BBG EVİNDE SAVAŞ İZLEMEK!

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 122

BBG EVİNDE SAVAŞ İZLEMEK!

Yaşamın sürprizleri, insan aklının ürettiği senaryoları bir kez daha galebe çaldı. En büyük senaristin yaşamın kendisi olduğu Irak’ta yeniden kanıtlandı.

Amerikan senaryoları, Irak gerçeğinin yanında oldukça soluk kaldı. Amerikan askerlerinin zaferleri üzerine destanlar yaratan Hollywood filmlerinin hiçbirinde asla görülemeyecek sahneler sergileniyor Irak topraklarında.

Malum, Araplar Hollywood filmlerinde hep "kötü adamlar" olarak gösterilir. Amerikalılar ile giriştikleri mücadelelerde ahlaksızca savaşır, hiçbir şeyi beceremez ve sonunda da yenilirler! Amerikalılar her defasında galip gelir, çünkü onlar "iyi"dir!

Senaryo bu kez tutmadı. Dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip Coniler’ini perişan etti "kötü" Araplar. "İyi" Amerikalılardan rol çaldılar.

Bir yandan "kurtarıcı" rolü oynayan Coniler’in, bir yandan da Ümmü Kasr limanına Amerikan bayrağı dikmesi aldatmacasına isyan ettiler. Diktatörü değil ülkelerini savunuyorlar. Bu kez haklıyı onlar temsil ediyorlar.

Senaryoların, yalın gerçek karşısında çuvalladığını ilk farkedenler yine Hollywood yıldızları oldu. Gerçek yüzlerine çarpar çarpmaz ayıldılar.

Oscar ödüllerinin dağıtıldığı geceden çok önce başlamıştı bazı yıldızların, yönetmenlerin itirazları. Ünlü oyuncu Woody Harrelson, senaryoların gerçekle uyuşmayacağını aylar öncesinden fark etmişti:

- Amerikan yalanlarından sıkılmış bir Amerikalıyım. Tek bir adamı yakalamak için bütün şehirleri bombalamanın mantığını kavrayamıyorum.

Oysa dünyayı kasıp kavuran "Amerikan rüyası"nın en önemli unsurlarından biri de kuşkusuz Amerikan filmleri. Harrelson’ın "Amerikan yalanlarından sıkılması"nda Bush’un izlediği politika kadar, Amerikan sinemasının bir ferdi olmasının da önemli bir etkisi olsa gerek. Senaryoların üzerine kurulduğu sahte dünyayı yakından tanıyor o yıldızlar.

Amerikan medyası ise Amerikan sineması ile aynı saflarda yer almadı. Aslında gerçekle ilk yüz yüze gelenler sinemacılar değil gazetecilerdir. Ama ne yazık ki algılama konusunda gazeteciler sinemacıların gerisinde kaldı. Amerikan medyasına "Amerikan yalanları" hâkim oldu.

Bu savaş öncesinde bir gazeteci olarak övünürdüm. "Dünyanın her köşesinde gazeteciler aynı dilden konuşur" derdim mesleğimi anlatırken. Hangi ulustan olurlarsa olsunlar gerçek gazetecileri birleştiren üç ortak değer olduğuna inanıyordum. İnsan, savaş karşıtlığı ve demokrasi yandaşlığı...

Yanılmışım, meğer bütün gazeteciler aynı dilden konuşmazmış. Türkiye’deki savaş yandaşı gazetecilere ve onların örnek aldığı Amerikan medyasına baktıkça farklı dillerde konuştuğumuzu görüyorum. Onların ellerindeki kameralar, fotoğraf makineleri, birer silaha dönüştü. Pentagon’un emrinde yalan bombardımanına tutuyorlar bütün dünyayı.

Onlara kalsa bu savaşı da Körfez savaşı sırasında olduğu gibi sanal bir oyun gibi sunacaklar! Ekranlarda havai fişekler gibi ışıltılı yollar çizen füzelerin ölüm olup insanların üzerine yağdığını da gizleyecekler!

Bereket ki bu kez El Cezire televizyonu var. Hem de Irak yönetimi Körfez savaşından ders almış, Amerikan medyasının dezenformasyonun karşısına aynı silahla, kameralarla karşı çıkmakta hiç de geri kalmıyor.

Bu sayede dünya, "BBG evi"ne döndü. Amerikan yalanlarının ömrü bir-iki saati geçmiyor. "Uçak kaybetmedik" mi dedi Pentagon? Hemen kameralar Dicle nehrine dönüyor, Iraklılar nehirde düşen uçağın pilotlarını ararken görülüyor. "Helikopter pilotları güvende" mi dedi Pentagon? Düşen helikopter ve ardından esir düşen pilotların görüntüleri geliyor Irak televizyonunun ekranlarına.

Hangi safta yer alırlarsa alsınlar, gazetecilerin gerçeğin ortaya çıkmasından memnun olmaları gerek. Ne yazık ki, kimi Amerikalı gazeteciler bundan üzüntü duyuyor.

Esir pilotların görüntülerinin yayınlanmasının ardından Pentagon’da basın toplantısı düzenlenmişti. Bir Amerikalı gazetecinin sorusunu duyunca kulaklarıma inanamadım:

- Irak televizyonunu vurmayı düşünüyor musunuz?

Düpedüz "Neden hâlâ Irak televizyonunu susturmadınız?" demek istiyordu! Pentagon da mesajı almış olsa gerek. Bir gün sonra füze yağdı Irak televizyonu binasına...

İşte maalesef, Türkiye’de televizyonların bir kısmının aynı ağızdan konuştuğu Amerikan medyasının durumu bu...

Faruk Bildirici / Tempo / 3-9 Nisan 2003