AHMET ALTAN

...

TANRIM HAFIZA BAHŞET BİZE

“Türkiye’nin yolunu kaybetmiş ördek yavrusu gibi oradan oraya savrulmasına” bağlamıştı gazetesinde başgösteren kırılmayı.  “Biz de kendi aramızda ayrışıyoruz ve üslup da sertleşiyor” diyerek, Taraf serüveninin sonuna yaklaşıldığının ipucunu iki ay öncesinden vermişti sadık okurlarına.

Ahmet Altan’ı, kurduğu gazete ile arasında bir ayrışmanın tamtamlarının çaldığını haber vermeye iten, Yıldıray Oğur ve Alper Görmüş’ün yazılarıyla ilgili tartışmaydı.  Görmüş, ayrışmanın nedenini Altan gibi “Türkiye’nin savrulması”nda değil, bizzat Taraf’ın dilinin değişmesinde ve iktidar eleştirilerinde “endazeyi kaçırması”nda görüyordu.

“Taraf’ın haber dilindeki sorun, Ahmet Altan’ın yazdığı gibi gazetenin AK Parti ile hükümete yönelttiği eleştirinin ‘sert’ olmasında değil. Sorun, bu dilin ‘eleştirel’ olmaktan çıkıp ‘muhalif’ olmaya yönelmesinde...”

Ahmet Altan ki, o gazetenin her şeyiydi. Gazetenin sahibi Başar Arslan, “Bir Budist için Buda neyse benim için de Ahmet Altan odur. Hayır deseydi Taraf’ı çıkarmazdım” dediği isimdi ve gazetenin bir yazarı çıkıp ona gazetenin misyonunu hatırlatıyordu. (Ezgi Başaran, 2009, Hürriyet Pazar) Haksız da sayılmazdı Görmüş.

Gazetecilik misyonu

Gerçekten Taraf’ın ne salt gazetecilik misyonu vardı ne de iktidara muhalefet gibi bir misyonu. Taraf, 5 Kasım 2007’de “Tehdidi bırak hesap ver” manşetiyle çıkmış, Genelkurmay’ın Aktütün karakoluna düzenlenen PKK saldırısını önceden öğrenmesine rağmen önlem almadığını gösteren belgeler yayınlamıştı. Aktütün haberleri nedeniyle Genelkurmay Başkanını savunan Erdoğan’a “Paşasının Başbakanı” manşeti çıksa da çabuk toparlandı iktidarla ilişkiler.

İlk günden ilan edilen “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne muhalefet” misyonu Dağlıca karakol baskınının Heron görüntüleri gibi haberlerle devam etti.  Siyasi iktidar ile başkaca çatışma yaşanmadı ilk dönemde. İktidarın icraatlarına “eleştirel dille” yaklaşan haberlere pek rastlanmadı gazetede. Ahmet Altan da yazılarında kıyasıya Erdoğan analizleri yazmaya başlamamıştı henüz. Erdoğan’ı “şövalye” olarak nitelendiriyordu.

Birbirine benzeyen gazeteler içinde farklı bir gazete oldu Taraf.  Farklılığı, Ergenekon ve darbe davalarıyla birlikte daha da kendini göstermeye başladı. Suçlanan kişilere dönük yayınlarıyla bu davaların  “müdahili” haline geldi gazete. Balyoz davasının açılmasını sağlayan da bizzat gazetenin yazarı Mehmet Baransu’nun bir valiz içinde götürüp verdiği CD’ler ve planlar oldu.

Şahmerdan desteği

Sadece asker de değil, iktidarın kendisine karşı gördüğü bütün güç odaklarının dağıtılmasında hayli etkili bir araç oldu Taraf.  Hatta referandumda aydınlar, liberaller ve sol kesimde bölünmeler yaşanırken, gazete yekvücuttu.

Ahmet Altan da doğrudan destek veriyordu referanduma.  “Evet’ çıkmasını ümitle bekliyorum. Çünkü bu ‘Evet’, zalim bir sistemin temeline şahmerdan gibi vurup, o temeli kıracak” diyordu. Hatta bu yüzden BDP ile karşı karşıya da geldi Altan.  BDP Genel Başkanı Demirtaş’ın “Başbakanın söz vermesi halinde boykottan vazgeçeriz” haberini yalanlamasına kızıp, bu partinin haberlerini gazeteye koymayacağını ilan etti. Boykot kararı, bir yanlış haberin savunulmasından öte bir şey değildi aslında.

Zaten yanlış çıkan haberler konusunda geri adım atmamak gazetenin genel tavrıydı. Balyoz davası belgelerinden “Yararlanılacak gazeteciler” diye bir liste yayınlayıp, meslektaşlarını töhmet altına bıraktılar. Albay Dursun Çiçek’in, karargâhta komutanlarla öğle yemeği yediği haberine gelen tekzibe “Haberimizin arkasındayız. Bekleyin göreceksiniz’ diye gazetecilik dışı bir yanıt verdiler. Sadece NTV muhabirlerinin yüzlerce kez telefon ederek Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini düşürdükleri gibi uçuk bir komplo iddiasıyla ilgili haberdeki hatayı kabullendiler. O da “GMT saati” hatası açığa çıktıktan sonra...

2011 seçimlerinden sonra Taraf’ın iktidar ile ilişkileri bozuldu. Hem haberlerin, hem de Ahmet Altan’ın yazılarının dili sertleşti. Altan, o kıvrak kalemiyle, Erdoğan’ı acıtan yazılar kaleme almaya başladı. “Erdoğan ve kof kabadayılık” yazısına tazminat davası açtı Erdoğan. Ondan sonra yazılar ve davalar sarmalı, haberlere de yansıyarak sürüp gitti.

Altan, bir tazminat davası kaybettikten sonra “Erdoğan 2005’teki konuşmalarını açsın da okusun. Nereden nereye geldi” diye yazdı. Anlaşılan Erdoğan’ın değiştiği kanısındaydı!

Edebiyatın Kızıl Eros’u

Fakat belki de görmek istemediği, kendi değişimiydi. Ahmet Altan, Taraf’a gelene değin aykırı, muhalif, siyasi iktidarlara yakın durmayı asla başaramayan bir edebiyatçı ve gazeteciydi.

Ünlü yazar Çetin Altan’ın oğlu olması iyi okullara gitmesini sağladı ama o okullardan atılmasını önleyemedi. Üniversiteyi güç bela bitirdikten sonra Hürriyet’in kapısından içeri girdiğinde henüz 24 yaşındaydı. Gece muhabiri olarak başladığı gazeteciliğe 1987’den itibaren önce Hürriyet’te, sonra da Güneş’te köşe yazarı olarak devam etti.

1995’te Milliyet’te yazarken “Atatürk Kürt olsaydı” başlıklı yazısı büyük tartışmalara yol açtı ve gazetedeki işine son verildi. Aynı şekilde Neşe Düzel ile birlikte hazırladığı “Kırmızı Koltuk” adlı televizyon programı da radikal söylemleri nedeniyle yayından kaldırıldı. Milliyet’ten sonra başladığı Yeni Yüzyıl günleri de uzun sürmedi.  Muhalif, farklı bakan bir gazeteciydi.

Çocukluk yıllarından itibaren hayali hep yazar olmaktı. İlk yazdığı kitap iki kişilik bir piyesti, kendisi de başarılı bulmamıştı o kitabını. İlk basılan kitabı ise bir romandı. Babasının o sırada yayınevi kuran Müjdat Gezen ile sohbeti sayesinde basılmıştı “Dört mevsim sonbahar” adlı bu romanı, ödül de aldı. Ama ikinci kitabı “Sudaki İz” müstehcen olduğu gerekçesiyle toplatıldı, mahkeme yakılarak imhasına karar verdi. Kitapta,  polisin işkencesinin yanı sıra solcuların zaaflarından bahsetmesi eleştirmen Fethi Naci’yi kızdırmıştı. “Kötü zamanlarında sola ve solculara vuruyor” diye ağır bir eleştiri kaleme aldı, bir daha da Altan’ın kitaplarını okumadı. Altan, Yalnızlığın özel tarihi, Tehlikeli Masallar, Kılıç Yarası Gibi, İsyan Günlerinde Aşk ile devam etti romanlarına. Denemeler de kaleme aldı.

Geniş bir okur kitlesi kazanmıştı, çoğunluğu da kadındı. Kadınların gücüne inanıyordu çünkü. Romanlarında olduğu gibi Aktüel dergisinde yazdığı yazılarda da ağırlıklı olarak aşktı yazılarının konusu. Ama politik görüşlerini de, isyanını da satır aralarına yerleştiriyordu ustalıkla.  “Edebiyatın kızıl Eros’u” olarak anılıyordu artık.(Necdet Açan, Aktüel, 21 Mayıs 1998)

Değişen kimdi?

Giderek edebiyatçı yanı, gazeteciliğinden ağır basmaya başlamıştı. O nedenle de Taraf’a başlarken, romancılığından söz etme gereği duymuştu. Gazeteci Ragıp Duran da tam bu noktadan eleştirmişti Ahmet Altan’ı:

“Taraf çıkarken ‘Bu sıralar polisiye roman yazıyorum, katili bulana kadar gazetecilik yapacağım’ açıklaması yapmıştı. Oysa gazetecilik, böyle, roman yazarken vakit geçirilmek için yapılacak bir iş değildir.”

Büyük olasılıkla yine romanlarına dönecek Ahmet Altan.  Romanlarına dönmeden önce Taraf günlerinin serinkanlı bir muhasebesini çıkaracaktır mutlaka. Asıl değişenin Erdoğan değil kendisi olduğunu, ilk yazdıklarıyla son yazdıklarının aynı çizgide olmadığını da görecektir böylece.

Bunu yapabilir. Ne de olsa o “Tanrıya, bize acılar kadar sevinçleri, kötülükler kadar iyilikleri de aynı güçte hatırlatacak bir hafıza bahşetmesi için yakarmayı” kutsamış bir yazar.

Kuşkusuz biz gazetecilerin de muhasebe yapması gerek. Taraf, her şeye rağmen basın tarihinde iz bırakan farklı bir pencere. Ahmet Altan’ın olmaması orada yeri doldurulamayacak büyük bir boşluk doğuracak. Daha da önemlisi bir muhalif ve cesur kalem daha eksildi medyadan. Son dönemdeki yazılarının eksikliğini her sabah yeniden hissedeceğiz…

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 16 ARALIK 2012

© 2019 Faruk Bildirici - Medya Ombudsmanı. Tüm Hakları Saklıdır.