AYLA AKAT ATA

...

BELFAST’TAKİ DUVAR DİYARBAKIR’DAKİ POLİS LOJMANINI HATIRLATTI

BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, TBMM’de yeni kurulan Anayasa değişikliği Uzlaşma Komisyonu’nun tek kadın üyesi. Bir hukukçu olarak uzmanlık alanı da İnsan Hakları ve AİHM davaları. Ata, Öcalan’ın vekâletini alıp İmralı’ya gittiğinde üç aylık genç bir avukattı. Meclis’te ikinci dönemi.

90’LAR: KÜRTÇE ŞARKI SÖYLEYİNCE ÖĞRETMEN TOKAT ATTI

Çabuk yaşlanıyor insanlar bu coğrafyada. 90’lardan aklımda kalan, şehirde yaşanan takipler, gözaltılar, gözaltındaki kayıplar ve vurulan insanlar. Hani eski beyaz minibüsler olur yuvarlak, sivil polisler Diyarbakır’da onlarla gezerdi. O dizel araçların sesi hâlâ kulağımdadır. Bugün özgürce yaşayabildiğimiz birçok olguyu 90’larda farklı yaşıyorduk. Her Newroz’da şiddetle karşılaşırdık. Biliyorsunuz o Newrozlarda yaşanan şehadetler var. Ulusal bayramımızı her şeye rağmen kutlardık. Dayım ve halamın gomları (dağ evi) yakıldı, bir dayımızın torununun evi bombalandı. 16 yaşında bir yeğenimizi kaybettik. Namık Tarancı’nın vurulduğu yer, dayımın evinin önüydü. O zaman lisedeydim. Yağmurlu bir gündü. Kanı yerde görmenin korkunç etkisi olmuştu bende. Ama beni en çok etkileyen noktayı ilkokulda yaşadım. Boyu uzun bir şey olmaz, ezilmez diye beş yaşındayken okula aldılar beni. Abim öğretmendi, ablama öğretirken ben de okuma yazma öğrenmiştim. Şehirde oturduğumuz için Türkçeyi de biliyordum. O konuda şanslıyım. İlk hafta öğretmen herkese şarkı söyletiyordu. Biz Kürtçenin Zazaki lehçesini konuşuyoruz. Ben de o gün Zazaca, “Cirane” (Komşu) diye bir şarkı söyledim, tokat yedim. “Bir daha sınıfta kimse Türkçe dışında şarkı söylemeyecek” dedi öğretmenimiz. Bir yıl önce, 80’de de evimiz basılmış, polisler abim için eve gelmişti. Sonra annemle beraber Saraykapı’daki cezaevine gitmiştik. Abimi zincirlere vurulmuş gördüm.

HUKUK: GÖZALTINA ALINDIM İŞKENCE DE GÖRDÜM

Lise son sınıfta siyasetle aktif ilgilenmeye başlamıştım. Parti gençliği içerisinde yer aldım. Çok zor bir süreçti. Leyla hanımlar yeni seçiliyorlardı. İlk yaptığımız şey okumaktı. Toplu okumalarımız, tartışmalarımız olurdu. İlkokuldan başlayarak öğretmen sınıfta soru sorardı. Ben cevap verirdim herkesin yerine. O da derdi ki, “Ayla sen avukat mısın?” Akrabamız olan bir komşumuz vardı, onu cübbesini ütülerken seyrederdim. Tabii adalet arayışının da etkisi var. Başka meslek düşünmedim. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne 93’te girdim. İlk yıl üniversitede boykot vardı. O süreci parti ve gençlik çalışmalarında geçirdim. Üçüncü sınıftayken öğrenci faaliyetlerinden dolayı gözaltına alındım. Ancak yargılanmadım. Dört gün gözaltında kaldım. İşkence, kötü muamele görmüş biriyim. Zaten önemli günlerin hepsinde, 1 Mayıslarda, Nevrozlarda hep gözaltılar yaşadım. 96’da gözaltına alındığımda bir kayıp vakası vardı. Osman Beyi (Baydemir) üniversiteden tanıyordum. Beni çağırdı, dedi; “Hiç tanık oldun mu böyle 65-70 yaşlarında bir karı kocaya?” Ben gözüm kapalı olduğu için gözaltındayken kimseyi görememiştim. Osman Bey, “Bitirince istersen burada staj yapabilirsin” diye söyledi. 97’de fakülteyi bitirince Osman Beyle çalışmaya başladım. Direk insan hakları mücadelesi içinde yer aldım. İHD Şubesi kapalıydı ama açık gibi çalışıyorduk. Osman Bey, genel başkan yardımcısı sıfatıyla AİHM’de görülen dosyaları takip ediyor ve başvuru alıyordu. TOHAV ve Göç-Der’de üyeliğim var. Ama Kadın özgürlük mücadelesinin içinden gelen biriyim. Diyarbakır Kadın Platformu’nu kurduk 2000 yılında. Diyarbakır’ı bir hafta boyunca kadın şehri oldu; sinemasından tiyatrosuna, sergisine, gecesine kadar 8 Mart ’ı kutladık. Şimdi artık bölgede Dünya Kadın Günü etkinliklerini yapmakta zorlanmıyoruz.

EVLİLİK: OĞLUMUN ADI HAKİ KARER’DEN GELİYOR

2001’de evlendim. Eşim de toplumsal muhalefet içerisinde olan birisi. Öyle tanıştık zaten. Kesk’in avukatlığını yaptım. Ben iki kamu emekçisi sürgünle aynı evde yaşadım. Önce abim sürgün edildi Eğitim-Sen üyeliğinden. Sonra eşim Muhammet Ata sürgün edildi, o yöneticiydi. Sürgünden sonra istifa etti ve biz evlendik. Şimdi serbest çalışıyor, psikolojik danışman kendisi. Oğlumun ismi Heval Haki. Heval arkadaş demek. Haki ismini de 1977’de öldürülen Haki Karer’den aldık. Türkiye’de devrimci hareket içindeki birinin Kürtlerin yaşadığı sorunlara bu kadar duyarlı olması bizi etkiledi. Oğlum büyüdükten sonra Giresun’a gidip ailesini görmek isterim. Sanırım oğlum da çocukluğu kaybetti, çünkü sorduğu sorular ve söyledikleri yaşının çok üzerinde.

İMRALI’YA GİTTİM: ÖCALAN SİYASİ İRADEMDİR

93-97 arası, kişiliğimin oturduğu bir dönemdi. Siyasal tercihlerim de çok netti. Sayın Öcalan Türkiye’ye getirildiğinde sorunun çözümünde oynayacağı rolü ve katkıyı o dönem itibarıyla de biliyordum. Daha üç aylık avukattım. 98 Kasım’ında levha almıştım. Daha çok mutfakta savunmanın hazırlanması boyutuyla katkı sunduk, İmralı’daki görüşmelere de gittim. O görüşmelerde notlarımızı masada bırakıyorduk, kontrol ettikten sonra bize veriyorlardı. Vekaleti alma benim için bilinçli bir tercihti. “Sayın Öcalan siyasi irademdir” kampanyasında ben de imza verdim. 3 milyon 343 bin küsur imza toplanmıştı. İmzalar noter onayından geçtikten sonra kamuoyu ile paylaşıldı. Sayın Öcalan’ın pozisyonu görüşmeler açısından çok önemli. Bulunduğu koşullar ve PKK ile görüşmeler, devletin de onu o pozisyonda gördüğünü teyit ediyor. Silahlı Kürt muhalefetinin lideridir, PKK’nin lideridir. Kürt halkı olabilecek en demokratik yöntemle imza toplayarak kendisini siyasi irade kabul etmiştir.

POLİS ATTI: BACAĞIMDA GAZ BOMBASININ İZİ KALDI

Batman’da YSK protestoları sırasında akşama kadar çatışmalar vardı. Çok aşırı şiddet uygulandı o gün. Olayları engellemek için Bengi Bey ile birlikte bir açıklama yaptık. Var olan kitle dağıldı. Ama yaşı 8-10 arasında değişen çocuklar kalmıştı. Bir anda bir ateş yakıldı. İtfaiye aracı panzer geldi söndürüyorlar. Çocuklar panzeri görünce taş atmaya başladılar. Ben caddenin sağ tarafındaki çocukları toparladım sol tarafa doğru ilerledim, polisler kalkanlarına vuruyorlardı. Konuştum ve yürümeye başladım. Arkamı döner dönmez gaz bombaları atıldı. Biri bacağıma geldi. Urfa’da 2009 yılında şakağından gaz bombası giren bir arkadaş hemen yanımda yaşamını yitirmişti. Polis beni hedef gözeterek vurdu. Bacağım şimdi düzeldi ama izi kalacak. Doku ölümü yani kangrenin başladı yer hâlâ belirgin. Henüz bir soruşturma bile açılmadı. Ben vekilim ama ilin valisi, emniyet müdürü ne de bir bakan geçmiş olsun bile edemedi. Asıl sorun, bu tür tablolar karşısında siyasi iktidarın ortaya koyduğu tavrın halkımızda uyandırdığı hissiyattır. Nasıl barışacaksınız bu insanlarla?

KCK OPERASYONLARI: HERKES CEZAEVİ TEHDİDİ ALTINDA

Boykot kararımız bir yankı uyandırdı. Türkiye bunu tartıştı. 12 Haziran seçimlerinden sonra demokratik siyaset kanalları kapalı olduğu ve vekillerimiz yaptıkları açıklamalardan dolayı tutuklu olduğu için parlamentoya gelmedik. Amaç bir kamuoyu ve gündem yaratabilmekti. Bakın son KCK operasyonlarına. Kendini bu siyasetin içinde gören herkes yargı ile cezaevlerinde çürütme tehdidi altında. Ceza Kanunu, Terörle mücadele kanunu, CMK ve Toplantı Gösteri Yürüyüş yasasında değişiklik için anayasa değişikliğine gerek yok. Kaldı ki o maddelerin hiçbirini darbeciler çıkarmadı, bu yasalarda değişiklikleri AKP’nin kendisi yaptı. Cezaları bu kadar ağırlaştıran, suç ve ceza tanımını bu kadar içinden çıkılmaz hale getiren düzenlemelerin hepsi AKP’nin eseri. Örgüt üyesi olmayabilirsiniz ama örgütün talimatları doğrultusunda hareket ederseniz örgüt üyesi gibi cezalandırırsınız. Akşam Roj tv yi izledin, sabah Newroz’u kutlamaya gittin o zaman sen örgüt üyesisin, talimat aldın! Benim hakkımda da kadın platformu ve avukat olarak yaptığım çalışmalar ile insan hakları mücadelesinden dolayı çok sayıda dava açıldı. İmralı’ya yaptığım ziyaretlerden dolayı avukatlarla yargılandığımız bir dosya da var. Tabii vekil olduktan sonra yapılan her açıklama nedeniyle hazırlanan fezlekeler var üç dört klasör. Eğer demokratik siyasetin, düşünce özgürlüğünün önünde engel olan maddeleri kaldırmazlarsa hepimizi yargılayacaklar. Ama ben hiç umudumu kaybetmedim. Öyle bir profilim yoktur, yaşananlara rağmen.

YEMİN GÜNÜ: LEYLA ZANA İDOLÜM

Leyla (Zana) hanım o gün mecliste yemin ederken gözlerim doldu açıkçası. 1991’i yaşayan herkes için Leyla Hanımın misyonu, taşıdığı yük çok anlamlıdır. Hem Kürt siyasi mücadele tarihi açısından yeri ve önemi vardır hem de Kürt kadın mücadelesi açısından. O yüzden benim için idol olma yönü vardır. Birçok Kürt kızının adı Leyla biliyorsunuz. 91’de doğan Leylalar şimdi 20 yaşında. Ben dört yıl önce Batman’a gitmiştim. O zaman doğan Aylalar da dört yaşında. Güney Kürdistan’a gittiğimde orada da söylediler. Siz Diyarbakırlısınız ama Batman’dan seçilmişsiniz? Burada her yerden seçilebilecek isimler bir Mam Celal’dir bir de Kek Barzani’dir dediler. Ama bizde öyle değil, verilen mücadele insanların doğum yerlerini kaldırdı. Siyaset, içinde olmak istediğim bir meslek değil. Kürt sorunu demokratik siyasal yöntemlerle çözülebilirse siyaset yapmayı tercih etmem. Özellikle kadın ve insan hakları mücadelesi çalışmak istediğim alandır. Ama bugünün koşullarında ağır bir yük olsa da ikinci kez milletvekilliğini üstlenmek istedim.

KAPIYI KIRDILAR: POLİS EVİMİ ARADI

Mardin’de polislerin öldürdüğü Ahmet Kaymaz benim müvekkilimdi. Oğlu Uğur da babasıyla beraber büroma gelmişti, daha küçüktü o zaman. Benim avukatlık mesleğimde aldığım ilk dosyadır. Mardin’de toplu bir dosyaydı. Ahmet Bey o dosyadan beraat etti. Girdiğiniz ilk dosyadan beraat almak güzel bir şey. Sonra Mardin Valiliği, Ahmet Beyin üzerinde kartvizitimin bulunmasını onun örgüt üyesi olduğunun gerekçesi olarak sundu. Çok aciz bir açıklamaydı. Geçen yıl da ben Diyarbakır’dayken Batman’daki evimizin kapısı kırılarak girilip arandı. Biz gittik, “Milletvekili evi olduğundan haberimiz yoktu” dedi polisler. Ama kapıcı söylemiş vekil evi olduğunu. Zaten bilinçli bir işti. Batman Emniyet Müdürlüğü’nün neler bulduk diye bir açıklaması oldu ama hiçbir şey bulamadıkları tutanakta var. Batman halkı onları mahkûm etti.

GÖRGÜ TANIKLARI ANLATTI: SİVİL ARACI POLİS TARADI

Ben olay günü gittim şehre. Önce görgü tanıkları geldi onlarla konuştuk, sonra hastaneye gittik babayı ziyaret ettik. “Vekilim, ben ışıkta beklerken yanımda bir akrep (zırhlı polis aracı) vardı. Sonra bir anda kendimi ateşin içinde buldum. Karım benim başımı eğdi, sonra kalktığımda karım kanlar içindeydi” dedi. Korkunç bir cesaret gösteriyor. Eşini o halde görüyor, arabayı tekrar kendisi sürüp hastaneye götürüyor. Sonra köye gittiğimizde kadınların çok net ifadeleri vardı olayın oluş şekline dair. Savcı ile de gidip görüştüm endişelerimi paylaştım, “İlk andan itibaren içindeydim” dedi. Yani gerillalar taradı ve kadını çocuğu öldürdü şeklinde. Ama özellikle çocukların aktarımı çok açık. Orada bir çatışma yok, direk polisin taraması var. İkincisi PKK’lilerin kaçırdığı araç için şehir içerisinde pusu kuruluyor. Şehir içinde pusu kurarsan sivillerin vurulması olasılığı çok yüksektir. Kaldı ki, olay yerinden geçen bir polis ölmüştür. Kriminal raporlar, tek taraflı gelişmiştir. O delillerin hepsini olayda sorumluluğu olan güvenlik güçleri toplamıştır. Mesela yaşamını yitiren insanların üzerinde mermi çekirdeği yok ama araçta var. Oraya ateş edip içine çekirdek düşürmüş olmaları ihtimali çok yüksek. 90’lı yıllarda savaş, sivil ölümlerin üzerinden kışkırtıldı. Bu gün AKP de savaş kararı verdi. Yaşanan sivil ölümleri üzerinden savaş kararını meşrulaştırmaya çalışıyor. PKK de açık bir şekilde savaşıyor.

BİZ DE İKTİDAR PARTİSİYİZ: ORTADOĞU’YA ÖRNEK OLACAK BİR MODEL YARATACAĞIZ

Başbakan da biliyor ki kendisi ne kadar iktidar partisi ise biz de iktidar partisiyiz. O Türkiye genelinde iktidar, biz de bölgede iktidar partisiyiz. Bunu bilen bir başbakan var. Bölgedeki kamu personelini, güvenlik güçlerini sayın ve oylarına bakın. O yüzden çıkıp ben Kürtlerden daha çok oy alıyorum demesin. Biz iki ay önce Belfast’a gittik, orada yüksek duvarlar var Protestan ve Katolik toplumu birbirinden ayıran. Diyarbakır’da asker ve polis lojmanlarının etrafı da yüksek duvarlarla çevrilidir; sivil yaşamdan izole durumdadır. Direk orayı hatırladım. Tabii bizim gerçekliğimizle onlarınki farklı. Oranın incelenmesi gereken yanı silahların susması ve müzakerelerin başlaması aşaması ile silahların bırakılması sürecinin ne şekilde olduğu. Her ülkeden örnek alabileceğimiz yanlar var ama eğer siyasetçiler başarabilirse Ortadoğu’ya örnek olacak bir modeli yaratacağız biz. Kamuoyuna yansıyan PKK-MİT görüşmelerinden biliyoruz ki, görüşmeler ve protokoller var. O görüşmeyi kim sızdırırsa sızdırsın bir sonuç çıktı ortaya. Türkiye kamuoyu böyle bir görüşmeyi reddetmiyor! Büyük bir psikolojik eşik atlandı. Siyaseten çözüm bu kadar kendini dayatırken hala askeri operasyonel yöntemlerde ısrar etmek; asker yapamadı polis çözecek demek ciddi bir aymazlık. Ne yazık ki siyasi iktidar, statükoda ısrar ediyor. Yargı izin vermiyor diyorlardı, bitti. Ordu bizi engelliyor diyorlardı, o da bitti. Şimdi ortada tek sorun var; AKP’nin değişim ve dönüşüm dinamiklerinin kanallarını açık tutan bir süreci örgütleyememesi.

ARAP BAHARINDAN ÖNCEYDİ: TAHRİR MEYDANLARI YARATTIK

Özgürlük ve eşitlik mücadelesi vererek ülkenin demokratikleşmesine katkı sunmaya çalıştık. Çok ağır bedeller ödendi. Bizimle birlikte 2004’te bu sürece inanan tartışan paylaşan arkadaşların çoğu cezaevinde, bir kısmı dağa çıktı. Bir kısmı yaşamını yitirdi. Mesela cinsiyet kotası dolayısıyla yargılanıyoruz. KCK dosyasında örgütten talimat alarak bunu uyguladığımız gerekçesiyle yargılanıyoruz. Biz kadın özgürlük mücadelesine inanmıyor muyuz? Cinsiyet kotasının haklı ve meşru bir talep olduğunu söylemek ve savunmak için örgütten talimat mı almak gerekiyor. Parlamentoda en yüksek kadın temsiliyeti de bizim partimizde. Hatta bu dönem listelerinde kadınlara daha çok yer vermelerinde bizim varlığımız etkili oldu. Değiştirip dönüştürme gücümüz olduğuna da inanıyoruz. Belediye başkanlarımız sözleşme yapıyor, eşine şiddet uygulayanın maaşının yarısı eşine veriliyor. Bunlar kötü şeyler mi? Bugün artık Newroz meydanlarında milyonlar buluşuyor. Bu sürece nasıl gelindi? Bedel ödeyerek. Biz Kürdistan’ın birçok ilinde birçok Tahrir meydanını yarattık. Bunlar Arap baharı öncesindeydi. Bunların sonuçları bizim açımızdan görünür durumdadır. Ama Kürtlerin haklarının verildiği, eşit, özgür ve gönüllü birlikteliğin önünü açan bir süreci henüz getirmemiştir.

SAVAŞ: VİCDANI OLAN SİVİL ÖLÜMLERİNE SESSİZ KALAMAZ

Şemdinli’de yaşananlar, Ankara’daki patlama, Siirt’te dört genç kızın ölümü, Batman’daki olay. Bunların hepsini siyasetçilerin basiretsizliği olarak değerlendiriyorum. Sorun siyaseten çözümü dayatırken çözümsüzlükte ısrar basiretsizliktir. Biz de siyasi iktidarı zorlayamamışız çözüme. Aksine AKP bizi siyaset dışı bırakmış. Savaşa karşıyım. Kapatılması zor yaralar oluşturur sivillerin ölümü. Vicdanı olan hiç kimsenin bu sivil ölümleri karşısında sessiz kalması mümkün değil. Savaşın tekrar başlamasına engel olmamız lazım. Gerçi tekrar dememek gerekir başladı savaş. 2007-2011 arasında ağır savaş koşullarını yaşamadık. Zaten PKK eylemsizlik kararı almıştı. Ama anadilde eğitimin yolunun açılması, barajın düşürülmesi, askeri operasyonların durması ve siyasilerin serbest bırakılması taleplerimiz görmezden gelindi ve AKP seçim öncesinde dilini farklılaştırdı. Ama bu arada PKK ile görüşmeler yapıldığı da ortaya çıktı. Halka karşı dürüst olmak lazım. Başbakan, bir yandan PKK ve İmralı ile yeniden görüşülebileceğini söylüyor. Bu da bir trajedi. Niye? Çünkü PKK ile görüşme olsun ve İmralı ile tıkanan süreç açılsın diyen insanlar gözaltına alınıp tutuklanıyorlar. “Sayın Öcalan” ifadesi bile bu ülkede politik bir argüman haline getirildi, insanlar onar aylık hapis cezalarına çarptırıldılar. 2005 yılında yapılan düzenlemeyle bu cezalar iki aya düşürüldü. Zira çok fazla insan suç işlemeye başlamıştı sayın diyerek. İnsanların diline bile müdahale eden despot bir iktidar gerçeğiyle yüz yüzeyiz.

ÇÖZÜM: STATÜ TALEBİ ANAYASA SÜRECİNDE TARTIŞILMALI

Demokratik Toplum Kongresi koordinasyon kurulu üyesiyim. Eşbaşkanlarımız Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk. DTK’nın kurumsallaşması ve tüzel kişilik kazanması için çalışma yürütüyoruz. Niye demokratik özerklik? Çünkü Türkiye’nin Kürt sorununun çözümü noktasında bir projeye ihtiyacı var. Özgür, eşit ve gönüllü bir birliktelik için bizim projemiz demokratik özerklik. Nitekim Kürdistan Konferansı’nda herkesin buluştuğu ortak nokta statü talebiydi. Yeni Anayasa yapım sürecinde Kürtlerin bu talebi mutlaka tartışılmalı. Bu bizim için çok önemli bir nokta. Siyasi iktidarın bir siyasi çözüm projesi yok. Açılım henüz Kürt halkı tarafından hissedilir bir noktada değil. Mesela Başbakan, “Kanal Şeş’i açtık” diyor ama Kürtler zaten kendi dillerinde televizyon seyrediyorlardı.

TÜLBENTLER: ANALAR ASKERLERİN ÖLDÜĞÜ YERE BIRAKMIŞTI

Sayın başbakanı kim enforme ediyor acaba? Kürt analar beyaz tülbentlerini yere sermezler. Toplumsal çatışmalarda, bu aşiretler arası olur, aile içerisinde olur. Eğer kadın tülbentini yere atarsa insanlar kendilerine çeki düzen verir, sorunu uzlaşı yoluyla çözmeye çalışırlar. Bu ağır bir tepkidir. Ki kadının en çok ezildiği coğrafyadan çıkmıştır böyle bir değer. Barış anneleri, ramazan bayramı öncesinde bir canlı kalkan eylemi başlattılar, hava operasyonlarıyla beraber. Çukurca’da askerlerin yaşamını yitirdiği yere bıraktılar tülbentlerini. Başbakan anaların eylemine bir anlam verememiş. Analar ağlamasın deyip sonra da anaları bu şekilde yıpratmak doğru değil. Kürt Kadın Hareketi konferansında da tartışıldı. Emine hanım da analara kendi çocuklarına bir tepki koymaları çağrısında bulunmuş. Hangi ana oğlunu, kızını yok sayabilir?

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 16 EKİM 2011