BİLİMADAMI SOĞUKKANLILIĞI MI GAZETECİ HEYECANI MI?

...

Fukuşima nükleer santralindeki gelişmelerin boyutları, 13 Mart’ta henüz netleşmemişti. Sadece santralde bir patlama olduğu ve radyasyon sızdığı biliniyordu. Fizik Mühendisi Fikret Kuş, gönderdiği mailde Fukuşima haberlerinde “gereksiz yere nükleer korku yaratıldığı” eleştirisini yöneltmişti:

“Gazetenizden ve diğer basın ve yayın organlarından benzer haberler okuyoruz. Öyle başlıklar atıyorsunuz ki, fizik mühendisleri ve nükleer mühendisler bile panikle okuyoruz. Biliyoruz mesleğiniz açısından sansasyon yaratmak önemli ve prim yapıyor. Santral şu anda tehlike yaratmıyor. Sonuç olarak kontrol dışı bir durum yok.”

O gün, fizik mühendisi okurumuzun olaya bu denli soğukkanlı bakabilmesine şaşırdım doğrusu. Gelişmeleri görmek için bir süre beklemeye karar verdim. Reaktörlerdeki patlamaların birbirini izlemesi, sızıntıların önlenememesi ve tehlike seviyesinin yükseltilmesinin ardından, 21 Mart günü okurumuza düşüncesini sordum; “Hâlâ Hürriyet’teki haberlerde olayın abartıldığını mı düşünüyorsunuz?” Kuş’un haberlerin abartıldığı görüşü değişmemişti; “reaktörlerdeki patlamalar nükleer patlama değil” diyordu:

“Haberlerin sunuluş şekli hatalı. Örnek vermek gerekirse başlık ‘Yüzlerce ölü var, reaktörde radyasyon sızıntısı var.’ Sanki ölümcül bir radyasyon sızıntısı olmuş da yüzlerce insan bundan dolayı ölmüş! Habere bakıyorsunuz tsunamiden yüzlerce insan ölmüş, reaktör çevresinde de radyasyon miktarında artış var. Bu yanlış yönlendirme değil midir? Üstelik bu kadar kritik bir konuda kamuoyunu yanlış bilgilendirmek hepimizin geleceğine zarar vermek değil midir?”

Hürriyet’in “nükleer felaket” haberlerinde, Kuş’un mesajlarındaki gibi bir “bilim adamı soğukkanlılığı” olmadığı doğruydu. Haberlerde santralde alınan önlemler, kontrol altına alma çabaları aktarılıyor, aynı zamanda tehlikenin insan hayatı üzerinde yarattığı tehdit de ayrıntılı olarak işleniyordu. Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santralin fay hattı yakınında olduğu vurgulanıyor; bu konudaki itirazlar ile Başbakan ve Enerji Bakanının santral yapılmasını savunan sözleri okuyucuya duyuruluyordu.

Kabul etmek gerekir ki, haberlerde heyecan dozu hayli yüksekti. Ama Japonya Başbakanı bile özür dilerken “durumun hâlâ çok vahim olduğunu” söylüyordu! Reaktörlerden her gün yeni bir patlama ve sızıntı haberinin geldiği, Tokyo’nun içme suyuna bile radyasyon karıştığı, Japonya’daki yabancıların ülkeyi terk ettiği bir ortamda gazeteci olarak nasıl heyecanlanmazsınız? Bence insanların zarar gördüğü ve daha büyük zararlar görebileceği gerçeği, heyecanlanmak için yeterli bir neden. Gazeteciler, bazı bilim adamları gibi felaketin nükleer santral programlarına zarar vermesi kaygısını haberlerinin odağına alamazlar. Elbette haberlerin odağına insanı alacak ve uyarı görevini yerine getirecekler. Bilim adamı ve gazeteci arasındaki bu fark kaçınılmaz.