AKIP GİTMEKTEDİR SESSİZ HAYATLAR

...

KIRLANGIÇ YUVASI / 98

AKIP GİTMEKTEDİR SESSİZ HAYATLAR

Her an göz önünde olmasına rağmen asla fark edilmeyen insanlar vardır. Ne kadar yakın olursa olsun, görmeden teğet geçer durursunuz.

Öykü olsa sayfalarını yutarak okuyacağınız, film olsa gözyaşları içinde izleyeceğiniz bir hayat, yanı başınızda sessizce akıp gitmektedir.

Hissedebilmeniz, ilgilenmeniz için en küçük bir çaba harcamadan zorlukları olduğu gibi göğüslemeye çalışan insanlardır onlar. Yakarmadan, ağlamadan dimdik dururlar. En zor durumlarda bile ayakta durmalarını sağlayacak enerjileri vardır.

İran’dan kaçıp gelmiş mühendis de böyle bir insan. Malını mülkünü geride bırakıp eşi ve çocuklarıyla birlikte Van’a sığındığında beş kuruşu bile yokmuş. Eşiyle birlikte oturup düşünmüşler, "Ne yapabiliriz" diye. Kadının aklına tandırda ekmek pişirmek gelmiş.

Hemen işe koyulmuşlar, kadın pişirmiş, adam da Van caddelerinde dolaşarak ekmek satmış. Günde 3-5 milyon lira kazanarak ailesini geçindirmiş. Anadolu Ajansı muhabirinin dikkatini çekip de onunla konuşana değin aylar günler geçmiş, o kente, kent de ona alışmış. Kimseler fark etmemiş, aldırmamış yanı başlarında akıp giden bu sessiz hayatlara.

Fark etmemişler. Çünkü Van, son yıllarda İran ve Irak’dan kaçıp gelenlerin sığınağı durumunda. Yüzlerce insan ülkelerindeki mutlu, belki de lüks hayatlarını geride bırakıp kaçıp bu kente geliyor.

Vanlılar o nedenle de bağışıklık kazanmışlar sığınmacıların insanlık hallerine. Yabancılarla birbirlerine değmeden ama aynı havayı soluyarak yaşayıp gidiyorlar. Bir sıkıntı vermedikleri, olay çıkarmadıkları sürece de uzak duruyorlar. Devlet güçleri de benzer bir davranış içinde, sesleri çıkmayan yabancıları pekâlâ görmezden gelebiliyorlar.

O nedenle de üç yıl önce Amerika’dan gelen Victor ve Christy Bedoian’a da başlangıçta dikkat çekmediler. Ermeni olmalarına rağmen devlet aldırmadı onlara. Bedoian çifti, "Vartan" adlı bir halı mağazası açtılar. İki yıl boyunca fark edilmedi varlıkları.

Ama ne zaman ki, bir otel işletmeye karar verdiler ve de adını "Vartan Oteli" koydular, o zaman devletin "zinde güçleri"nin şimşeklerini üzerlerine çektiler. Sessizliğin büyüsü o an bozuldu.

"Vay nasıl olur da Ermeniler Van’da bir otel açar? Vartan, Ermenice zafer demek, nasıl böyle bir isim koyarlar?" diye dünyayı zindan ettiler. Valilik, ismi değiştirilmeden ruhsat vermeye yanaşmadı. İtirazları da yetmedi. Otelin adını değiştirdiler, "Van Grand Hotel" tabelası astılar. Ruhsatı aldılar ama bu kez de Turizm Bakanlığı yıldız vermedi.

Gazetelere, televizyonlara yansımasına rağmen Bedoian ailesi cendereden kurtulamadı. Sonunda kendilerinden habersiz otelleri bile satıldı.

Hem de tam Avrupa Birliği’nin Türkiye ile ilgili İlerleme Raporu’nun açıklandığı günlerde ayrıldılar. O sırada Türkiye’yi yönetenler, AB’ye üzüntülerini bildiriyordu:

- Rapor, Türkiye’nin beklentilerini karşılamaktan uzak. Oysa devrim niteliğinde yasal değişiklikler yapıldı.

Avrupalılar ise "İyi de uygulamalarınız değişmedi" diyorlardı. Bedoian olayı da haksız olmadıklarını kanıtlıyordu. Yasa metinlerinin yenilenmesi günlük yaşamın bir anda değişmesi anlamına gelmiyordu.

Kürtçe kurslara izin verdik dense de kurs açmak için başvuran Nazif Ülgen’in önü kesiliyor, Azınlık vakıflarıyla ilgili yasakların kalktığı söylense de Balat’taki Musevi Hastanesi’nde tadilat yapılmasına izin verilmiyor.

Kâğıt üstünde farklılaşmak yetmiyor, bu toplumda kendini Türk-Müslüman kimlikle dayatan çoğunluğun diktası devam ediyor. Hangi hesaba dayandığı belirsiz bir "Yüzde 99" safsatasıyla farklı kimliklere yaşam hakkı tanınmıyor.

Ülkemizin temel sorunlarından biri bu. AB ufkumuz olsa da olmasa da kabul etmek zorundayız ki, Lozan geride kaldı ve "Azınlık" denilen insanlar da bu ülkenin eşit vatandaşları...

Faruk Bildirici / Tempo / 17-23 Ekim 2002