BİRGÜL AYMAN GÜLER

...

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, CHP’nin yeni sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı. Siyasete ilk kez Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın genel başkan olduğu Bağımsız Cumhuriyet Partisi saflarında girmiş, Cumhuriyet Mitinginde kürsüye çıkmıştı. Güler, kamu yönetiminde “Mülkiye ekolü”nün temsilcisi…

KEMALİST ORDU: TSK BUGÜN ÜZÜCÜ BİR NOKTADA

“Kemalist ordu konuşacak” demiştim. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri bugün üzücü bir noktada. Ordu yönetimi bakımından Cumhuriyet değerleri, Kemalist değerler önemlidir diyenler içeri atıldı. Kemalist ordu ruhunu konuşacak olanlar cezalandırıldı. Geri kalan ordu kendine güveni sarsılmış, hedeflerini kaybetmiş, karargâhı dinlendiği halde hiçbir şey söyleyemeyen bir ordu. Bir şey yapsın, gelsin dövsün demiyorum ama düşünsenize karargâh dinlenmiş yani! Sarsak bir yapıya dönüştürüldü. Üniversitede de sarsak hale düşerse kötüdür, yargı da düşerse kötüdür. Ne yazık ki bugün ordunun kendine güveni ve insanların orduya güveni çok sarsıldı. Ordunun politikaya, devlet yönetimine karışmasında elbette bir yanlış vardı. Olmaz olur mu? Bu söylediklerim onu doğrulamak anlamına gelmiyor. Bu bir üniversitenin, batı üniversitesi ne yapmış onu taklit edeyim demesi gibi. Bu sarsak kurum işte. Kendi değerini yitirmiş, hiçbir şey üretemeyen bir kurum. Yargı da kendi doğruları sürekli didiklendiği için sarsak hale gelmiş. Ama bunların faturası çok yüksek. Süheyl (Batum) Hoca, yansıtıldığı gibi bir espri ile söylemedi o “Kâğıttan kaplan” laflarını.

GÖZALTINDA KALDIM: KARDEŞİMİN ÖLÜMÜ DOSYASI HÂLÂ AÇIK

Bütün hedefim Siyasal’dı. Puanım Marmara Üniversitesi İİBF’yi tuttu. Oranın siyaset ve idare bölümünden mezunum. Hep siyasalları ve hukukları yazmıştım. Siyasete hep yakın hissediyordum kendimi. Sosyalist gençlik hareketlerinin içindeydim. İGD’liydim. Siyaseti 14 yaşında tanıdım, orta ikideydim. Duvarlara yazı yazmayı İstanbul’da yaptım. Gece grup halinde çıkardık. Altıncı kardeşimizi kaybettik. 79 yılındaydı. O da siyasal mücadelenin içindeydi. Öldürüldü ama bir çatışmada veya benzerinde değil. Bulduk biz onu. O dosya hâlâ açık. Bizim karıştırmamızı bekliyor aslında. 27 yaşındaydı. İntihar dendi ama biz hep siyasi cinayet olarak düşündük. Ama ne yazık ki kanıtlayamadık. Bunu bari kurtaralım diye beni apar topar kaçırdılar desem yeridir. Oraya dil okuluna gittim tabii, orada geçen süreyi öyle değerlendirdim. 12 Eylül ilan edildiği vakit İngiltere’deydim. 1.5 yıl sonra döndüm. 5 Ağustos 1981’de Bergama’daki evimizi sardılar. Bizi yedi kişi topladılar. İzmir birinci şubede tuttular, sonra Narlıdere’de 15 gün kaldık. Fiziki işkence görmedim. O kadar ağır işkence görenler oldu ki, ben genellikle söylemem bile gözaltına alındığımı. 20 yaşındaydım o zaman. Oğuzhan Müftüoğlu’nun, “12 Eylül’ün mağdurları değil muhataplarıyız. Biz mücadelenin içindeydik” sözüne katılıyorum. O sözü tarihsel önemde ve geniş bir analiz var arkasında. Ben de kendimi muhataplarından sayıyorum.

KEMALİSTİM: LİSEDEKİ GÖRÜŞLERİMDEN MİLİM SAPMADIM

Biz liseli öğrenciler olarak Bergama Lisesi dergisi çıkarıyorduk. Arkadaşlarım şimdi bulmuş göndermişler. Oradaki iki yazımı tarayıp koymuşlar Facebook’a. O zamanki düşündüğüm ile bugün düşündüğüm aynı aslında. Ben her şeyden önce Kemalistim. Şöyle söyleyeyim; Kemalizm ülkemin tarihsel şartlarının ürettiği bir ideolojidir. Sosyalizm, Avrupa ve dünya şartlarının ürettiği ideolojidir. 70’li yıllarda “Sen nesin?” diye sorsanız, “Dünya ve Avrupa geneli perspektifinden sosyalistim; Türkiye perspektifinde Kemalistim diye tanımlardım kendimi. O dergideki yazılarımı görünce “Aferin” dedim kendime. Milim sapmamışım. Bugün aynı biçimde kendimi evrensel tanımla sol, Türkiye’nin tarihsel özgün tanımıyla Kemalist diye tanımlıyorum. CHP olduğumu düşünüyorum. CHP hiç şüphesiz devrimci bir parti.

CUMHURİYET MİTİNGİ: DARBECİ DEĞİL DEVRİMCİYİZ

Cumhuriyet mitingleri doğru mitinglerdi. Hedefine ulaştı. O mitinglerin hedefi sandık değildi, o mitingleri düzenleyenler de oraya katılımcı olarak bayrağını alıp gelen de sandığı düşünmüyordu. Türkiye için tercihim var diyordu ve tercihini yüksek sesle dile getiriyordu. Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı gündemdeydi o zaman. Tandoğan miting hazırlıkları başlamıştı on gün öncesinden “Darbeciler toplanıyor” suçlamaları vardı. Biz orada bir milyona yakın insan toplandık, yine “Darbeciler toplandı” dediler. Sonra baktılar bunlarda da pek darbeci kılığı yok. Oradaki konuşmamda dedim ki, “Nereden çıktı darbecilik? Biz darbeci değil devrimciyiz.” Darbecilikle devrimciliği karıştırıyorlardı

AKADEMİSYENLİK: İÇİŞLERİ’NDE UZMANLIK YAPTIM

Boğaziçi Üniversitesinde başladım mastere. Ve ilginçtir o yıl babamın vefatıyla mali bakımdan beni finanse edemez hale geldiler. Öyle olunca abim Ankara’daydı, Ben de Ankara’da nerede devam edebilirim diye bir araştırma yaptım, SBF transferi kabul etti. Ben transferle geldim Ankara’ya 1984’te. Doktora yaparken İçişleri Bakanlığı’nda araştırma planlama koordinasyon uzmanı olarak bir yıl kadar çalıştım. Çok şey öğrendim orada. Benim gençlik yıllarımda devlet hele İçişleri Bakanlığı korkunçtu. Çünkü emniyet, jandarma vs orada. Zaten büyük bir endişe ve merakla kadroya alınma haberini beklemiştik o zaman. O vakit büyük bir sevgiyle anıyorum onu daha sonra dostum ve abim oldu, Tayfur Özşen’miş meğer o ekibin ve sınav komitesinin başı. Gerçek bir Kemalistti. Onun için Marksist diye fişleme yapmıştı. Orada güzel bir ekip vardı. Onları tanımak, devletin somutluğunu görmek ilginçti. Böylece devlet örgütlenmesinden ürkmekten hızla uzaklaştım. Bir mekanizmadır, onu öğrendim. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Ama mekanizma insanların iradesine teslim olup gidiyor. Bakanlıkta doktora için izin vermeyince istifa ettim. O vakit TODAİE sınav açtı. İstediğim şeydi zaten akademisyenlik. TODAİE’de 86’dan 2002’ye kadar öğretim üyeliği yaptım. Siyasal’da 96’dan beri dışarıdan ders veriyordum; 2002’de kadrolu olarak geçtim.

HİTABET: MÜLKİYE’NİN KARİZMATİK HOCASI

Ekşi Sözlük’te, “Mülkiye’nin en karizmatik ve hitabet gücü yüksek hocası” diye yazmışlar. Orada iki üç kişi yazmış onu duymak tabii benim çok hoşuma gidiyor, sağ olsunlar. Çocuklarla derste canımız sıkılmaz. Hitabet konusunda profesyonel bir deneyiyim yok. O konuda bir eğitim falan da almadım. İlkokulda falan münazaraya çıkarılanlardandım. Gençliğimde de kalabalığa konuştum. “Kamu yönetiminde Mülkiye ekolünün temsilcisi” de diyorlar. Öyleyim. Bundan gurur duyuyorum. Mülkiye akıl demek, tarih demek, tartışma, kararlılık, inanç demek. Mülkiye’de hep bunlar var. Bunların temsilcisiyim. Devlette Mülkiye’nin etkisi azaldı. Onun başlangıcı Turgut Özal’dır, 89’dur. Etki şöyle doğardı, Mülkiye mezunu olan kaymakam olur. 89’da bütün hukuk ve İİBF mezunları kaymakam olabilir dendi bir anda bu etki çözüldü.

YENİ SAĞ: AKP 12 EYLÜL’ÜN DEVAMI

Yeni Sağ ve devletin değişimi kitabını 1996’da yazmıştım. 12 Eylül, Kenan Evren, askeri hükümet, Turgut Özal, o zaman yoktu ama ANAP iktidarının devamcısı olarak beliren AKP. Yeni sağ çizgi dediğim o. AKP, 12 Eylül’ün devamı. Kanıtlarını da söyleyebilirim hemen Kuran’dan ayetler okuyan, peygamberden hadisten insanlara mitinglerde bunları okuyarak yön veren İlk devlet adamı üstelik üniformalı kişi Kenan Evren’di. Şimdi AKP her türlü dinsel söylemi kürsüde kullanıyor. Şimdi yürütülen iktisat politikalarının başlangıcı 24 Ocak’tır. 24 Ocak 1980 kararları hayata geçsin diye 12 Eylül darbesi yaşandı. O kararların mantıki uzantıları bugün AKP tarafından devam ettiriliyor. Devlet başkanlığı sistemi ve hazırlanan anayasada güçlü cumhurbaşkanlığı 12 Eylül’de anayasaya konuldu. Bugün AKP başkanlık sistemini kurmak için uğraşıyor. Yeni sağ çizgi bu işte. Özelleştirme politikası devletin dönüşümünün temel özelliği. İkincisi de özelleştirmeden sonra ne kalıyorsa devlet adına onu şirkete döndürmek. Böyle bir iktisadi modelde sosyal devlet yaşamaz. Çünkü sosyal devlet yalnızca sosyal yardım devleti değildir. Yardımlar pansumandır ve yoksullukla mücadele pansumanları da değil yoksulluğu yönetme pansumanlarıdır.

GOBBELS TARZI: TÜRBAN TAKMAYANIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ TARTIŞMA NOKTASINDAYIZ

AKP’nin propagandası Gobbels tarzı. Öncelikle Meclis eliyle gelip meclisi by pass eder faşizm. Bakın biz yeni parlamentoyuz. Eski parlamentodan aldıkları yetkiyle bütün devlet yapısını KHK’lerle değiştiriyorlar. Hiç kimse ile hiçbir şeyi tartışmaya yanaşmama gibi yıkılışı başlatan bir özgüven var aslında. İkincisi günlük yaşam üzerine oynar faşizm. Belki İstanbul’da. Ankara’da yaşayanlar bunu net görmüyor olabilir ama beni Anadolu’dan duyacak olanlar hak verecekler. İnsanları evlere kapatıyor izole yalıtıyor. 2002’de istihdam edilen kadın oranı yüzde 40. 2010 yılında yani AKP iktidarının sonunda bu oran yüzde 22. Kadını evlere kapatmaya başlıyorsun, üç çocuk doğur, eve kapan. Etrafa bakın sohbet evlerde yapılıyor mescitte ya da camide değil. İnsanlar birbirinden koparılıyor, diktatörlüğün özelliği bu. Anadolu’da günlük yaşam muhafazakârlaşıyor. Türkiye, türban takanların özgürlüğünü konuşmaktan, türban takmayanların mini etek giyenlerin özgürlüğün tartışma noktasına geldi. Şortla otobüse binen voleybolcu kız dayak yedi. Üstelik İstanbul’da. Daha ne? Seçimde bu kadar oy aldılar ama doğanın en güçlü göründüğünüz anların en zayıf anlarınız olduğunu bize öğreten çok örneği var. O nedenle yüzde 50 geleceğe dönük olarak umutsuzluk değil umut kaynağıdır. Referandumdan sonra da umutlanmıştım. Çünkü çok ciddi olarak getirdiğin modeli istemiyorum demişti halk. Bu seçimden bu kadar güçlü çıkmalarını da beklemiyordum. Yalnız seçim alanlarında çok net olarak iktisadi zoru gördüm. Gözlerinin arkasında korkuyu gördüm. Bütün çiftçiler kredi almıştı. O kadar dezavantajla bağlandık ki bir değişiklik olursa ne yaparız diye düşünüyorlardı.

MÜMTAZ SOYSAL: BCP’DE DÜŞÜNCE ODAĞI OLMAYI BAŞARDIK

Ben akademisyenliği yaşamı dönüştürme mesleği olarak gördüm. Hiç odasında oturan, kitaptan bulduğunu aklının estetiğinde haz eden bir akademisyen olmadım. Kitaptan bulduğunu, yaşamdan gördüğünü aklının süzgecinden geçirdikten sonra yanlış şöyle düzelir diyen tiplerden oldum. O yüzden akademisyenliğim de siyasal ve sosyal yaşamın içinde geçti. 2002 yılında biliyorsunuz Kemal Derviş rüzgârı vardı. Kemal Derviş bence Türkiye’nin sol düşüncesi için büyük bir yanlıştı. Doğrudan Dünya Bankası perspektifinin egemen olduğu bir atmosfere dönmüştü ortam. Hocam Mümtaz Soysal ile zaten 1995’ten beri KİGEM’de (Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Vakfı) beraber çalışıyorduk. Vakıf ve dernek üzerinden olmuyor, siyasal örgütlenme üzerinden yanlışları söylemek gerek fikri baskın gelmişti. O vakit BCP gibi bir çalışmaya girmiştik. Her partinin amacı seçime girmek ve orada başarı göstermek. Bu açıdan BCP başarılı olamadı ama yanlışı gösteren bir düşünce odağı olmayı başardık. Üniversitedeki görevler nedeniyle BCP’den ayrıldım 2008 yılında. Ana bilim dalı başkanlığını üstlenmek gibi bir zorunluluk doğmuştu.

SÖZCÜLÜK: KONUŞURKEN YUVARLAMAYI SEVMEM

Kamu yönetimi temel kanunu ve başka bir dizi kanun vardı 2003’te. CHP’ye akademisyen olarak uzmanlık alanım itibarıyla destek verdim. O tarihten itibaren CHP ile yakın çalıştım. CHP’ye girişim Kılıçdaroğlu ile beraber tabii. Kılıçdaroğlu ile birkaç toplantıda birlikte konuşmuştuk. Tanışıklığımız o düzeyde. CHP’ye davet, MYK’daki arkadaşların önerisi, Kılıçdaroğlu’nun desteğiyle oldu. Seçim sonrasında yeni bir ekiple yürüme kararında başarısız diye nitelendirilen çalışmaların da etkisi var bence. Bir kan değişimi ile yürümek uygundu. Genel Başkan bu anlamda doğru bir şey yaptı. Sözcülüğü ise hiç beklemiyordum. Benim için tamamen sürprizdi. Basın sözcülüğü zor bir görev kuşkusuz. Akademisyen olarak kendi aklımın sözünü söylerim, burada partinin aklının sözünü söylemekle yükümlüyüm. Kuşkusuz benim açıkladıklarım MYK’daki konuşmalar ve genel başkan ile kararlaştırılanlar. Orada üslup benim rengim olacak ister istemez. Ben konuşurken yuvarlamayı sevmem.

KELİLE VE DİMNE: ELEKTRONİK POSTA ADRESLERİM HEP KELİLE

Ben yaşlı anne baba çocuğuyum. Rahmet olsun babam 1910 doğumluydu. Ben doğduğumda 50 yaşındaymış. Üç oğlan dört kız, yedi kardeşin en küçüğü benim. Boşnak benim annem babam. Babam 23’teki mübadelede buraya geldiğinde 13 yaşındaymış. Göçmenler biliyorsunuz kalabalık yaşarlar. Çok anneli, çok babalı gibi el bebek gül bebek büyüttüler beni. Şahane bir olaydı. Babam esnaftı, annem ev kadını. Bergama İlçe Halk Kütüphanesi’nde okuyarak beslendim ben. Yarım gün sinemaya giderdik, sinemadan önce ya da sonra kütüphaneye uğramak büyük bir şeydi. Ama herhalde annemin etkisidir, masal dinlemeyi severdim ben. En sonunda bir yerden bir kitap bulup okudu. Tabii kamu yönetim bilimi hocası olduğum zaman ayırtına vardım, o kitap Kelile Dimne. Sanskritçe yazılmış, milattan önce üçüncü yüzyılda. Ve dünyanın ilk siyaset ahlakı kitabı. “Aaa bu Kelile ve Dinme! Çocukluğumda annemin okuduğu kitap” dedim. Bütün e posta adreslerim Kelile’dir benim.

KADINLAR: KADIN HAREKETİNİN SİYASAL ÖNDERİ YOK

Milletvekilinin kişisel hedefi olur mu? Milletvekilinin kariyer hedefi olmaz ki. Ulusun temsilciliği bence son noktadır. Parlamentonun sunduğu tüm çalışma ortamları ve olanaklarında en iyisini yapmak için çaba harcayacağım. CHP Kadın Kollarında, yalnızca partinin kadın örgütlenmesini sağlamaya dönük çalışmayacağız. Aynı zamanda Türkiye’de kadın hareketinin siyasal önderliğini üstlenmeyi hedefliyoruz. Türkiye’de kadın hareketinin siyasal önderi yok. Muazzam sosyal kadın örgütlenmeleri var. Ama siyasal önderi bakımından kanımca bir boşluk var. O boşluğu dolduracağız. Kılıçdaroğlu’nun beni 2014 seçimlerinde İzmir Büyükşehir belediye başkan adayı göstereceği senaryosunu Yeni Asır yazdı. Yazan arkadaş kendi kendine kurmuş. Benim açımdan böyle bir hedef yok. Dikkate alınacak bir yazı değil bence.

GÜNEYDOĞU: AKTÜTÜN KARAKOLUNDA ETKİLENDİM

Kemal Bey ile Aktütün karakoluna gittik. Hem erlerde hem de yönetici subaylarda yaptıkları işe inanç ve güven gördüm. Yaptıkları işin doğru ve yerindeliğine ülkenin özellikle batı yöresinden hak verenlerin sayısı azalıyor mu endişesi vardı. Bu mücadele neden basının ilgisini çekmiyor? İyi yaptığımızı basın niye yazmıyor? Neden televizyonda sürekli hata, sürekli yanlış üzerine niye konuşuyorlar? Ama biz iyiyiz, görevimizi yapıyoruz. Bundan üzüntülüler. İnsanların ilgisizliklerinin basının haber vermemesinden rahatsız olduklarını gördüm. Karakol ve kule sistemi yeni bir sistem. Çok disiplinli ve iyi yaşam şartları var. Kendilerine ve yaptıkları işe güvenlerinden de çok etkilendim.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 2 EKİM 2011

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.