BİR ÖLÜMÜN İŞARET ETTİKLERİ

...

Giresun’da, hasta eşine ilaç yazdırmaya giden 82 yaşındaki Yusuf Topal’ın ölümünden kim sorumlu? Yüzüne biber gazı sıkıp tartaklayarak ters kelepçe takan polisler mi? İstediği ilacı yazmayıp polis çağıran doktor mu? Yoksa gerginlik çıkmasında Yusuf Topal’ın da hatası var mı?

Telefonla arayan Engin Uzunlar adlı okur, “bu olayda doktorların da hastanın da haklı yanları var” dese de doktorları eleştirdi. “Ancak bu ilaç yazdırma olayında sürekli sorun çıkarılıyor. Sağlık Bakanlığı, sıklıkla yaşanan bu soruna el atmalı” dedi. BirGün gazetesinde Doğan Tılıç da “haberlerin doktoru yargısız infaza dönüştüğü” saptamasında bulundu; konuyu değerlendirmemi önerdi.

Tılıç’ın dikkat çektiği gibi, bazı medya kuruluşlarında doktorla ilgili hüküm içeren haber ve yazılara rastladım. Hürriyet’te böyle bir yaklaşım olup olmadığını anlamak için de gazeteleri taradım. İlk gün, yani 29 Temmuz’da “Öldüren kelepçe” başlıklı haberde olay serinkanlı bir dille anlatılıyordu. 30 Temmuz’da ilk sayfada “İki polis ve doktora soruşturma”, üçüncü sayfada “Döve döve” başlığı kullanılmıştı. Haberin çarpıcı yanı, kamera görüntülerinin yer almasıydı. Polislerin, Topal’ı tartaklayarak ve biber gazı sıkıp ters kelepçe takarak götürmeye çalıştıkları görülüyordu. 31 Temmuz’da “Cebinden evde bakım kâğıdı çıktı”, 1 Ağustos’ta da “Doktor şikâyetçi” başlığı kullanılmıştı.

DHA muhabiri Hakan Kabahasanoğlu’nun Hürriyet’te yayımlanan bu haberleri hüküm içermiyor. Olayla ilgili gelişmelerin yanı sıra Topal Ailesi’nin avukatının, polislerin ve doktorun ifadesi, TTB ve Sağlık Bakanı’nın açıklaması yani tüm tarafların görüşleri dengeli verilmiş, doktor hedef alınmamış.

Kamera görüntülerinin bulunması olayın bir bölümünü aydınlatıyor, polislerin orantısız şiddet kullandıklarını ve Topal’ın o sırada kalp krizi geçirip yaşamını yitirdiğini kanıtlıyor. Fakat doktor ile Topal arasında yaşananlar hakkında fazla bilgi yok. Ailenin avukatı, Topal’ın doktor Ö.Y.’nin odasında kalp krizi geçirmeye başladığını ama doktorun ilgilenmediğini öne sürüyor. Doktor da Topal’ın baston salladığını, bağırdığını ve odasını işgal ettiğini, o nedenle korkup polis çağırdığını söylüyor. Hangisi doğru? Tanıklarla konuşmadan ya da başka kamera görüntüleri gibi unsurlarla orada yaşananları açığa çıkarmadan doktorun hatalı ya da hatasız olduğu söylenemez.

Ancak ilk haberlerdeki “İstanbul’dan memleketi Giresun’a giden Topal’ın yürüme güçlüğü çeken eşine ilaç yazdırmak” istediği bilgisi, daha sonra “yatağa bağımlı ve evde bakım raporlu eşine ilaç yazdırmak” olarak değişti. Belli ki bir mevzuat sorunu var ve hiç kimse de doktorun mevzuata aykırı davrandığını öne sürmüyor. Nitekim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Hürriyet’ten Mesude Erşan’a “Raporluların ilaca erişimi kolaylaşacak” açıklaması yaptı.

Demek ki, 82 yaşındaki Topal’ın ölümü sağlık sistemindeki iki soruna dikkatimizi çekiyor. Hasta yakınlarının şiddetine maruz kalan doktorların endişeli hali, raporlu hastalara ilaç yazımındaki bürokrasi. Tabii bir de polislerin yaşlı bir insana bile şiddet uygulaması sorunsalı var.

Bu sorunların üzerine gitmek, insanların yaşamında önemli yer tutan sağlık ve güvenlik alanlarında “çözüm gazeteciliği” örnekleri sergilemek gerekli. Tabii bir yandan da Topal’ın ölümüyle ilgili karanlık noktaları aydınlatmaya çalışmalıyız. Elbette önyargılarla hareket etmeden, hüküm vermek yerine olgular ve somut verileri yazarak...

Şok geçirtmeyin hocama

       Prof. Dr. Baskın Oran, Hürriyet ve hurriyet.com.tr’de ne zaman “Şoke oldu”, “Şok oldu” başlıklarını görse hemen yazıyor bana… “Şok olunur mu yahu? Veya şoke olunur mu?  "Şok geçirdi" diye yazmanız mümkün değil mi?”

       Son olarak internette gördüğü “Cihangir'in ünlü sokağında ürperten olay... Kapıyı açtıklarında şoke oldular” ve “Dağda mahsur kalan kadını bulmaya gittiklerinde yanında gördükleri şoke etti!” haberlerinden sonra yazdı. Artık bana da sinirleniyor. “En azından Hürriyet'te ve Türkçenin en azından bu kelime açısından katledilmesini ne zaman durduracaksın?” diye çıkışıyor.

      Baskın hoca haklı. “şoke oldu”, “şok oldu” yazmak yanlış. Arkadaşlar lütfen kızdırmayın Baskın hocayı. Türkçeyi de katletmeyin…

      Söz Türkçenin katledilmesine gelince ben de her gördüğümde “Yine mi” dediğim bir gazetecilik kalıbına değineyim. Maalesef haberlerde “Anlamlı ziyaret”, “Anlamlı görüşme”, “Anlamlı mesaj” gibi başlıklardan geçilmiyor. 29 Temmuz’da Hürriyet’in ikinci sayfasında Songül Öden’in Suriyeli kadınların bulunduğu merkezi ziyareti “Anlamlı ziyaret” başlığıyla yayımlanmıştı.

    Böyle başlıklar atan gazetecilere tavsiyem durup düşünmeleri. “Anlamsız ziyaret” olur mu? Elbette her ziyaretin, her mesajın, her görüşmenin bir “anlamı” vardır. Biz gazetecilerin işi, o anlamı bulmak, başlığa çıkmaktır. Anlamı anlamak ve haberin özünü başlığa yansıtacak yaratıcılık sergilemek yerine bu tür “Anlamlı…” başlıkları atmak eski ama yanlış bir gazetecilik kalıbına teslim olmaktır. Nedeni de ya aceleciliktir ya da tembellik.

Faruk BİLDİRİCİ / 6 Ağustos 2018

Okurdan kısa kısa

Musa Çoban: Manşette “..yüzde 90’ı yerli ilk global kamyonu vitrine çıktı” yazmışsınız ama vitrine çıkan yüzde 90 yerli değil. Haberde şimdi bu oranın yüzde 80’e yakın olduğu, yüzde 90’lık modelin 2020’de üretileceği yazıyor. Lütfen haberinizi iyi okuyun. (26 Temmuz)

Hüseyin Aykol: (Yeni Yaşam okur temsilcisi) Raad Darar’ın fotoğrafına İlham Ahmed yazılmış. Ahmed, fotoğraftaki kadın. Geçen dönem PYD’nin eşbakanı idi. İki gün üst üste aynı yanlışlık yapıldı. (28-29 Temmuz)

Tarık Duman: “Merkez Bankası hedef yükseltti” demişsiniz. Hedef yükseltmek olumlu alamda olur. Oysa daha düşük enflasyon hedeflenmemiş, daha yüksek enflasyon olacağı kabullenilmiş. Güncelleme deseydiniz daha doğru olurdu. (1 Ağustos)

Mert Erdönmez: İnternetteki “Sabri Sarıoğlu'na flaş teklif! Bakın kim istedi” haberinin başlığı ile içeriği okurun aklı ile dalga geçiyor. Haberi veren okuru merakta bırakıp sayfada zaman geçirmesini hedeflemiş. Sonuç okur tarafında hayal kırıklığı. (2 Ağustos)

Ercan Akdoğan: İzmir ekinin 1. sayfasındaki “Bu vahşete 4 bin 252 TL” haberinde köpeğin arabanın arkasında sürüklenmesi olayının “Seydişehir’de Antalya-Fethiye karayolunda gerçekleştiği” yazılmış. Muğla'nın Seydikemer ilçesi olacaktı. Seydişehir, Konya’ya bağlı bir ilçe. (28 Temmuz)

A.Birenöz/A.Orpak/D.Yavuz:“Öğretmenler branşlarında sınıfta kaldılar”  haberi öğretmenleri üzdü. Sınav sorularının kapsamını bilmeden öğretmenlerin yaptığı net sayısını küçümsemeyin, aşağılamayın. (28 Temmuz)

     Zafer Vardar: “22 yılın rekoru kırıldı” başlıklıhaberde ilk cümle 26 sözcük. Böyle uzun cümle olunca toparlanamamış, cümlenin başında ve sonunda aynı ifade kullanılmış. Mükerrer olmuş; anlam da bozuk.(30 Temmuz)

Mahmut Uslum: “Polisin boğazını kestiler” demişsiniz. Ama kesen bir sivil memur. Bir kişi yani. Sırf başlıkta çoğul eki kullandığınız için haberde ikinci bir katil arayıp durdum. (31 Temmuz)

Cemal Dal: Avrupa baskınızın ilk sayfasında sağ üst köşedeki Simge Selçuk haberinin 2.sayfada olduğu yazıyor. Ama orada bu haber yok. (30 Temmuz)

      İpek İli: Tecavüze uğrayan kız çocuklarıyla ilgili haberlerde lütfen elleriyle yüzünü kapatmış kız çocuğu fotoğrafı kullanmayın. Tecavüze uğrayan çocuğun utanılacak bir şeyi yok! Utanması gereken oymuş gibi bir algı yaratıyor.

Haftanın engellenenleri:Erişim Sağlayıcıları Birliği’nin bu hafta ilettiği Sulh Ceza Hakimlikleri’nin erişim engelleme kararları şöyle sıralanıyor: ­

        * Bodrum Sulh Ceza Hakimliği, 20’den fazla sitede yayımlanan “emekli bir polisin tartıştığı kadın ile kızını tabanca ile yaralamasına” ilişkin haberlerine erişimi yaralanan kadının başvurusu üzerine yasakladı.

       * Beykoz Sulh Ceza Hakimliği, Sinem Gedik’in başvurusu üzerine Cengiz Semercioğlu’nun “Yılın skandalı sonunda patladı” ve “Ceceli olayının perde arkası” yazıları başta olmak üzere aralarında “Ceceli’den ilk ihbar mailini İntizar’ın yeğeni attı iddiası”, “Ceceli sessizliğini bozdu”, “Mustafa Ceceli, Sinem Gedik olayında yeni gelişme” haberlerinin de bulunduğu onlarca linke de erişim engeli kararı verdi.

       * “Recep Tayyip Erdoğan üniversitesinde skandal ilan”, “Listedeki isimler RTEÜ’de göreve başladı” ve “Torpil hiç bu kadar aleni olmamıştı” konulu haberlere Rize Sulh Ceza Hakimliği tarafından erişim yasağı getirildi.

   * İzmir 4.Sulh Ceza Hakimliği, Aralık 2017’de yayımlanan “Bir kadın cinayeti daha” ve “Bıçaklanan kadın öldü” haberlerine erişim engeli getirdi.

        * “Türbanlı eşe komutan tepkisi” haberine erişim, “kişilik haklarının ihlal edildiği” gerekçesiyle İzmir 7. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla engellendi.

        * “El şakası cinayeti” haberi, 2012 yılında bir cinayet işleyen ve halen hapiste olan Emre Gıda adlı hükümlünün, “bir anlık cinnetle işlediği suçtan dolayı çocuğunun psikolojisinin bozulacağı” gerekçesiyle yaptığı erişim engelleme başvurusunu, Kalkandere Sulh Ceza Hakimliği kabul etti.

       * Samsun’da, savcı Ahmet İlyas Tolar’ın nişanlısının kaldığı öğrenci yurdunu bastığı yolundaki haberler, savcının bu haberlerin “gerçek dışı olduğu” başvurusu üzerine Samsun 2. Sulh Ceza Hakimliği kararıyla engellendi.  Bu haberlere Hürriyet’in yanı sıra onlarca internet sitesi ve sosyal medyada da yasak getirildi.

       * Edirne 2.Sulh Ceza Hakimliği, 24 yıl hapis cezası alan ve bu cezasını çektikten sonra Erkin Vodinalı adlı eski hükümlünün başvurusunu kabul ederek 2009 yılında yayımlanan “Hapisteki dolandırıcıya bir ceza daha” haberine erişim engeli getirdi.

     * Ankara 2.Sulh Ceza Hakimliği, “Bedri Yaşar, ‘Botaş’ta alnım ak’ dedi” başlıklı 1999 yılında yayımlanan habere “unutulma hakkı” gerekçesiyle erişim engeli getirdi.

     * Urla 2.Sulh Ceza Hakimliği, “Hamam kesesiyle vurgun yaptılar” haberine erişimi, suçlanan kişilerin 2001 yılında açılan davada beraat ettikleri gerekçesiyle yasakladı.