DIŞ GÖREVDEN DÖNEN VEKİL

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 94

DIŞ GÖREVDEN DÖNEN VEKİL

Hükümetin yıkılması için çalınan tamtamların gürültüsüne gelmiş olmasaydı, muhakkak ki, siyaset ulemalarının vaizlerinde hak ettiği yeri bulurdu. Ne yazık ki, fark edilemedi. Burhan Kara’nın ANAP’a transfer töreni ve orada heyecanla söylediği cümleler arada kaynadı gitti.

- Sıla hasreti bitti. Ben dış görev diyorum bir nevi. Dış görevim bitti.

Bir partiden diğerine transfer olan milletvekillerinin gözyaşları içinde şiirler okumasına, sloganlar atmasına bile alışmıştık. Ama hiç bu tür sözler duyulmamıştı.

Yıllarca ANAP’ta politika yapan Kara, 11 Ekim 2001’de partisinden istifa ederek, DYP’ye geçmişti. Şimdi partisine geri dönerken DYP’de geçirdiği 11 ayı "dış görev" olarak nitelendiriyordu. "Dış görev"!

Hemen yanında duran ve dudaklarını her zamanki gibi müstehzi biçimde kıvırarak dinleyen Mesut Yılmaz’dan en ufak bir itiraz bile gelmedi. Hatta "İznin bitti" diyerek onayladı bile.

Halbuki Burhan Kara, ANAP’tan istifa ederken, Mesut Yılmaz için ağır ifadeler kullanmıştı:

- 18 yıldır politika yaptığım ANAP’ta kalacak gerekçelerim kalmadı. Kendi seçim bölgesine gitmeye korkan Genel Başkan ile ben daha nereye kadar giderim?

Yılmaz, dış görevden söz eden Burhan Kara’ya kendisiyle ilgili bu sözlerini de anımsatmadığına göre iki seçenek söz konusu olabilir.

Ya Mesut Yılmaz, Burhan Kara’nın o gün öyle bugün böyle konuşmasını hiç önemsemiyor, günlük siyasetin gereği olarak görüyor bu sözleri. Büyük olasılıkla da böyledir, Burhan Kara, belleksiz yürütülen siyasetin aktörlerinden biri olarak o gün ağzına geleni söylemiştir. Bugün de onları yutup, cicili bicili başka laflar etmeye çalışmaktadır. Bu durumda Yılmaz, "İznin bitti" derken sadece espri yapmaktadır!

Ya da ikinci seçenek geçerlidir ve Burhan Kara, gerçekten dış görev icabı DYP’ye gitmiş, giderken de rol icabı Yılmaz aleyhinde atıp tutmuştur. İşte irdelenmesi gereken ağır bir durum.

Bir milletvekili, ne için rakip partide görevlendirilir? İşler o partide nasıl yürüyor diye ilim irfan, politika öğrenmek, yani "staj" için görevlendirilemeyeceğine göre amaç farklıdır.

İnsanın aklına kötü düşünceler geliyor. Hani iki süper devletli dünyada gizli servisler, başka ülkelere ajan gönderirler, o ajanlar açığa çıkana kadar kendi taraflarına bilgi sızdırmaya devam ederlerdi ya. Burhan Kara da aynen öyle DYP’de olduğu süre içerisinde orada olup bitenleri ANAP’a ve Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a aktarmış olmasın? Rozet takma töreninde söylenenlere bakılırsa durum böyle. Mesut Yılmaz, Burhan Kara’yı "ajanlık" için DYP’ye göndermiş gibi anlaşılıyor.

Yine de böylesine bir komplo teorisine saplanıp kalmaktansa Kara’nın "dış görev" benzetmesini Türkiye’de siyasetin ve siyasetçinin geldiği noktaya bağlamanın daha doğru olacağına inanıyorum.

Bugünün Türkiyesinde teorik kalıyor olsa da yinelemekte yarar var. Siyaset yapmak, bilgi, beceri, birikim işidir. Durmuş oturmuş bir kişilik, sağlam bir dünya görüşü, olaylara ve sorunlara çözümleyici yaklaşım gerektirir. Tamamlayıcı bir unsur olarak da düşündüklerini güzel bir dille, doğru seçilmiş sözcüklerle ifade edebilmek zorunludur.

Sözcüklerin gücünün farkında olmayan, ağzından çıkanın nereye varacağını hesaplayamayan kişiden siyasetçi olmaz. Siyasetçi, ünlü İngiliz siyaset adamı Churchill’in örneğinde olduğu gibi hakareti bile özenle seçilmiş sözcüklerle yapan kişidir. Churchill, kürsüdedir, bayan parlamenter Bessie Braddock, yerinden bağırır:

- Sarhoş...

Churchill, bir an susar, gözlerini Braddock’a çevirip yanıtını verir:

- Bayan, sarhoşluğum yarın geçer, ama sizin çirkinliğiniz devam eder.

Kuşkusuz Churchill gibi sözün ağırlığını bilen ve dili başarıyla kullanan siyasetçi tipi yakın zamana değin bizde de vardı. Sayıları hiç de azımsanamayacak kadardı. Kürsüye çıktıklarında, mikrofonu ellerine aldıklarında sözcüklere dans ettirir, hitabet dersleri verirlerdi.

Yok artık öyle siyasetçiler. Sözcüklerin hafiflemesi de bu yüzden...

Faruk Bildirici / Tempo / 19-25 Eylül 2002