ASIM GÜZELBEY

...

YENİ MÜZEMİZDE KONUŞAN VE HAREKET EDEN BİR ATATÜRK OLACAK

Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey, kentte yeni açılan Zeugma Mozaik Müzesinin fikir babası, en büyük destekçisi. Şimdiden binlerce insanın ziyaret ettiği Mozaik Müzesi aslında Gaziantep’teki bir dönüşümün de simgesi. Fıstık, baklava ve kebapla anılan kent, artık tarihi ve kültürel kimliğiyle öne çıkıyor.

SOYADIMIZ: MEMİK DEDE DE BİZİM AİLEDEN

Bizim aile bir Türkmen aşireti. Orta Asya’dan göç ettikleri zaman aşiret reisinin adı Güzelbeymiş. Cumhuriyetin ilanından sonra bey, ağa gibi isimler yasaklanınca aile farklı soyadları almış. Bizim soyadımız önce Güzeldi, sonra Güzelbey oldu. Mesela Hasan Celal Güzel’inki Güzel olarak kaldı. Kendisi Gaziantep doğumlu ama onlar 1948 yılında Malatya’ya göç etmişler. Ailenin bir kısmı da Güzelbeyoğlu yapmış. Yabancı Damat dizisinin meşhur Memik dedesi vardır, Arif Erkin. O da bizim aileden, onun soyadı Güzelbeyoğlu. 1950 Kasım’da Gaziantep’te doğdum. Babamın kitapçı, kırtasiye dükkânı vardı. Babamın sağlık problemleri vardı. Sabah saat altıda evden çıkarım dükkâna giderim camı siler vitrini dizerim, okuldan çıkar tekrar dükkâna gelirim. Bütün kitapları okurdum. Dayım Demokrat Parti il başkanıydı Gaziantep’te. 60 ihtilali olduğunda dayımı tutukladılar. Babam siyasetle pek ilgilenmezdi. Yani dayımla aynı görüşteydi ama hiçbir siyasi tarafı yoktu.

DOKTORLUK: KANTİNDE KAFAMA ÇÖKÜNCE OKUL DEĞİŞTİRDİM

Ben aslında pek doktorluğu düşünmezdim. Lise yıllarında hep kafamda hariciyeci olmak vardı. Ben önce ODTÜ’ye kaydoldum İdari Bilimler’e. Fakat biraz zor geldi dersler. Sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kayıt yaptırdım. Sonra bakan olan Ahmet Tan ile yurtta aynı odada kalırdık. 501 nolu odada kalırız, hiç unutmam. 1968 yılbaşı gecesi ilk yurt baskını sırasında yurtta oturuyoruz. Gece yurda baskın oldu. Kalorifer peteklerini falan kırdılar. Bana da geldiler, “Sağcı mısın solcu mu?” dediler. “Ben okumaya geldim bana ne sağdan soldan” dedim. Dediler ki, “En tehlikelisi bu zaten.” Kafama çöktüler, ona canım sıkıldı. Baktım gazetede bir ilan “Diyarbakır Tıp Fakültesi açılıyor öğrenci alınacak” diye. Gittim müracaat ettim, puanım da yüksekti. Ankara Tıp’ta başladık, ben sonra gönüllü Diyarbakır’a gittim. 74’te mezun olduktan sonra gittim ortopedi ihtisasımı İzmir’de yaptım. Bir yıl İsveç’e gittim. Yurtdışına çıkabilmek için 52 pound döviz almak gerekiyordu. İzmir’de Merkez Bankası’na tam on gün gittim. Sonunda birisi bana acıdı. “Şuradan Kemeraltı’na git, oradan 52 pound al, getir bize sat biz de geri sana satalım” dedi. Gittik aldık bana verdiler de öyle yurt dışına çıkabildim.1979’un sonunda döndüm askere gittim. Terhis olmama üç gün kala 12 Eylül ihtilali oldu. Yasa çıktı dediler ki, Ankara, İstanbul, İzmir’e tayin yok. “Ben de o zaman memleketime giderim” dedim. Zaten kafamda Gaziantep özlemi vardı. 76’da babam öldükten sonra iki kardeş malları paylaşmıştık bana düşen parayla İzmir’den ev almıştım. Yeni evliydim o zaman. Ama kısmet, orada kalamadık.

ERMENİ KİLİSESİ: HRANT DİNK’TEN YARDIM İSTEDİM

Tam bir şehir efsanesi. 1927 senesinde Atatürk bir adama fabrika yapması için kendi imzasıyla arsa veriyor. Yanında da bir kilise var. Bunu da diyorlar, “Al depo olarak kullan.” Fakat bu Ersoy ailesi iyi adamlar. Baba diyor ki, “Bizden sonra burayı talan ederler, şu kilisenin etrafını dört duvarla çevirin üstünü de kapatın.” Seneler sonra oradan bir yol geçirirken birisi geldi, “Oğlum bak sen her tarafı yıkıyorsun burada bir kilise var onu biliyor musun?” Envantere baktık, müzeye sorduk kimse bilmiyor. 450 yıllık bir kilise. Gittim aileyi buldum İstanbul’da. Belli bir fiyatta anlaştık aldık. Karşımıza bir sürü bürokrasi çıktı, Hrant Dink ile de görüştüm. “Bize yardımcı olun şurayı restore edelim” dedim. Kiliseyi tamir etmek için Vatikan’dan yardım istedik. Sonra öğrendik ki Vatikan Katolik, burası Ermeni kilisesi imiş. Yardım alamadık. “Hıristiyanların binalarına sahip çıkıyorlar” diye 100 bin broşür bastırıp dağıtanlar da oldu ama biz sonunda para bulup kiliseyi restore ettik. Kültür merkezi ve konser salonu olarak kullanıyoruz.

DEPREM: İSRAİL’E PASAPORTSUZ VE KİMLİKSİZ GİTTİM

Körfez depremi olduğu gün Bolu Devlet Hastanesi başhekimi olan kuzenimi aradım. “Her taraf yıkıldı, çok ölü var” dedi. Bizim ekibi topladım, bir ambulans iki minibüs ile gittik Yalova’ya. Veli Göçer konularında çalışır mısınız? Gittik, çadırımızı kurduk, ambulansımızı açtık harıl harıl çalışıyoruz. “Yer altında bir canlı var” dediler. Depremin 100. Saati. Bir hemşire ile beraber indik aşağı. 10-11 yaşlarında bir çocuk! Serumunu taktık, çıkarttık. Çocuk Türkçe bilmiyor, zaten zor konuşuyor. “Bir şey istiyor musun?” dedim, “Cola” dedi. Ambulansla götürüp Bursa’ya hastaneye teslim ettim ama bir curcunadır gidiyor. Bir adam geldi yanıma. İsrail Başkonsolosu imiş. “Teşekkür etti, siz kurtarmışsınız” falan. Dedi ki, “Bu çocuğu İsrail’e götürmek istiyoruz. Beraber gelir misiz?” Yardım malzemesi getiren nakliye uçağıyla çocuğu götüreceğiz ama tıbbi destek lazım. Çünkü bir defa kalbi durdu çocuğun. Ben Gurion havaalanına indiğimizde canlı yayınlar röportajlar falan. Çocuğun babası, abisi anneannesi ölmüş. Anne oradaydı, geldi çocuğu buldu. İş bitti, “Benim dönmem lazım” dedim. Sırtımda dört gündür değiştirmediğim bir mavi önlük, ayağımda bir terlik. Yanımda pasaport, kimlik bile yok. Yine bir yardım uçağıyla Türkiye’ye geldik. Bizi karşılayan yüzbaşı sabah gidip döndüğüme inanmadı. Bizi bırakıp gitti meydanda. İsrail’e pasaportsuz kimliksiz girip çıkan tek kişi benimdir herhalde. 2003’te de Bingöl depreminde gönüllü ekiplerle birlikte gittim. 1992’de, savaş sonrasında Azerbaycan’a gidip bir hastanede gönüllü olarak çalıştım.

ÖZAL ÇAĞIRDI: SİYASETE HASAN CELAL İÇİN GİRMİŞTİM

86’da kuzenim Hasan Celal Güzel milletvekili adayı oldu ama Gaziantep’te kimseyi tanımaz bilmezdi. Ona birinin yardım etmesi lazımdı. Bana bu iş sana düşer dediler. Rahmetli Özal beni çağırdı, “Seni ANAP il başkanı yapıyorum” dedi. 34-35 yaşında genç bir doktordum o zaman. O zaman iki hastane bana bağlıydı. Hem SSK, hem de devlet hastanesi. Antep’te tek ortopedist olarak çalıştım. Bütün Antep’in kırığını çıkığını o tarihlerde biz yapardık. Üç ay rapor alıp siyasi işler yapmayı etik bulmadığım için memurluktan istifa ettim. İl Başkanlığım bir yıldan fazla sürdü ama iki seçime denk geldi. Mustafa Taşar ilkokuldan benim sınıf arkadaşımdı. Benim onunla hiçbir ihtilafım yoktu. Siyaset ile öyle tanıştım. Rahmetli Özal, 89’da belediye başkanlığı için beni çağırdığında “Düşünmüyorum” dedim. 86-87’de Hasan beyin kampanyasında çalışmıştım. Hasan Bey de sonra benim kampanyamda çalıştı. Ben daha ziyade halk türü bir belediye başkanlığı yapmaya çalışıyorum. Formaliteden, gösterişten, şaşaadan hoşlanmıyorum, siyasetin bu tarafından da nefret ediyorum. Havaalanına giderken arabamı kendim kullanıyorum.

HEDEF: TEHLİKELERLE DOLU BİR KARAVAN YOLCULUĞU YAPTIM

Devletten ayrılınca kendi ortopedi kliniğimi kurdum. Üç doktor orada beraber çalışıyorduk. İşlerimiz çok ilerledi. Günde ortalama üç, senede bin hasta ameliyat etmeye başladık. 1997’de Sanko Gaziantep’te hastane açmıştı. Ben de hastanenin kurucu ortakları arasındaydım, yüzde 2 hissem vardı. Abdülkadir Konukoğlu, dedi ki “Bu hastaneyi sen başımıza bela ettin. Gel muayenehaneni buraya taşı, hastaneyi de sen yönet”. Şartlarımı kabul etti. Hastane bırakın Gaziantep’i, bütün bölgeye hatta Suriye ve Irak’a hitabetmeye başladı. Hastaneye girerken “En fazla beş sene çalışırım” demiştim. Çünkü mesleğe başlarken doktorluğu 30 yıl yapmaya karar vermiştim. İnanmamış ama olur demişlerdi. 30 yılımı doldurunca 2003 yılının ocak ayında ayrıldım. Niyetim çocuklarla ilgilenmek, uzun bir dünya turuna çıkmaktı. 1996’da karavanla bütün Doğu Avrupa’yı gezmiştim. Batı Avrupa’yı zaten iyi biliyordum, Doğu’yu bilmiyordum. Eşim ve çocuklarla beraber çıktık geriye. Bir taraftan soyulduk, saldırıya uğradık, tehlikeler içinde bir geziydi. En büyük tehlikeyi de Romanya’nın Bulgaristan sınırında yaşadık. Orada yön levhasını değiştirmişler soygun amaçlı. Biz de Bulgaristan’a geçeceğiz zannederek giderken birdenbire bir Çingene mahallesine düştük. Etrafımızı sardılar, arabaya saldırdılar. Bir sağ bir sol kaçtık oradan ama epey korku atlattık. Bir de Romanya’nın Transilvanya bölgesinde bir araç bizi sıkıştırdı o da soygun amaçlı. Ondan da şarampole inip arabayı yan yatırarak kurtulduk. Böyle 35 gün süren bir karavan maceramız var.

BAŞKANLIK: İKİ YIL SONRA ADAY OLMAYACAĞIM

Belediye başkan adaylığı teklifi Kürşad Tüzmen’den geldi. O zaman Gaziantep milletvekiliydi. Dış Ticaret Müstearı iken ben de Sanko Hastanesi Genel Müdürüyüm, oradan tanışıyorduk. Irak ile protokol imzalamıştık. Türkiye’ye ilk yabancı hasta grubunu getiren biz olduk. Kürşad Beyin teklifini kabul ettikten sonra partiye gittim. Baktım bir sürü tepkiler var. Vazgeçtim oğlumun yanına Amerika’ya gitmeye karar verdim. Ama sonra baskılar olunca on dakika kala müracaat ettim adaylık için. Celal Doğan’ın karşısında aday olmanın kolay olmadığını biliyordum, kimse bana şans vermiyordu. Ama Yüzde 57.3 oy aldım. Birkaç faktör vardı. Birincisi Ak Parti’nin iyi bir rüzgârı vardı. İkincisi benim şehirde tanınmam, üçüncüsü de Celal Beyin yıpranmışlığı. Celal Bey ile hâlâ iyi bir dostluğum var, seçimde birbirimizin aleyhine hiç laf etmedik. 2009’da yeniden aday olmak istemedim. Basında çıkan laflar insanı demoralize ediyor. O zamanki il başkanı ve il yönetimiyle de ters düşmemin birinci nedeni Mozaik müzesi. Diyor ki, “Doğumevi yaptır.” Yahu Başkan, doğumevi Sağlık Bakanlığı’nın işi. O da bana diyor ki, “Burada Hıristiyanlara ait eserler sergilenir mi?” Sergilenir tabii, bu işin Hıristiyanı Müslümanı yok. Muhtarları topladı aleyhime bağırttı. “Doğumevi yaptır fakir fukara doğursun.” Bir dakika biz sizinle stratejik olarak anlaşamıyoruz. Fakir fukara bakacağı kadar doğursun arkadaş. Herkes bakabileceği kadar çocuk doğursun! Gittim başbakana “Ben devam etmek istemiyorum” dedim. Adaylığım o yüzden geç ilan edildi. O gün de il başkanı ve teşkilat istifa etti. Bir sürü komplolar kuruldu seçim sırasında. Benimle ilgisi olmayan yerlerde protesto edildik. 2004’teki ilk seçimde, “En fazla iki dönem başkanlık yapacağım” demiştim. O sözümde bir değişiklik yok. Bu benim son dönemim. İki yıl sonra inşallah sivil bir vatandaş olacağım.

GAZİANTEP: KENTE KÜLTÜREL TURİSTİK KİMLİK KAZANDIRDIK

Gaziantep bir sanayi şehri. Fakat yüzde 99’u emek yoğun sektörler ve tamamı aile şirketi. Araştırınca karşımıza neresi çıktı biliyor musunuz? İspanya’nın Bilbao kenti aynı Antep. 80’lerde sanayi çökünce Bilbao boşlukta kalmış. Şehrin yöneticileri, oturup düşünmüşler. Guggenheim müzesi bu şekilde yapılmış. Bilbao kabuğunu öyle bir kırmış ki, ne deniz ne güneş var ama İspanya’nın diğer şehirleri kadar turist alıyor. Biz de böyle bir hedef koyalım dedik. İlber Ortaylı hocaya, Turgut Özakman hocaya da sordum. Bugüne kadar turist hep Urfa’ya gitmek için geliyordu. Uçaktan iniyor, İmam Çağdaş’a gidiyor, yemeğini yiyip Urfa’ya geçiyordu. Bu mu Gaziantep? Dedik ki, bacalı sanayi iyi çalışıyor, biz bacasız sanayiyi hedefleyelim, kente kültürel turistik kimlik kazandıralım! AB’nin hibe fonlarından yardım aldık. Kaleyi restore ettik, çevresindeki teneke dükkânları yıktık temizledik. Tarihi doku içinde kalan yolun etrafını düzenledik. Kepenklerden binaların boyalarına kadar tek tip kepenk, tek tip elektrik levhası, tek tip tabela, tek tip boya. Tam 380 dükkanı, 200 evi, iki eski hanı, bir hamamı restore ettik. Gençler, çocuklar için disneyland, plenataryum, bilim müzesi, botanik parkı yaptık. Geçenlerde arkadaşlar kalenin etrafında 18 tur otobüsü saydılar. Eskiden Antep’e tek bir yabancı turist gelmezdi. Niye gelsin ki? Mozaik müzesi için geliyorlar. Amerika’dan gurme gezileri için gelenler de var. Bizim aşçılık okulunda onlara seminer veriyoruz. Altı ay kadar önce ABD Büyükelçisi Ricardone’nin eşi, geldi. Amerikan Türk ve Suriye mutfaklarından oluşan bir program yaptık. Gaziantep, Tarihi Kentler Birliği’ne üye de değildi. Ama ben bugün başkanıyım. Kentin kültürel yanının ortaya çıkması, sadece Türkiye’de değil dışarıda da iyi algılanmaya başladı. Alman cumhurbaşkanının Türkiye’de devlet nişanı verdiği tek siyasetçi benim. Suriye’deki olaylar Antep’i çok etkiledi. Günde 14-15 bin kişinin giriş çıkış yaptığı bir noktaya gelmişken bıçak gibi kesildi. Esnaf ve turizmciler bu işten son derece rahatsız.

ZEUGMA MÜZESİ: HAREKET EDEN BİR ATATÜRK MÜZESİ

Zeugma Mozaik müzesi dünyadaki en büyük mozaik müzesi oldu. Tunus’taki müze 1500 metre kare mozaik sergileniyor, bizde şu anda 1600 metrekare mozaik sergileniyor. Mozaikler, Bush İstanbul’a gelecek diye götürülmek istendi. O zaman halkta , “Bu mozaikler giderse bir daha gelmez” endişesi oluştu. Çok da haksız değillerdi. Bush efendi merak ediyorsa Antep’e gelip baksın. Tekel’in eski içki fabrikasıydı. 30 bin metrekare alan üzerine yaşayan bir müze kurduk. Kendinizi Fırat nehrinin kenarında gibi hissediyorsunuz girince. Ayrıca mutfak müzesi, cam müzesi, kent müzesi, Mevlevihane, bakır müzesi, tarih müzesi yaptık. Üç müze daha yapıyoruz. Biri Atatürk müzesi. Türkiye’de tek olacak, örneği yok. Konuşan, hareket eden bir Atatürk olacak. Sadece bir yerde yapılıyor, Amerika’da. Çocuklar salonda oturacak, perde açılacak ve Atatürk, 10. Yıl marşını söyleyecek, ayağa kalkıp Onuncu yıl nutkunu söyleyecek, yürüyecek, gözleri oynayacak. Önce yaptılar fakat benzemedi Atatürk’e. “Türkiye’de yaşayan en iyi Atatürk heykeltıraşı Yılmaz Büyükerşen’dir” dediler. Hocayı ikna ettim, beraber Amerika’ya gittik. Hoca iki gün atölyeden çıkmadan çalıştı ve düzeltti. Ocak ayında o müzeyi açacağız. Coğrafi güzelliği ve tarihi geçmişi olan Rumkale’yi insanlar, Offshore yarışlarıyla tanıdı. Şimdi de Hitit döneminden kalma medeniyet harikası Karkamış’ın etrafındaki mayınlar temizlendi, arkeologlara teslim edildi.

ÜNİVERSİTE: ÖĞRENCİLERE YUMURTA ATTIM

Üniversite öğrencileriyle bazen beraber yemek yiyoruz; otobüs tahsis edip Halep’e götürüyoruz. Böyle bir ilişkim olduğu için de Bahar Şenlikleri’ne korkmadan gittim. Hatta birçok insan “Yahu tam kritik dönem bizim Burhan hocaya yumurta attılar” dediler. Biz götürdük çikolatadan yumurtaları. Çocuklar da önce bir şaşırdılar. Dedim, “Hep siz mi bize atacaksınız bir de biz size atalım.” Gaziantepspor’da hem doktorluk, hem de yöneticilik yaptım. Ama profesyonel spora belediye başkanlarının yönetici olmasını tasvip etmiyorum. Celal Doğan zamanında yasalar da müsaitti, başkanlık yapıyordu. Takımın durumuna çok üzülüyorum. Geçen senenin fırtına ekibi, hocasını, yöneticisini, futbolcusunu değiştirmeden niye bu hallere düştü, inanılır gibi değil.

PAPA HİKÂYESİ: MANAVDAKİ YEŞİLDEN KASTIM SOGAN YEŞİLİ

Biz Botanik parkı yapıyorduk. Gazetecilerle beraber orayı geziyoruz. Bir gazeteci, “Buraya soğan sarımsak dik de gözümüz yeşil görsün” dedi. Ben de “O yeşili görmek isteyen manava gitsin” dedim. Yeşil derken soğan sarımsağı kastettim. Papa’nın Amerika’ya gittiğinde “Genelev var mı?” diye sorması gibi bir hikâye oldu. “Başkan, ‘Yeşil görmek isteyen manava gitsin’ dedi” diye yazıldı. Gazeteye öyle manşet olduk. Raylı sistem projesi, Kavaklık denilen mesire alanın içinden geçiyordu, ağaçlar kesilecekti. Gece rüyamda beyaz sakallı yaşlı bir adam gördüm. “Oğlum bu iş başına iş açacak senin” dedi. Ne iş olduğunu söylemedi, kayboldu gitti. Sabah ter içinde kalktım. Projeyi hazırlayan Yüksel Proje’yi ikna ettik, yolu değiştirdik. Ama CHP bizi ağaçları kesti diye şikâyet etmişti. Bürokrasi o kadar yavaş işliyor ki altı ay sonra soruşturma açtılar. Müfettişlere, “Bakın projeyi değiştirdik ağaçları kesmedik” dedik.

SPEKÜLASYON: O ARAZİDEN KASAMIZA 25 TRİLYON GİRDİ

Bir aile, şehrin dışında bir araziyi satıyordu. Gittik adamlardan 70 bin metrekare arsa aldık. Bir iki gayrimenkul fuarlarına gittik, acaba bu araziyi satabilir miyiz diye. Sonra bir Alman firmasıyla görüştük. “100 bin metrekare olursa alırız” dediler. Dedik ki, “Git bu arazinin etrafını al bir kısmını bize bağışla. İmar tadilatı yapalım sana satalım.” Bize bağışladığı yerde imar tadilatı yaptık geri sattık. Fakat bunlar 10 liraya aldıkları yeri, tapuya atıyorum 20 lira yazmışlar. Niye öyle yazdıklarını hâlâ anlamış değilim. Deniyor ki 10 liraya alındı 30 liraya satıldı. Yahu alanla satan aynı adam! Belediye bu işten 25 trilyon lira para kazandı. Ben ona bakarım. Çok spekülasyon oldu, bizim mali polis devreye girdi; Alman hükümeti soruşturma açtırdı. Adamlar hepsinde beraat ettiler. Fakat bu arada kriz çıktı, hevesleri kırıldı. Rezidans konut alışveriş merkezi yapacaklardı. Şimdi satmak istiyorlar, satamıyorlar.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 23 EKİM 2011