AMAN POPOSUNU PARMAKLAMAYIN!

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 32

AMAN POPOSUNU PARMAKLAMAYIN!

Muayenehaneye giren yaşlı adam sıkıntılıydı. Doktoru sordu. "Doktor Bey içerde hasta muayene ediyor. O çıksın hemen alalım sizi" dedi sekreter.

Yaşlı adam, sekreterin gösterdiği koltuğa oturmadı. Saksılarda ağaçlaşmış kocaman bitkilerin daha da küçük gösterdiği salondaki koltukların önünde gidip geldi.

Sorun koltuklarda mıydı, yoksa oturmak mı istemiyordu? Sekreterin göz ucuyla izlediğini fark edince mahcup oldu, cam kenarındaki koltuğa ilişti. Sanki kalçasını koltuğa koymakta güçlük çekiyordu. Yüzünü acıyla buruşturdu.

Yerleştiği an, sekreterle göz göze geldi. Hastalığını soracak diye korktu. "Ne oldu amca? Neyin var?" demesine bırakmadı. Bir lokantanın promosyonu olarak hazırlanmış duvar takvimini işaret etti:

- O lokantanın sahibi benim.

- Aaa öyle mi? O zaman doktorla hemşerisiniz.

- Öyle öyle. Ben de Antepliyim.

- Sizin kebaplarınız da çok güzel oluyor. Geçen gün sizin lokantaya gitmiştik arkadaşlarla...

Yaşlı adam, soğan kebabını pişirmenin inceliklerini anlatırken kapı açıldı. İçerdeki hasta çıktı. Sekreter, ayağa kalktı. "Siz içeri buyurun" diyerek kapıyı gösterdi.

Doktor, onu görünce ayağa kalktı. Elini uzattı. "Hacı hoş geldin." Yaşlı adam, "Hoş bulduk Sabri Bey" dedi. Doktorun sormasına gerek bırakmadan, hemen söyledi derdini.

- Oramdan kan geliyor.

- Makattan mı?

- Evet...

- Muayene bölümüne geç, hazırlan. Rektal tuşe yapıp bakalım.

Doktor, hazırlanmaya başladı. Ellerini yıkadı. Muayene gereçlerinin olduğu bölüme gidip, plastik bir eldiven aldı. Eldivenleri takarken yaşlı adamı gördü. Hiç kıpırdamadan bekliyordu.

- Hacı pantolonunu çıkarmamışsın.

- Soyunmam şart mı?

- Evet.

- Tuşe ne demek? Nasıl muayene edeceksin?

- Hacı, parmakla muayene edeceğim. Başka türlü muayenesi yok bunun...

Sesi çıkmadı yaşlı adamın. Kıpkırmızı olmuştu. Elini sakalına attı, düşünmeye başladı.

Doktor, bu arada ısrarını sürdürdü. Biraz da korkutmaya çalıştı. "Hacı gerçekten başka muayene yolu yok. Bak kan geliyormuş, tehlikeli bir şey olabilir. Ne var bunda çekinecek?"

- Ben bu yaşa kadar namusumu korudum. Bu saatten sonra parmak sokturmam. Hâşâ Müslümanım ben...

Doktor, ne diyeceğini bilemedi. Gülsün mü, namusla ilgisi olmadığını anlatıp ikna etmeye mi çalışsın? "Allahaısmarladık Sabri Bey." Hacı, kapıyı usulca çekip çıktı.

Doktor üzüldü. Meslek yaşamının ilk yıllarında da böyle bir olay yaşamıştı. 20 yaşlarında, makattan kanaması olan bir genç, rektal tuşe olmak istememiş çıkıp gitmiş, gece apar topar acile getirilmiş, fakat kurtarılamamıştı. Sabah muayene olmayı kabul etse, ’gazlı kangren’ olduğu anlaşılıp tedavi edilebilecek, boşu boşuna ölmeyecekti. "İnşallah sonu o gence benzemez" diye geçirdi içinden.

Maalesef yaşlı adam bir yıl sonra geri döndü. Sekreter değişmişti, tanımadı onu. Hemen doktorun yanına aldı. Doktor gerçekten sevinmişti onu gördüğüne. "Nasıl oldun Hacı? O gün muayene olmadan gittin beni merakta bıraktın."

Yaşlı adam bir yıl içinde biraz daha çökmüştü. Doktorun soru sormasına gerek bırakmadan hikâyesini döktü ortaya.

- Senden çıktıktan sonra aktarlara gittim. Bitkiler aldım, iyileşirim sandım olmadı. Ona buna sorarken dediler ki, ’Caminin orada bir doktor var yeni bir metot bulmuş. 10 dakikada ameliyat edip evine gönderiyormuş.’

- Gittin mi o sahtekâra? Tabip Odası’na şikâyet yağıyor onun hakkında...

- Gitmez olaydım. Gittim. Hiç muayene etmedi. Hemen yatırdı, çizdi mizdi bir şeyler edip ’Tamam basurundan kurtuldun’ dedi, gönderdi.

- Muayene etmeden basur olduğunu nasıl bildi?

- Ben de zaten muayene etmediği için ona gittim.

- Eeee iyileştin mi peki?

- Doktor iyileşsem şimdi burada olur muydum?

Ameliyattan sonra bir süre iyileşir gibi olmuş, sonra kanaması artmıştı. Durum giderek kötüleşince de kalkıp gelmişti. ’Rektal tuşe’ye razıydı artık.

Pantolonunu çıkardı, uzandı. Eldivenini takan doktor, parmakla muayene etti. "Tamam giyinebilirsin" dedi. Masaya oturdu, yaşlı adamı karşısına aldı. Yaşlı adam, doktorun yüzüne bakamıyordu, utanmıştı.

- Bak Hacı, keşke bir yıl önce muayene olsaydın. Durum biraz ciddi görünüyor.

Teşhisini koymuştu ama kesinleştirmek için bazı tahliller, biyopsi gerekiyordu. Ertesi gün tahlil sonuçlarını görünce emin oldu doktor. "Hacı" dedi, "Kalın bağırsakta kanser var. Üstelik yayılmış. Seni basur diye ameliyat eden o doktora küfredesi geliyor insanın." Bunları söyledi, dayanamadı ekledi. "Keşke o gün muayene olsaydın."

Yaşlı adam da pişmandı. "Keşke, keşke. Ama nereden bileceksin böyle olacağını?"

Daha fazla üstelemedi doktor. "Ameliyat edeceğiz" dedi. Ameliyat gününü verdi. O gün hastanede olmasını istedi.

Teşhis, ameliyat sırasında bir kez daha doğrulandı. Kanser iyice yayılmıştı. Yine de elinden geleni yaptı, kanserli dokuları mümkün olduğunca temizledi.

Doktor, Hacı’ya, ameliyat sonrasında durumu olduğu gibi anlattı. "Elimizden geleni yaptık. Ama çok yayılmıştı. Artık bekleyip göreceğiz."

Hacı, ameliyattan sonra ancak iki yıl yaşayabildi. Kanser, hızla dokuları yeniden sarmıştı. Doktorun yapabileceği bir şey kalmamıştı. Son muayene sırasında doktorun çaresiz gözlerle baktığını gördüğünde bile "Keşke" demişti, "Keşke..."

Faruk Bildirici / Tempo / 12-18 Temmuz 2001