CAHİT ARAL: SORUMLUSU BEN DEĞİLİM AMA KAZIM KOYUNCU'NUN ÖLÜMÜNE ÜZÜLDÜM

...

Karadenizli sanatçı Kazım Koyuncu’nun 33 yaşında kanserden yaşamını yitirmesi 1986’da meydana gelen Çernobil ve dolayısıyla dönemin bakanlarından Cahit Aral’ı yeniden gündeme getirdi.

Aradan 19 yıl geçmesine rağmen hâlâ hafızalardan silinmeyen Çernobil’in Karadeniz’de kanser vakalarının artmasına neden olduğu iddiaları geçen hafta TBMM’de de gündeme geldi; TAEK Başkanı Okay Çakıroğlu, "Çernobil kazası sonrası Türkiye’de kimsenin vücudunda radyoaktif kalıntıya ya da genetik bozulmaya rastlanmadı" deyince yeniden tartışmalara neden oldu. Biz de o günlerde yaşananları uzun süredir suskun olan Aral’a sorduk.

ÇAYDAN HİÇ VAZGEÇMEDİM    

Çernobil denince o günlerde çekilen ve çay bardağını elinde tuttuğu fotoğrafı akla gelen Cahit Aral hálá çay tutkunu.

Arada kahve de içerken Çernobil felaketinden sonra özellikle kamuya açık alanlarda çaydan başka bir şey içemez hale gelmiş.  Çayda radyasyon olmadığını kanıtlamak için giriştiği bu faaliyet halen tüm hızıyla sürüyor! Aral, günde 15-20 bardak çay içmeden edemiyor. Hakkındaki suçlamaları hatırlatınca da yine ‘çay’ gerekçesine dayanarak yanıt veriyor:     

‘Çay içmekten hiç vazgeçmedim. 19 yıldır her gün yaklaşık 20 bardak çay içiyorum. Sağlığım da son derece yerinde. Çünkü 20 yılda içtiğim çaylardan aldığım radyasyon aslında bir kez uçakla Amerika’ya gidip geldiğimizde aldığımız radyasyona eşit.’ 78 yaşında bir insan olarak bunca çay içmesine rağmen sağlığının yerinde olmasını başlı başına yeterli bir kanıt olarak görüyor Aral.   

O BASIN TOPLANTISI     

Nükleer felaketin piyasada satılan çayı etkilemediğini kanıtlamak için düzenlediği basın toplantısını daha dünmüş gibi hatırlıyor:     “Basın toplantısı öncesinde basın mensuplarını gönderip piyasadan çeşitli çaylar aldırdım. Önce radyasyon ölçüm cihazı ile onları ölçtük, hiçbirinde radyasyon yoktu. Çaylarda radyasyon olmadığını, televizyonda daha fazla radyasyon olduğunu ölçerek gösterdim. Televizyona yaklaştıkça sinyal sesinin arttığını uzaklaştıkça azaldığını hep beraber tespit ettik.

Bu sırada bir gazeteci çay içip içmediğimi sordu. Ben de içtiğimi ve herkesin içebileceğini söyledim. İşte bütün mesele buradan çıktı.   Hatta basın toplantısı sonrasında Düzen Laboratuvarı’nın sahibi Prof. Dr. Yahya Laleli aradı. O da piyasadan çay almış, röntgen filmi üzerine döküp tab ettirmiş. Bakmış hiçbir nokta yok. Radyasyon olsaydı çayın olduğu yer beyaz çıkardı. Tertemiz çıkmış. Onu söyledi. Herkes endişe edip kendine göre kontrol ediyor tabii ki.’       

Çernobil kazası sonrasında Radyasyon Güvenlik Komitesi Başkanı olarak elinden geleni yaptığına inanıyor Aral. 19 yıl aradan sonra hálá suçlanmasına da Meclis’te üç kez araştırma önergesi verildiğini hatırlatarak yanıt veriyor. Meclis’te üç kez ‘aklandığı’nı anlatıyor gururla:

 ‘Önce bakanlığım sırasında muhalefet fındık konusunda meclis soruşturması önergesi verdi. Ben yaptıklarımızı anlattım. O önerge öyle kapandı. Ben 21 Aralık 1987’de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan ayrıldım. Beş yıl kadar sonra gazetelerde Karadeniz’de kanser vakalarının arttığına dair haberler çıktı.    

RP de muhalefetteydi, hakkımda önerge verilmişti. Meclis Başkanı Cindoruk beni davet etti. 27 dakika konuşmuşum kürsüde. Görüşmeler sırasında Abdullah Gül yanıma gelerek, ‘Bizim arkadaşlar dışarı çıkacaklar, aleyhte oy kullanmayacağız’ dedi. Nitekim soruşturma açılması isteği reddedildi. Yine de araştırma komisyonu kuruldu. Oraya da 13 klasör belge gönderdim.

İNÖNÜ İLE KONUŞTUK

Erdal İnönü ile daha sonra uçakta karşılaştım. Bilim adamı olarak bana destek vermediğini hatırlattım. Bana ‘Yahu hiç ben senin aleyhine konuştum mu? Kalkıp da seni methedecek değildim ya. Aleyhine konuşmamam sana destektir’ dedi. Ona da bir şey diyemedim.’      Şimdi geriye bakınca Aral’ın en çok sevindiği noktalardan biri, Radyasyon Güvenlik Komitesi’nin bütün belgelerinin sonradan kendisine gönderilmiş olması. Çünkü iddialar her gündeme geldiğinde bu belgelere dayanarak savunmalar yapıyor. ‘Allahtan ki komite feshedilince bütün evrakı bana gönderdiler’ diyor.

Aral, dönemin faaliyetleri hálá tartışılan TAEK Başkanı Prof. Dr. A. Yüksel Özemre’ye ‘şükran borçlu olduğunu’ söylemeden geçemiyor: ‘Sayın Özemre, fevkalade ciddiyetle görev yapmıştır. Bütün TAEK personeline şükran borçluyum. Onlar hata yapsaydı o benim hatam olacaktı.’    Aral, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yürüttüğü deprem tahmin projesinin süper vizörü olarak bilgi ve deneyimlerini kullanmaya devam ediyor...

İMHA ETTİĞİMİZ ÇAYLARIN BUGÜNKÜ DEĞERİ 585 TRİLYON     

O yıl piyasaya sunduğumuz çay bir önceki senenin çaylarıydı. Radyasyon yoktu. Ama yeni mahsul 58 bin 500 ton çay radyasyonluydu, piyasaya vermemem gerekiyordu. Felaket! İmha da edemiyorum. TAEK’ten arkadaşlar depolanması gerektiğini söylediler. Tam 44 depoya 58 bin 500 ton çay stok edildi. Tel örgülerle çevrildi, tahta bantlar kondu. Oraya girişler yasaklandı. İmhasına karar verdiğimiz 58 bin 500 ton çayın bugünkü piyasa değeri 585 trilyon Türk lirasıdır. Buna karar veren heyet gerekseydi hepsinin imhasına karar verirdi.   

  KOYUNCU’NUN ÖLÜMÜNE ÜZÜLDÜM    

Cahit Aral, Kazım Koyuncu’nun geçen yıl Trabzon Kanser Hastaları ve yakınları Dayanışma Derneği yöneticileriyle birlikte yaptığı suç duyurusunu soran bir gazeteciye ‘Ben Meclis’e karşı sorumluyum’ yanıtı verdi. ‘Sorumlusu ben değilim ama böylesine değerli bir sanatçının ölümünden fevkalade üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum.’

Faruk BİLDİRİCİ / 3 Temmuz 2005