AL YÜZÜĞÜM SENDE KALSIN

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 33

AL YÜZÜĞÜM SENDE KALSIN

Müdür Bey, bankadan çıktığında gece yarısını geçmişti. Arabasına bindi, çalıştırdı. Eve gidecekti ama rakamlar beynini öyle işgal etmişti ki, yorgun olmasına rağmen zerre kadar uykusu yoktu.

Sabah işe giderken arabaların arasından usta hareketlerle zikzaklar çizen, sarı yandığında kornaya basan, el kol hareketlerini alabildiğine kullanan sürücü sanki o değildi. Sağdan, yavaş yavaş ilerliyor, arkadan gelenlerin onu geçmesine aldırmıyordu.

İlerleyen her saniye bedeni eve biraz daha yaklaşıyor, ruhu ise tersine uzaklaşmak için çırpınıyordu. Az sonra yaşayacaklarını ezbere biliyordu. Yıllardır tekrarlanan sahnelerin çekiciliği kalmamıştı, eve gidecek karısı uyumuş olacak, onu uyandırmamaya çalışarak yatağa süzülecekti.

Hoşdere Caddesinden geçerken yol üstünde bekleyen travestiler ilişti gözüne. Her zaman onlarla pazarlık edenlere şaşırır, dikkat etmeden hatta biraz da sinirlenerek geçerdi. Bu gece öyle olmadı.

Sokak lambasının altında duran travestinin uzun bacaklarına takıldı gözleri. Frene dokundu. Derin dekoltesinden taşan göğüsleri de güzeldi. Frene bastı. Dudakları dolgundu. "Travesti gibi değil, bayağı güzel bir kadın bu."

Cama yaklaşın travestinin söylediklerini duymadı, "Gel" diye işaret etti. Pazarlık yapmak aklına bile gelmedi. Daha çok nereye götüreceğinin telaşındaydı. Otele götüremezdi. Başka bir yer de bilmiyordu. Fransa’daki arkadaşı Rasim’in sözlerini hatırladı. Bulvar kenarında bekleyen fahişeleri gösterip gülmüştü:

- Burada normal. Akşamüzeri eve giderken yanaşıp birini alıyorlar, bir yere gitmeye de gerek yok, arabayı karanlık bir köşeye çekiyorlar, ağzıyla rahatlatıyor. Beş dakika.. İyi oluyor...

Kendisinin de denediği muhakkaktı. Gözlemci sıfatıyla değil uzman edasıyla anlatmıştı. Belki sorsa deneyimlerini de sayıp dökecekti ama heveslendirmedi. Erkeklerin, kadınları becerme üzerine kurulu öykülerinden hazzetmezdi öteden beri...

Yanında oturan travestiye döndü. "Güzel parçaymış, iyi ki aldım" diye geçirdi içinden. Müdür beyin baktığını gören travesti elini uzattı, pantolonunun önünü okşamaya başladı. "Nereye götüreceksin beni yavru?"

Keşke hiç konuşmasaydı. O kalın erkek sesinin, o biçimli kadın bedeninden çıktığına inanmak zordu. Vücudunda çalan trompetler sustu, pişman oldu Müdür Bey.

Fakat cinsel organı, beyniyle aynı görüşte değildi. Travestinin eliyle bütünleşmiş, hoyrat okşamalarına karşılık veriyordu. İçine düştüğü ikilem, yanıt vermesini engelledi. Zaten bilmiyordu da..

Ses çıkarmadığını gören travesti, anladı müşterisinin deneyimsizliğini. Kumandayı eline aldı. "Sağa dön", "Düz git" gibi kısa komutlarla yönlendirdi onu. Üç dakika kadar sonra büyük inşaat bloklarının önüne geldiklerinde blokların arasındaki karanlığı işaret etti.

Farlar söndü, araba zifiri karanlığa gömüldü. Yine o kalın sesi duydu Müdür Bey. "Arkaya geç." Emri yerine getirirken çaktırmadan kapının kilidine bastı. "Ne olur ne olmaz." Arka koltuğa geçti. O da peşinden geldi...

Fransa’daki arkadaşının dediği gibi oldu. Beş dakikada boşaldı. Geçerken benzin istasyonuna uğramaktan farksızdı. Deposu benzinle dolan arabanın aldığı kadar enerjiyle doldu. Yaptığını onaylamayan beyni, homurtularla çalışmayı bir an bile bırakmamıştı. Aldırmadı...

Ön koltuğa geçer geçmez, hesabı hatırlattı travesti. "Paramı ver." Arabanın iç ışığını yakıp cüzdanını çıkardı. Saydı, üç tane 10 milyonluk uzattı. Travesti, kabul etmedi. "Ulan sadaka mı veriyorsun? Sökül paraları!" Bir daha attı elini cüzdanına. Bir 10 milyonluk daha çıkarıp verdi.

Travesti bu kez çığlıklar atmaya başladı. "Benim muamelemin karşılığı bu mu?" Küfürler yağdırıyordu. Baktı olacak gibi değil, Müdür Bey arabadan çıktı. Travesti de peşinden. Caddeye yaklaşırken yakaladı, omuzlarından tutup sarstı.

Artık kibarlığın âlemi kalmamıştı. Sertçe itip uzaklaştırdı. Tepesi atmıştı, kaçmak yerine bu kez o başladı bağırmaya. Yol kenarında bağırıp itiştiklerini gören polis aracı yanlarına geldi. Polislerin alıştıkları bir manzara vardı ortada. Travesti ve kavga eden müşterisi...

Kravatı kaymış, gömleği pantolonundan fırlamış Müdür Bey, polisi görünce sevindi. Başka türlü kurtulamayacaktı yoksa. "Şikâyetçiyim memur bey" dedi. Travesti de atıldı. "Ben de şikâyetçiyim. Paramı vermedi, üstelik hakaret etti."

Polisler, ikisini alıp karakola götürdüler. Müdür Bey, karakola gider gitmez komisere yaklaştı. "Ben ... Bankası ... Şubesinin müdürüyüm. Beni bırakın gideyim." Komiser, yüzüne şöyle bir baktı, sinirliydi. "Gecenin bu vaktinde travestiyle kavga ederken bana mı sordun kardeşim? İşlemler bitmeden bırakamam." Travesti de inadı sürdürüyordu, "Ben de davacıyım."

Az sonra genç bir kadın girdi içeri. Müdür Beyin karısıydı. Nasıl öğrenmişse öğrenmiş, sıcak yatağından kalkıp gelmiş, saçlarını taramaya bile vakit bulamamıştı.

Fırtına gibi esti karakolda. "Siz benim kocamı ne hakla gözaltına alırsınız? Bırakın onu!" Komiser ve polisler, şaşırdılar. Ne diyeceklerini bilemedikleri için susuyorlardı.

- Sizi süründüreceğim. Benim kocamın kim olduğunu bilmiyor musunuz siz? Sicil numaralarınızı verin bana...

Kadının saldırısı dinmek bilmeyince polislerden biri dayanamadı:

- Bize ne bağırıyorsun be! Kocanı neden aldığımızı biliyor musun?

- Ne yapmış benim kocam? O işinde gücünde bir banka müdürü!

- Hoşdere Caddesinde işte bu travestiyle kavga ederken bulduk...

Genç kadın, polisin işaret ettiği yana baktı. Travestiyi görmesiyle yere yığılması bir oldu. Polisler kadının elini yüzünü yıkarken Müdür Bey, kenarda süklüm püklüm duruyordu.

Kendine geldiğinde az önceki hırçın kadın gitmişti. Yüzüğünü çıkardı, komiserin masasına bıraktı. "Al yüzüğüm sende kalsın." Kocasının yüzüne bakmadan söyledi bunu.

Sonra polis memurlarından birine döndü, "Sizden bir şey rica edeceğim, beni otobüs terminaline bırakır mısınız?" Başıyla "Evet" işareti yapan polisle birlikte karakoldan çıktı gitti...

Faruk Bildirici / Tempo / 19-25 Temmuz 2001