DOĞUM KONTROLÜ KILIFLI VATANA İHANET

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 101

DOĞUM KONTROLÜ KILIFLI VATANA İHANET

Seçimden önce laf sağanağı vardı. Her lider tonlarca laf etti, o kadar hafiftiler ki, uçup gittiler. Geriye esintileri bile kalmadı.

Ecevit’in bir cümlesi vardı ki, o farklıydı -başkalarını ne kadar etkilemiştir bilemiyorum- belleğimde iz bıraktı:

"Siyasi hayatımda böyle seçim görmedim."

40 yılı aşkın bir süredir siyasetin içinde olan, bugüne değin 11 genel seçim kampanyasında siyasetçi olarak aktif rol alan Ecevit’in bile böyle konuşması manidardı doğrusu.

Ben de 20 yıllık gazeteciyim, altı genel seçim kampanyasını izledim. Ecevit’in sözleri üzerine belleğimi yokladım. Ben de geçmişte böyle bir seçim kampanyası yaşadığımı anımsayamadım. Bu seçimler gerçekten farklıydı, hiç böylesini yaşamamıştık.

Ancak Ecevit’in fark olarak gördüğü AKP’nin başbakan adayının belli olmamasıydı. İşte bu görüşe katılmıyorum. Bence bu seçim kampanyasının farkını yaratan AKP’nin tavrı değildi. Fail, bütün partilerdi.

Seçim kampanyalarının, geçen beş yılın muhasebesinin yapıldığı, ülkenin mevcut problemlerinin tartışıldığı ve de yeni seçime kadar geçecek beş yıla ilişkin perspektif geliştirildiği bir dönem olması gerekir.

Bu seçimde böyle olmadı. Türkiye’nin problemleri üzerinde durulması bir yana temel problemleri konuşulmadı bile. Partiler, onca laf etmelerine rağmen Türkiye’nin hayati önem taşıyan problemlerine ilişkin görüş açıklamadılar, bu problemlerle ilgili olarak çözüm projeleri sunmadılar.

Sade suya tirit babından konuşmalar yapıldı, miting meydanlarında hadisler okundu, ’Kim kimden daha iyi?’ kavgaları oldu. Ama problemlere ilişkin görüş serdedilmedi.

Temel problemlere ilişkin yaklaşımlar tartışılıp, konuşulmayınca da seçmen, partileri yeterince tanıyamadı, anlayamadı. Partilerin görüşleri gizli kaldı. Eğer temel problemlere ilişkin görüşler açıkça ortaya dökülebilseydi seçmen önünü görebilir, daha rahat karar verebilirdi. Öyle olmadı.

Halbuki Türkiye’nin temel problemlerinin ne olduğu bellidir. Ya beş problem sayabilirsiniz, ya da on. Ama kime sorsanız öncelik sırası farklı olmak üzere sıralayabilir.

Bence nüfus artışı, Türkiye’nin temel problemlerinden biri. 1927 yılında bu topraklarda yaşayan insan sayısı 13 milyon civarındaydı. 73 yılda nüfus beş kat arttı, 67 milyona yükseldi.

Nüfus öyle hızlı artıyor ki, yeni doğan çocuklara başlarını sokacakları okul yapmaktan eğitimin kalitesini yükseltmeye fırsat bulamıyoruz. Nüfus arttıkça köyler insanlara yetmiyor, kentlere taşıyorlar. Büyük kentler bu denli hızlı nüfus artışını ve göçle gelen insanların yükünü kaldıramıyor.

Köyden gelenler kentlileşemiyor, kentin bu insanları sindirip kendi kültürünü onlara aktarması gerekirken tersi oluyor, kentler köyleşiyor.

Yığınla fiziki problem de çıkıyor. Ne oluyor? Yeşil alanlar, tarım alanları sürekli talan edilip yeni binalar yapılıyor. Kentler beton yığınlarına dönüyor, alt yapı sorunlarını karşılamaya çalışmaktan kentleri geliştirmeye modernleştirmeye olanak bulamıyoruz.

Nüfus artışının yarattığı daha birçok problemden söz edilebilir. Fakat şurası açık ki, artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktan insanları daha iyi yaşatmaya fırsat bulamıyoruz.

Bereket, nüfus artışının önemli bir problem olduğu 1990’lardan bu yana genel kabul görmeye başladı. O nedenle de nüfus artış hızı 1950’lerden bu yana ilk kez binde 20’nin altına düştü. 1990-2000 döneminde nüfus artış hızı binde 18.28 oldu.

Nüfus artış hızındaki bu gerileme aslında devlete rağmen oldu. Onlar böyle bir problemin farkında bile değildi. Turgut Özal başbakan olduğu sırada "Asrın sonunda 100 milyon olacağız, bastığımız yeri titreteceğiz" der, nüfus artışıyla övünürdü. Bereket halkımız onu dinlemedi.

Fakat artık nüfus artışıyla mücadelenin öncülüğünü devlet üstlenmek zorunda. Refahın yaygınlaşması için nüfus artışının daha da düşmesi gerektiği ortada. O nedenle de hızlı nüfus artışına karşı mücadele ulusal bir politika haline gelmeli.

Üstelik siyasetçiler de bu mücadelede rol almalı. Ama ne yazık ki, geçen seçim kampanyasından anladığımız kadarıyla bizim siyasetçilerimizin bu konuda fikirleri yok. Bu konuda tek şey söylemediler.

AKP lideri Tayyip Erdoğan’ın bu konudaki fikrini de daha önce yaptığı konuşmalardan biliyoruz. O da bir konuşmasında doğum kontrolüne karşı çıkmıştı:

"Doğum kontrolünü isteyenler hıyanet-i vataniye içinde. Bu adeta milleti azaltmak suretiyle tarihten dünyadan silme projesinin adıdır. Bu milletin çoğalması lazım."

Dilerim halkımız Özal gibi Erdoğan’ı da dinlemeyip doğum kontrolüne devam eder. Yoksa bu ilkel anlayışla varacağımız yer felaket olur.

Faruk Bildirici / Tempo / 7-13 Kasım 2002