DENİZ BÖLÜKBAŞI

...

Deniz Bölükbaşı, Dışişleri’nin yetiştirdiği en iyi “pazarlıkçı”lardan biri. 2002’de MHP’den milletvekili adayı olup geri dönmüş olmasına rağmen AKP hükümetinin ABD ile 1 Mart tezkeresi öncesi müzakerelerini ona emanet etmesi de bunun göstergesi. 2007’de Dışişleri’ne son kez veda eden Bölükbaşı, siyasette de babası Osman Bölükbaşı’nın misyonunu taşıyor. O şimdi MHP’de Bahçeli’nin iç kabinesindeki isimler arasında.

MÜZAKERELER: GİZLİ OTURUMDA OLANLARI YAZAMADIM

1 Mart tezkeresi öncesinde müzakerelerde bir kart meselesi de gündeme geldi. İncirlik’te üs bölgesine girişte Amerikan askerlerine tanıtma kartı lazım. “Kart kendi güvenliğiniz için gerekli” deyince kabul ettiler. Öbür maddeye geçecekken Marisa Lino, “Bunun parasını kim ödeyecek” dedi. “Vallahi hiç aklıma gelmedi, biz ödeyecektik ama bunu dediğiniz için siz ödeyeceksiniz” dedim. Gemiler bekliyor, biz kart kavgası yapıyoruz. Bu bizim yarım günümüzü aldı. 40 bin dolarlık bir kavga. Sonunda mecburen kabul ettiler. Yoksa tıkanıyor müzakere. 1 Mart’la ilgili hükmü tarih verecektir. 1 Mart tezkeresi geçseydi Kandil hariç tüm Kuzey Irak’ı kontrol edecektik. PKK kalır mıydı? Kalmazdı. Kuzey Irak’ta Barzani bağımsız devlet oluşumunda ileri bir aşamaya gelebilir miydi? Gelemezdi. Tezkerenin geçmemesinde birden fazla etken var. Onlardan biri Başbakan olan Gül’ün tutumudur. Erdoğan daha çok istiyordu. Unutmayın bugün Ankara’da kırmızı halıyla karşıladıkları Barzani, “Merak etmeyin Türk askeri gelemeyecek, TBMM’de 70-80 adamım var” demişti. 4,5 yıl sonra gizli tutanaklar açıklanacak. Kimlerin ne oy verdiğini göreceksiniz. Fazla konuşamıyorum Meclisteki o gizli oturumda ne olduğu konusunda. Acaba oylamaya geçmeden önce biri, “Müzakereleri yürüten Deniz Bölükbaşı burada, bize bilgi versin” dedi de Meclis Başkanı Arınç, bunu işleme koymadı mı? Çok ilginç şeyler yaşandı o gün. Kitapta da yazamadım gizli oturumu.

DİPLOMASİ: BİR YALNIZLIKTIR BÜYÜKELÇİLİK

Lisede bir ara diplomasi aklımdan geçti. Ama asıl hukuk istiyordum. “İyi bir DGM savcısı olurum” diye düşünüyordum. Hukuk fakültesindeyken akademik kariyer yapmayı istedim. Sonra Dışişleri ağır bastı. Dışişlerinde 34 yıl görev yaptım. Namık Tan’ın “Diplomatların özgürlüğü yatak odasıyla sınırlıdır” sözleri doğrudur katılırım. Misyon mensuplarınız rahatsız etmeyeyim diye fazla yaklaşmaz. Siz de onları fazla taciz etmeyeyim diye uzak durursunuz, bir yalnızlıktır büyükelçilik. Dışişleri hayatımın en büyük gururudur. Yeniden dünyaya gelsem yine Dışişleri memuru olmak isterdim.

SİYASET: BABAM BİR EVDEN BİR KURBAN YETER DEDİ

Küçük yaştan itibaren siyasetin içindeydim. Zaten Dışişleri’nden, hukuktan da önce birinci derecede siyaset vardı aklımda. Rol modelim de babamdı. Fakat o “Bir evden bir kurban yeter” diye karşı çıktı. Babam adaylığımı göremedi ama işin artık siyasete gittiğini görüyordu. Başbakanlıkta Devlet Bey’in Başdanışmanıydım o zaman. Hastalığı da ağırlaşmıştı. Babamın 65-69 arasında çok gezisine katıldım. Maraş’ın Cumhuriyet Meydanı’nda muazzam bir kalabalık vardı. Fakat biraz donuktu. Babam kürsüye çıkınca “Tarih öksüz kalmasın diye Allah, Maraş’ı yarattı” dedi. Kasketler fırlatıldı, meydan hareketlendi. Babam Cumhuriyet döneminin en iyi kürsü hatiplerinden biriydi. Onunki Allah vergisi bir şey. Uzun konuşurdu. Bir hikâyesi vardır bilirsiniz. 9 saat 20 dakika Düzce’de konuşuyor. Ankara’dan çıkan bir kamyon şoförü Düzce’den geçerken duruyor dinliyor pederi. İstanbul’da yükü boşaltıp dönerken bakıyor babam hâlâ konuşuyor. Babam son mitingini Ankara’da yaptı. İbni Sina Hastanesi’nin bulunduğu yer miting alanıydı. Çok hazin bir tecellidir oraya inşa edilen hastanede hayatını kaybetti.

LİSE: PROFESYONEL BASKET OYNADIM

Ankara Kolejinde okudum. Lisede de üniversitede de ortalama bir öğrenciydim. Böyle zar zor 5-6’yla filan geçerdik. Edebiyatım ve kompozisyonum hep 10’du. Babamın tersine kerrat cetvelinin dışında matematik bilmem. Türk klasiklerini okudum. Onun dışında fazla roman okumadım. Tarih ve siyaset okurdum. Bugün de öyle roman okumam, yakın tarihle ilgili kitapları takip ederim. İngilizceyi TED’de öğrendim. TED’de o zaman İngiliz hocalarımız vardı. Yurtdışına üniversiteyi bitirdikten sonra çıktım. İlk olarak Londra’ya gittim. Ankaragücü’nde profesyonel basket oynadım. Öyle basket deyince yani fena değildi Ankaragücü 2. Lig’den çıkardık. Dışişlerine girince ayrıldım.

DIŞİŞLERİ: TAYİNİMDE BABAMIN ETKİSİ VARDI

Ortalama talebeliğim gibi Dışişleri’ne giriş sınavını da 25 kişi arasında 20’li sıralardan kazandım. Dışişleri’nin ek binasındaki vize dairesinde başladım, Kuytu, hiçbir etkinliği olmayan bir daire. Sonra zar zor kültür dairesine geçtim. Siyasi işlerle tanışmam, Kıbrıs harekâtı sırasında merkez binanın diğer birimlerden takviye edilmesi vesileyle oldu. Harekât sonrası Denktaş’ı kapıda karşıladım, bakanın odasına götürdüm. Sayın Denktaş’ın en mutlu günüydü o gün. En mutsuz gününde de yanındaydım. Burgenstock öncesi New York’taki müzakerelerde BM’de 28. katta Erdoğan’ın “Sen artık bu işe karışma” talimatı tebliğ edilirken de yanındaydım. Kültür Dairesi’nde iki yılım dolunca en gözde yer olan NATO Daimi Temsilciliğine tayin oldum. Bunda Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in babamın arkadaşı olmasının elbette bir payı vardır. Ben hiç saklamam. Ege çocuğum gibidir, en uzun çalıştığım birimdir. 1978’den bu yana Türkiye’nin en önemli müzakere süreçlerinin hep bir yerinde oldum. Demek bakanlığın takdir ettiği bir özelliğimiz varmış.

BİLGİSAYAR: İNTERNET BİLMEM BİLGİSAYAR KULLANMAM

İnternet kullanmam. Teknoloji açısından özürlü bir insanım. Sadece bilgisayarı açık bulursam gazete okuma gibi yerlere girebilirim. E-mail midir ne diyorsunuz işte onları bilmem. Ben hâlâ el yazısıyla yazarım o kitapları. Bizim bir ekibimiz var Çince’yi, çivi yazısını dahi daktiloya çekebiliyorlar, onlar benim okunmayan yazımı çözüyorlar. Facebook’taki “Deniz Bölükbaşı hayranları” sayfasını da hiç görmedim. O sayfayı açanlardan Allah razı olsun.

BOMBALI SALDIRI: BİRKAÇ YIL SONRA CEZAEVİNDEN ÇIKARLAR

Atina’da Maslahatgüzar iken baba Bush’un kahvaltısına gidiyordum. Asala ile iç içe bir örgüt olan 17 Kasım terör örgütü de çalınmış bir aracı kaldırıma koymuş. Benim aracım geçerken 30 kilo TNT’yi uzaktan kumandayla patlattılar. Zırhlı aracım kâğıt gibi buruşmuştu. Hastanede sekiz ay yattım. Sonra yakalandılar, Atina’ya gittim ve davaya müdahil olarak katıldım. Hiçbiri yüzüme bakamadı, fakat avukatları ile tartıştık. Çok hafif cezalara çarptırıldılar, birkaç yıl sonra infaz sisteminden çıkarlar. Bir yerde karşılaşabiliriz Atina’ya gittiğimizde.

MHP: HER ZAMAN MHP’LİYDİM

Babam CKMP’nin yani bir anlamda MHP’nin kurucu genel başkanıydı. Ben her zaman MHP’liydim zaten. Bakanlıkta büyükelçiyken çok eskiden tanıdığım Devlet Bey’in Başbakanlıktaki Başdanışmanı olarak görevlendirildim. 2002’de adaylık için devlet memurlarının istifasının son günleriydi. Devlet bey, “Ayrılın seçime girelim” dedi. MHP yüzde 10 barajını aşamadı. Önce istemedim ama Uğur Ziyal çağırınca bakanlığa döndük. 1 Mart tezkeresini bulduk kucağımızda. 22 Temmuz seçiminde de Devlet Bey telefon etti, “İstifa edelim efendim” dedi. Eşyalarımı topladım geldim. Rahmetli babam yedi dönem Kırşehir’den milletvekilliği yapmıştı. Babamın son iki dönem seçildiği Ankara 2. Bölgeden milletvekili oldum. 47 il gezdim bu son dönemde. En ücra yerlerde dahi hâlâ peder hatırlanıyor. Siyaset ciddi sorumluluk yükleyen bir alan. Bölükbaşı ismi de sorumluluğu artırıyor.

BAHÇELİ’NİN KONUŞMALARI: BENİM DE KATKIM OLUYOR

Devlet Bey’in konuşmalarına herkesin katkısı oluyor, benim de katkım oluyor tabii. Kullanabileceği metinleri herkes hazırlayıp verir. Siyasi, dış politika konularında tabii ben de yardımcı oluyorum. Dışişleri bakanlığı gibi bir iddiam yok. Genel Başkanın Başbakanlıkta devir teslim töreninde bulunayım, benim işim tamam. MHP iktidarı için gün sayıyoruz. Basın farklı düşünüyor ama.

KOLEKSİYON: GEMİ MAKETLERİ BİRİKTİRİRİM

Herhalde önceki hayatlarımdan birinde bir gemide tayfa filanmışım ben. Maket gemileri severim. Bir maket gemi koleksiyonum var. Her gittiğim yerden topladım. Bir kısmı partideki odamda, bir kısmı evde. Onun dışında hayatımda ne teknem oldu, ne bir arkadaşımın teknesine bindim. Tekne alacak param hiç olmadı, bundan sonra da olmaz. Hayatımda hiç sandalım dahi olmadı.

YENİ KİTAPLAR: DIŞİŞLERİ’NDE 34 YILI YAZIYORUM

Rahmetli babamın hayatını yazdım. Ege sorunları hakkında yazdığım hukuk kitabı İngiltere’de basıldı. 1 Mart’ın kitabını yazdım. Şimdi Dışişleri’nde yaşadıklarımı ve girdiğim müzakerelerin ana unsurlarını anlattığım kitap bitmek üzere. Tabii Ege, gizli müzakere süreçleri, Kardak’ın bazı yönleri anlatılmaz. Türkiye’nin rezaleti ortaya çıkacağı için. Kriz çözüldü ama başımıza beladır şimdi. Belli bir zaman sonra siyasi hayatımı yazacağım.

EVLİLİK: EŞİM SİYASİ FAALİYETLERİME KATILMAZ

92 yılında evlendim. Eşim doktor Sema Bölükbaşı. Zeynep ve Hande adlı iki kızımız var. Büyük kızım Bilkent’i bitirdi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programında. Küçük de lisede okuyor. Eşim de siyasi faaliyetlerime katılmaz, o da peder geleneğinden. Annem de resmi davetler dışında bir yere katılmazdı. Annem hayatta. 23 doğumlu, 87 yaşındadır.

İSMİM: BU PİSLİĞİ AZ SU TEMİZLEMEZ DENİZ GEREK

Babam, bir Demokrat Parti milletvekilinin iftirası üzerine Cumhurbaşkanı İnönü ve Celal Bayar’a suikast için çete kurmaktan tutuklanıyor. Ev sarılıyor, savcı evde arama yapıyor. “Buyurun gidelim” diyorlar. “Müsaade ederseniz, oğluma veda edeyim” diyor. Ben 21 günlükmüşüm. Kundakta uyurken kulağıma eğiliyor, “Oğlum Deniz, baban gidiyor. Türkiye’nin pisliğini az su temizlemez diye adını Deniz koyduk, biz gelemezsek siz temizleyin” diyor. Babam nakletmişti. Rahmetli babamın sözleri beni etkilemiştir.

TAZMİNAT: BAŞBAKAN NE DESEK DAVA AÇIYOR

Sayın Başbakan’a Adana’daki toplantıda, “Ben Türkiye’nin her yerinden oy aldım, MHP Doğu’dan oy alamıyor, onun için Kürt sorununun çözümü benim sorumluluğumdur’ diyor. Böyle dangalakça laf söylenir mi?” dedim. Başbakan dava açtı, mahkûm oldum. Ama şimdi Yargıtay’dayız, henüz daha tazminat ödemiş değilim. Ne desek başbakan tazminat davası açıyor. Mahalli idareler seçimlerinden önce “Sahtekârlık” dedim, Melih Gökçek de 60 milyarlık dava açtı. Neyse Yargıtay, bizim lehimize reddetti. Orayı kaybetmedik en azından…

REFERANDUM: İSRAİL’DE OLANLAR ETKİLEMEZ

Bu yazı çalışarak geçireceğiz. Ailelere, “Tatil programınızı siz kendiniz yapın, biz yokuz” dedik. Referandum kampanyası hazırlıklarına başladık. Keşke Anayasa Mahkemesi karışmasa bu işe. Sayın Erdoğan, yeni bir mağduriyet malzemesi devşirebilir buradan. İsrail’le olanların referandumu etkileyeceğini zannetmiyorum. Bu organizasyon ayaklarına dolaşmıştır. Hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Filistinliyiz, hepimiz Rumuz diyoruz. Fakat hepimiz Türküz diyemiyoruz. Filistin bayraklarıyla cenaze namazı kılıyoruz Türk Bayrağı yok.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 20 HAZİRAN 2010