, Nâzım Hikmet’in vatandaşlığını iade eden bir Ak Parti iktidarı var.

REJİM: SEKİZ AYDA 19 KİLO VERDİM

Çok sevdiğim, güvendiğim bir doktor arkadaşım vardı. Neticeler iyi değil diye beni biraz ürküttü. Onun gazıyla diyetisyenin verdiği programı fazlasıyla uygulayıp sekiz ayda 19 kilo verdim. Daha sonra altı kilosunu geri aldım. Benim anne tarafında da baba tarafında da kalp kriz dışında bir ölüm bilmiyorum. Zaten doktor arkadaşlarımın korkutma sebebi de o. 4 Temmuz 2007’de abimi kaybettim, 46 yaşında aniden kalpten öldü. 2007 seçimleri bitti iki gün sonra doktor kontrolüne gittim, o gün anjiyo yaptırdım. Kilo verme ondan önce başlamıştı ondan sonra da devam ettim.

AVRUPA BİRLİĞİ: VİZE BİRKAÇ YIL İÇİNDE KALKACAK

Eninde sonunda Avrupalılar’ın gelip Türkiye’ye yalvaracağına inanıyorum. Her geçen gün Türkiye’nin AB’ye olan ihtiyacı azalırken Avrupa’nın Türkiye’ye olan ihtiyacı artıyor. Bu ülke, bu millet adına müzakereleri yürütmeye çalışıyorum. Fiş çekme sözlerim bile yanlış anlaşıldı. Orada ben “Fişi çekecekseniz siz çekin” diyorum. Gün gelecek onlar bizim toplumumuzu ikna etmek için gelip burada kampanya yapacaklar. Vize uygulanmasını da büyük bir haksızlık olarak görüyorum. Geri kabul anlaşmasını tamamlamamız o yüzden anlamlı. 24 Şubat’ta AB üyesi ülkelerin adalet ve içişleri bakanları Türkiye ile vizelerin kaldırılması için komisyona müzakere yetkisi verecek. Bu çok önemli bir aşama. Birkaç yıl içinde vizelerin kalkacağına inanıyorum.

TWİTTER: GÜNDE 15-20 DAKİKA AYIRIYORUM

Mehmet Sevigen, CHP içinde en rahat diyalog kurduğum milletvekillerinden biri. Eline işportacı gibi bir takım elbise alıp Meclis’te sallandırması ağırıma gitti. Brezilya’ya gitmiştim, yorucu bir uçak yolculuğundan sonra bunu öğrenince Twitter’da yazmamam gereken bir cümleyi yazdım. Maalesef onun seviyesine indim. Hata yaptığımı kendim de itiraf ettim. Twitter’a ilk girdiğim haftalardı. Twitter’a günde 15-20 dakikadan fazla vakit ayıramıyorum. Her gün bir iki güncel konumu paylaşmak için yazıyorum. O yazdıklarıma gelen cevapları da okuyorum. Bunu toplumun nabzını ölçmek için kullanıyorum.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 13 ŞUBAT 2011