Cumhuriyet tarihinin en büyük casus operasyonu fos çıktı

...

Çok değil, üç yıl önceydi. Büyükada’da, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük “casus” operasyonunun yapıldığını duyuruyordu iktidar yanlısı gazeteler:

“Tertip komitesi Büyükada’da” (Kılıçdaroğlu İstanbul’a yaklaşırken sinsi plan deşifre oldu. Büyükada’da gözaltına alınan 11 kişinin, yeni Gezi provokasyonuna hazırlandığı belirlendi / Akşam 7 Temmuz 2017)

“Casusluğa bu defa af yok” (Casusluk yaptığı öne sürülen şahıslar gözaltına alındı. 15 Temmuz öncesi CIA’in aralarında yer aldığı çoğu yabancı 17 kişi Büyükada’da toplantı yapmıştı. / Türkiye/ 7 Temmuz 2017)

Büyükada’da gizli tanık (10 kişinin silahlı terör örgütüne üye olmak, casusluk ve anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs suçlamalarıyla sorgulandığı öğrenildi / Hürriyet/ 8 Temmuz 2017)

Büyükada’da lobiye baskın (Türkiye’de insan haklarına uyulmadığını iddia eden bazı yabancı kuruluşların temsilcileri Büyükada’da toplantı yaptı. 10 kişi gözaltına alındı (Takvim/ 8 Temmuz 2017)

Erdoğan da “15 Temmuz’un devamı” demişti

Televizyonlarda da “Büyükada’da casuslar toplantısı” alt yazılarıyla veriliyordu operasyonla ilgili haberler. Elbette bununla kalmadı. Bir gün sonra da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil oldu mevzuya. Akşam gazetesi, Erdoğan’ın sözlerini 9 Temmuz 2017 günkü nüshasında şu başlıkla duyurdu:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Büyükada’daki karanlık toplantıyla ilgili ilk kez konuştu: Büyükada 15 Temmuz’un devamı.”

Polisin Büyükada’da baskın yaptığı toplantı, neden “15 Temmuz’un devamı” ilan ediliyordu? Onun da kaynağı Habertürk, Akşam, Yeni Şafak, Star, Akşam, Sabah, Haber7 medya kuruluşlarında yayımlanan haberlerdi. Habertürk, “CIA, darbe girişimi gecesi Büyükada’da mesaideymiş” başlığı altında şöyle yazıyordu:

“Büyükada'da 1919'daki işgal günlerinde İngiliz Ordu Karargâhı olarak kullanılan otel, 15 Temmuz'da CIA’ya çalışan ABD'li profesör Henri Barkey'in de aralarında olduğu çoğu yabancı 17 ismin gizemli bir toplantısıyla gündeme geldi.

Çalışanlar, ‘Barkey ve beraberindekiler, o gece sabaha kadar özel bir odada darbe girişimiyle ilgili gelişmeleri televizyondan takip etti’ dedi. Çoğu uluslararası konularda analist ya da öğretim üyesi olan kişiler ile Barkey'in, darbe günü 2'şerli 3'erli ekipler halinde otele giriş yaptıktan sonra otelin toplantı odasına geçtikleri ifade edildi.”

Halbuki “CIA toplantısı” denilen, İstanbul Kültür Üniversitesi Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi (GPoT Center) ile Washington merkezli Woodrow Wilson International Center for Scholars Ortadoğu Programı’nın düzenlediği, “İran ve komşuları” adlı nükleer silahsızlanma anlaşmasının etkilerinin irdelendiği bir çalıştaydı. Gizli de değildi, akademisyen, eski diplomat, analist, gazeteci, düşünce kuruluşu üyesi isimler katılmıştı.

Toplantıya katılanlardan biri olan Karar gazetesi yazarı ve Kültür Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Mensur Akgün, “CIA toplantısı” haberlerini şaşkınlıkla karşılamış, “Nasıl böyle fanteziler geliştirebiliyorlar? Barkey'in kendisine atfedilen kimliği yüzünden bu hale gelmesi bizi çok üzdü” demişti.

İlk duruşmada tahliye

“Yine Büyükada, yine casuslar” diye bir yıl önceki toplantıyla ilişkili gibi gösterilen Temmuz 2017’deki haberlerde sözü edilen toplantı da gizli değildi. Uluslararası Af Örgütü, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Eşit Haklar için İzleme Derneği, Kadın Koalisyonu ve Hak İnisiyatifi gibi sivil toplum örgütleri temsilcilerinin katıldığı ‘Stresle Baş Etme ve Verilerin Güvenliğinin Korunması’ başlıklı atölye çalışmasıydı. Büyükada’da bir otelde herkesin gözü önünde yapılıyordu. Katılımcılar, toplantıda çektikleri fotoğrafları sosyal medya hesaplarından paylaşıyorlardı.

Ama “Casus operasyonu”, “Kaos planı hazırlığı”, “Büyük harita üzerinde çalışıyorlardı” haberlerinden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın o sözlerinden sonra hemen serbest bırakılmaları beklenemezdi! 10 insan hakları savunucusundan sekizi tutuklandı; daha önce İzmir’de tutuklanan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi eski Başkanı Taner Kılıç’ın dosyası da bu soruşturmaya eklendi. 99 gün tutuklu kaldıktan sonra 25 Ekim 2017’de yapılan ilk duruşmada Taner Kılıç dışındaki tüm sanıklar salıverildiler. Kılıç da Ağustos 2018'de serbest bırakıldı.

Üstelik suçlamaların odağındaki Almanya vatandaşı Peter Steudtner ve İsveç vatandaşı Ali Gharavi hakkında yurtdışı çıkış yasağı bile konulmadan tahliye kararı verildi; onlar da cezaevinden çıktıkları gün Türkiye’den ayrıldılar.

Casusluk takipsizlikle sonuçlandı

Dahası casus diye tutuklanmışlar, haberlerde bütün Türkiye’ye casus diye tanıtılmışlardı ama iddianamede casusluk suçlaması yoktu! Sadece “Terörizmin Finansmanı ve Casusluk suçları yönünden evrakın tefrik edildiği” ve soruşturmanın başka bir dosyada devam ettiği yazıyordu.

İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dava 3 Temmuz’da sona erdi. Taner Kılıç, “FETÖ üyeliği” suçlamasından 6 yıl 3 ay, İdil Eser, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran da “üye olmamakla birlikte FETÖ, PKK/KCK, DHKP/C gibi örgütlere yardım” suçlamasından 2 yıl 1’er ay hapis cezasına mahkûm edildiler. Nalan Erkem, İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Veli Acu, Nejat Taştan ve Şeyhmus Özbekli ise beraat etti.

Casusluk suçlamasıyla ayrı dosyada yürütülen soruşturma da geçen yıl mayıs ayında takipsizlik ile sonuçlanmıştı. Böylece hem mahkeme hem de savcılık, “casusluk” yaftasını düşürmüş oldu.

Böylece üç yıl aradan sonra dava dosyası kapanma yolunda bir aşama kaydetti ama bu arada casuslukla damgalanan insanların hayatı alt üst oldu. Uluslararası Af Örgütü başta olmak üzere sivil toplum örgütlerinin toplantı ve projelerine katılım hayli azaldı.

Büyükada ise sivil toplum örgütlerinin toplantıları için uygun bir yer olmaktan çıktı. Ne de olsa cesaret istiyor artık orada toplanmak, kongre, atölye çalışması vb yapmak.

Akşam bu kez övünemedi

Büyük manşetlerle duyurulan “casusluk” yakıştırmaları boş çıkınca medya ne yaptı dersiniz? Öncelikle “Büyükada’daki casusluk toplantısı” başlıkları “Büyükada davası”na çevrildi hemen. Günlerce manşetten “casus toplantısı” haberleri yayımlayan, “Türkiye ihanet toplantısını Akşam’dan öğrendi” diye övünen Akşam gazetesi, mahkemenin kararını ilk sayfadan görmedi. Araya araya buldum, 15. sayfada kibrit kutusu kadar bir yere saklanmış haberin başlığı “Büyükada davasında 4 kişiye hapis cezası”ydı. “Casusluk”tan falan da bahsedilmiyordu.

Hürriyet, Yeni Şafak, Sabah gazetelerinde de mahkeme kararı “Büyükada davasında karar” başlıklarıyla yazılırken sadece Türkiye gazetesi çizgisinde ısrar ediyordu: “Sır toplantının sanıklarına ceza yağdı”. Mahkeme bile toplantının “sır” olmadığını kabul etmişken Türkiye gazetesinin hâlâ böyle bir başlık atabilmesini gazetecilik saikleriyle açıklamak mümkün değil.

Çünkü bir gazeteci, öncelikle kimseyi yaftalamaz, hiç kimseyi peşinen suçlu gibi göstermez. Yargı sürecinde taraf olmaz, adil ve dengeli davranır.

Operasyonun ortağı medya

İnsan hakları savunucularının toplantısıyla ilgili haberler ise bütün gazetecilik ilkelerinin ayaklar altına alındığı haberler. Bırakın yaftalamayı, önyargılı davranmayı, polisin operasyonuyla ilgili haberlerin tümü senaryo kokulu propaganda metinleri. Gazeteciliğin G’si bile uygulanmamış, polis kaynaklarından alınıp, bazı siyasi odaklarla birlikte pişirilip servis edilmiş işler. Ne bir karşı tarafa sorma ne bir adil ve dengeli davranma kaygısı.

Öyle olmasaydı, başta Akşam, Türkiye, Star, Güneş, Takvim gazeteleri ile bu tür “haber”leri yayımlayan internet siteleri ve televizyonlar, iddianamede casusluk suçlaması olmadığının belli olduğu anda haberlerini düzeltirlerdi. Onu da geçelim, şimdi mahkemenin kararından sonra bir düzeltme yayımlar ya da özür dilerlerdi.

“Büyükada’da casus operasyonu” haberlerini düzeltme gereği duymadılar; sanki baştan beri doğruları yazmış gibi devam ettiler yollarına. Böyle bir faaliyet, gazetecilik olamaz.

Anlaşılan polis operasyonunu haber yapmak yerine asıl operasyonu onlar yaptılar. İnsan hakları savunucusu sivil toplum örgütleri üzerinde baskı kurulmasına aracılık ettiler. En önemlisi de bile isteye kandırmış oldular okurlarını.

Faruk BİLDİRİCİ / 6 TEMMUZ 2020