BÜYÜK ORDU GÜÇLÜ ORDUDUR EFSANESİ ÇÖKTÜ

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 125

BÜYÜK ORDU GÜÇLÜ ORDUDUR EFSANESİ ÇÖKTÜ

Savaştan herkes kendine göre bir ders çıkardı. Karşı olanlar da olmayanlar da bir şeyler öğrendi bu savaştan.

Savaşla doğrudan ilgili olmasa da her meslekten, her sektörden insan kendi yaşam birikiminin gözlüğüyle izlediği savaştan dünyaya bakışına yeni pencereler açarak çıktı.

Meslekleri savaşmak olan askerler de Irak savaşını "profesyonel" gözle izlediler. Onlar da kendilerine göre bir "yapılması gerekenler listesi" çıkardılar olan bitenden.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Irak savaşından çıkardığı dersin içeriğiyle ilgili ilk ipucu, TBMM Milli Savunma Komisyonu üyesi milletvekillerinin 11 Nisan’da yaptığı Genelkurmay ziyaretinde ortaya çıktı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Amerikan ordusunun 21 günde kazandığı zaferi değerlendirirken, "Savaşta helikopter ve tanklar öne çıktı" saptamasını yaptı. Ardından gelen cümle daha da önemliydi:

- Savaşta asker sayısı bakımından sayısal çoğunluğun kifayet etmediği, teknik üstünlüğün zorunlu olduğu görüldü. (*)

Amerika ve İngiltere’nin savaş alanına sürdüğü toplam asker sayısı 200 bin kadardı. Irak ordusunun asker mevcudu ise Cumhuriyet Muhafızları ve Fedailer gibi özel güçlerle birlikte 500 bine yaklaşıyordu. Savaş alanındaki Irak askeri sayısı, koalisyon güçlerinin asker sayısından kat be kat fazlaydı.

Ama ne oldu? 500 bin Irak askeri, 200 bin kadar koalisyon askeri karşısında 21 gün bile tutunamadı. Amerikan ve İngiliz ordusu, yüksek teknolojisi sayesinde Irak ordusunu ezdi geçti.

Amerikan ordusunun en büyük üstünlüğü hava gücüydü. Amerikalılar, mümkün olduğunca yüz yüze çarpışmaktan kaçındılar. Hatta bir Irak askeri savaş sonrasında, televizyonda konuşurken tam da bu durumdan yakınıyordu:

- Amerikan askeri korkak, hiç karşımıza çıkmadılar.

Korkaklık suçlamasını hemen bir kenara bırakmak gerek. Savaşlar, "korkaklık-kahramanlık" ekseninden uzaklaşalı epey bir zaman oldu. Artık savaşmanın mertlikle, yiğitlikle hiçbir ilgisi yok.

Fakat Irak askerinin sözlerinde gerçeklik yapı epeyce yüksek. Amerikalılar, önce uçaklarıyla, helikopterleriyle, füzeleriyle hatta uydularıyla vurdular; önlerini iyice "temizlediklerine" emin olmadan ilerlemediler.

Karada sipere yatmış bekleyen Irak askerleri, ne kadar cesur, ne kadar imanla dolu olurlarsa olsunlar hiçbir varlık gösteremediler. Havadan yağan onca füzeye, onca bombaya karşı bir şey yapamazlardı da.

Oysa Irak savaşı öncesinde "askeri uzmanlar" tayin edici gücün kara kuvvetleri olacağını söylüyorlardı. Öyle olmadı, savaşın sonucunu "hava gücü" belirledi.

Aslında bu savaş Irak ile birlikte "Büyük ordu güçlü ordudur" efsanesini de çökertti. Asker sayısı ile güç arasında bir bağ olmadığı iyice açığa çıktı.

Orgeneral Özkök de "savaşta asker sayısı bakımından sayısal çoğunluğun kifayet etmediği"ni vurgularken bu gerçeği gördüğünü ifade ediyor. Umarım bu sözler, sadece modernizasyon gerekliliğini değil, köklü bir mantalite değişikliğinin ilk sinyalidir.

Çünkü Orgeneral Özkök’ün başında bulunduğu Türk Silahlı Kuvvetleri, "Büyük ordu güçlü ordudur" konseptine uygun biçimde organize olmuş büyük bir ordu. Türkiye, asker sayısı açısından dünyanın sayılı ordularından birine sahip. Kara Kuvvetleri’nde 471 bin, Hava Kuvvetleri’nde 57 bin, Deniz Kuvvetleri’nde 59 bin olmak üzere yaklaşık 600 bin asker bulunuyor. Bu sayı, jandarmanın da eklenmesi halinde 700 bin gibi müthiş bir rakama ulaşıyor.

Bu kadar büyük bir ordunun maliyeti de hayli yüksek. 2003 bütçesinde savunmaya ayrılan ödenek, 10 katrilyon 209 trilyon 250 milyar lira. Üstelik örtülü ödenekten yapılan harcamalar da bunun dışında.

Madem bu denli büyük bir ordu barındırmanın sonuca tesiri yok ve savaşlar teknoloji ile ve özellikle de hava gücü ile kazanılıyor. O halde hızla asker sayısını azaltmak, orduyu küçültmek gerekmez mi?

Amaç savaşı kazanmaksa büyük orduya gerek yok; barışı kazanmaksa zaten barış ordularla kazanılmaz. Orduyu küçülterek hiç olmazsa ekonomik krizin aşılmasında önemli bir adım atılmış olur...

(*) Musul ve Kerkük’ün yapısı bozulmayacak, Şaban Sevinç, 12 Nisan 2003, Hürriyet.

Faruk Bildirici / Tempo / 24-30 Nisan 2003