DENİZDEKİ ŞİŞELERE KOMÜNİZM TAKİBATI

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 103

DENİZDEKİ ŞİŞELERE KOMÜNİZM TAKİBATI

Emniyet, MİT ile yeni bir yarışa girdi. MİT’in kendi tarihini anlatan bir kitap yazdırmasının ardından Emniyet de eski yazışmaları açığa çıkaran kitapçıklar yayımlamaya başladı.

İyi ki de yayımladı; bu sayede Rus bilim adamlarının göç yollarını belirlemek üzere ayaklarına halka taktıkları güvercinlere nasıl "Komünist güvercin" muamelesi yapıldığını, polisimizin ve istihbaratçılarımızın bu uğurda ne kadar emek harcadıklarını öğrendik.

"Muhabere güvercinleri" kitapçığı, "Komünist güvercinler" ile ilgili olarak Emniyet’in çeşitli kurumlarla yaptığı yüzlerce yazışmayla dolu. Bu yazışmalar gazetelere yansıdı ama satır arasına sıkışan bir unsur var ki gözlerden kaçtı.

Meğer polis o yıllarda sadece "Komünist güvercinler"i takip etmemiş, bir de denizlerde "Komünist şişe" avına çıkmış. İçişleri Bakanlığı’nın 25 Ocak 1951 tarihinde bütün illere gönderdiği bir genelgede denizde bulunan şişelerden söz ediliyor:

"..deniz kıyılarında rastlanan kapalı şişe nevinden her nevi muhabere vasıtalarının tabi tutulacağı muameleye dair son olarak illere yapılan 24 Mart 11950 tarihli ve 16396 sayılı tamimde askeri birliklere teslimi bildirilmişti."

Bu hatırlatmanın ardından, şişeler ile içinde bulunan kâğıtların bakanlığa gönderilmesi isteniyor; yazının sonunda da "Ecnebi ajanlarının vazifelerini kolaylaştırmamak bakımından bu konuda olup bitenin gizli kalması gerektiği" vurgulanıyor.

"Komünist şişe" takibiyle ilgili yazışmaları 50 yılı aşkın bir süredir gizli tutabildiklerine göre, kim bilir daha ne yazışmalar yapıp, neleri takibata uğratmışlardır?

Hayal sınırlarımızı zorlayan daha nice işlerle uğraştıklarına eminim. Aslında bu kanıya bir süre önce emekli bir komiserin yazdığı  "istihbarat" (!) raporlarını gördüğümde kapılmıştım.

Raporlardan anlaşıldığına göre, "Baykan" imzasını kullanan komisere emekli olduktan sonra sağda solda dolaşıp gördüklerini, duyduklarını istihbarat raporu olarak yazması istenmiş.

O da 1943’ten 1947’ye kadar düzenli olarak aylık raporlar yazmış. Okuyunca gözlerime inanamadım. Çoğu dedikodudan ibaret, ipe sapa gelmez bir dolu ıvır zıvır.

"Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü Yüksek Makamına" başlıklı raporlardan üç örnek vereyim:

"..İncirlik köyünde bir Alevi’nin romatizma ve kulunçtan muzdarip bazı köylüleri dua ve nüshacılıkla tedavi ettiği ve yılan, akrep gibi muzır hayvanattan kurtaran nüshalar dağıttığı ve bir saat içinde 30 lira dolandırarak başka köylere gittiği ve bu suretle gezindiği görülmüştür."

"..Ulus civarında Posta caddesinde Yeni Dünya ve Yeni Hayat meyhanelerine ve şaraphanelere hemen her akşam dairelerinden çıkan bazı memurlarımızın kütle halinde dolmakta ve içkiye külliyetli para sarf ettikleri dikkati calip bir şekilde görülmektedir."

"..apartmanının sahibi sabık Samsun mebusu Ruşeni Barkın birkaç ay evvel Ankara’yı terk ederek İstabul’a nakli hane etmiştir. Bu apartmanında kendi şahsi ikametine tahsis etmiş olduğu 7 no.lu dairesini bir senelik peşin icarla ve içindeki mefruşat ve mobilyasını yedi bin küsur lira gibi fahiş ve peşin fiyatla İstanbul’dan getirdiği bir yabancıya satmış olduğu haber alınmıştır.

Bu şahıs evvela dairesinin kapısına talik ettiği bir kartvizite ismini (İlyazar) ve sanatını (Bariton) göstermiş, bilahare bu kartviziti kaldırmış olduğu görülmüştür."

Anlaşıldığı gibi, "Komünist şişeler"i takip eden polis, meyhanelerde kimin ne kadar içki içtiğini, köylerdeki üfürükçüleri ve de bir baritonun kapısına astığı kartviziti bile takip etmiş.

Demek ki, polis ve MİT, kendi tarihlerini kendileri yazmak yerine eski yazışmaların tümünün gizliliğini kaldırsa daha ne abukluklarla karşılaşacağız.

Kendi tarihimizle yüzleşmek için bunları bilmemiz gerekli. Eğer Türkiye çağdaş bir demokrasiye sahip olacaksa, bu arşivlerin açılması zorunlu.

30 yıl mı olur 50 mi, bir kural konur ve o tarihten eski belgelerin gizliliği kaldırılır. Zor olmasa gerek bunu yapmak. Tabii bazılarının yüzleri varsa...

Faruk Bildirici / Tempo / 21-27 Kasım 2002