Bilim insanını hedef gösterdiler ama o haklı çıktı

...

Gazetecinin kendi fikirlerini kesinleşmiş doğrular gibi sunduğu, peşin hükümlerini yazdığı ve gerçeği atmak istediği başlığa göre eğip büktüğü, dahası insanları hedef gösterdiği metinlere haber denmez. Gazeteci de yazmış olsa, bir gazetede yayınlanmış da olsa, son zamanlarda bazı medya kuruluşlarında bu tarz metinler yayımlamak moda haline gelmiş de olsa…

     Sabah gazetesinin internet sitesindeki “Prof. Dr. Ahmet Saltık’a tepki yağıyor! Doktor mu, siyasetçi mi?” başlıklı metin de böyle bir örnek. Spotta şöyle denilmişti:

     “Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın bir televizyondaki canlı yayında sarf ettiği siyaset içerikli sözler tepki çekti. Aynı sözleri bugünkü Evrensel Gazetesi’ndeki söyleşide de tekrarladı. Bilim Kurulu’nun tavsiyelerine uyulmadığını iddia eden Saltık, Bilim Kurulu’nu istifaya çağırdı. Sosyal medyada ülke içerisinde bu istifa talebiyle iç karışıklık ve kaos mu çıkarmak istiyor yorumları yapıldı. ‘Kendisi siyasetçi mi yoksa doktor mu?’ diyenler de oldu.”

     Prof. Dr. Saltık, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.  Önce bir televizyon kanalında, ardından Evrensel gazetesinde “Bilim Kurulu tavsiyelerini kamuoyuna açıklamalı” başlığı altında dile getirdiği görüşler özetle şöyleydi:

     “İktidar rasyonel (akılcı), bilimsel tavsiyeleri keyfi biçimde uygulamaz ya da kısmen uygularsa; ödeyeceğimiz bedel daha çok ölüm, daha çok hastalık ve ekonominin çökmesi olacaktır ve Bilim Kurulundaki arkadaşlarımız buna itiraz etmelidir. Meslektaşlarımızın böylesi bir durumda 'Bu sorumluluğa ortak olmayacağız’ diyerek istifa etmesi gerekir.”

     Bir bilim insanının görüşleri bunlar. Siyasi iktidar, Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun korona ile mücadelesindeki eksikleri dile getirmesinden, uygulamaları eleştirmesinden doğal ne olabilir?

Üstelik Prof. Dr. Saltık, halk sağlığı uzmanı. Tam da alanıyla ilgili konuşuyordu…

     Hüküm veren cümleler

     Gelelim Sabah’taki metnin analizine. En baştaki cümlede Prof. Dr. Saltık’ın “siyaset içerikli sözlerinin tepki çektiği” söylenmiş. Kim tepki göstermiş? Hiç öyle bilinen, tanınan birilerinin tepkisinden söz edilmiyor.

     Sadece sosyal medyadaki “yorumlar”dan bahsediliyor; “Akın” ve “@orbuk” isimleri veriliyor. Gerçek mi, sahte isimler mi o bile belirsiz. Bu iki hesabın paylaşımına dayanarak “tepki yağıyor” denilmiş, bir bilim insanı yargılanıp, “siyaset yaptığı” hükmü verilmiş.

    Aslında böyle bir metni yazmak için sosyal medyadaki sahte hesaplara bile ihtiyaçları yokmuş. Çünkü metindeki neredeyse bütün cümleler hüküm içeriyor. Peşinen karar verilip yazmaya öyle başlandığının somut kanıtı da metindeki cümlelerin final sözcükleri:

     “…siyaset içerikli sözleri tepki çekti.”

     “…yaptığı açıklama şaşkınlığa neden oldu.”

     “…diyerek ülkenin çok önceden aldığı önlemleri hiçleştirmeye çalıştı.”

     “..ülkede alınan tedbirleri yetersizmiş gibi gösterme gayretine girdi.”

     “…diyerek yanlış bilgi aktarımı yaptı.”

    Cümleler hep böyle sonlanıyor.  Bir cümle de “Bilim Kurulu'ndaki bilim insanlarını istifaya sevk etmeye çalışan Saltık” diye başlıyor. Görüldüğü gibi, bunlar hep gazetecinin kendi fikri. Prof. Dr. Saltık’ın önlemleri hiçleştirmeye çalıştığını, yanlış bilgi aktardığını söyleyen, öne süren, suçlayan gazetecinin kendisi! En garibi de “şaşkınlığa neden oldu” cümlesi. Kimin şaşırmasına neden olmuş, onu yazmamış!

     İç karışıklık, kaos yaratma ve hedef gösterme

     Tabii bu metin en baştan Türkiye’de korona ile mücadelede “hızla hareket edilerek gerekli önlemlerin alındığını” veri kabul ediyor.  Böyle bir ön kabulün üzerine inşa edilmiş metin.

     Oysa önlemlerin yeterli olup olmadığını söylemek de gazeteciye düşmez. Gazeteci, soru soran, sorgulayan bir mesleğin mensubudur. Baştan önlemleri yeterli görür, başarılı ilan ederse sorgulayacak bir konu kalmaz. O zaman da alınan önlemleri irdeleyip, eksiklerini bulup yöneticileri uyarma, toplum sağlığını koruma işlevini yerine getirmemiş olur. Burada da olan bu.

     Dahası gazeteci, korona ile mücadele konusunda böyle bir peşin hüküm verdiği için de Prof. Dr. Saltık’ın eleştirilerini “siyaset yapmak” diye nitelendirebiliyor. Bununla da kalmıyor, ara başlıklarla suçlamalarda daha da ileri gidiyor:

      “Alınan önlemleri yetersizmiş gibi göstermeye çalıştı”

      “Ülke içi karışıklık özlemi mi dile getirildi sorusu akla geldi”,

      “Olağanüstü bir dönemde iç karışıklık mı hedefledi”

      “Sosyal medyadan ‘Kaos peşinde mi?’ diye soruldu”

     Bakar mısınız, “Tavsiye kararları uygulanmaz ya da kısmen uygulanırsa Bilim Kurulu’ndaki arkadaşlarımızın istifa etmesi gerekir” eleştirisinin getirildiği noktaya? İç karışıklık yaratmak, kaos çıkarmak vs…

     Prof. Dr. Saltık’ı doğrudan suçluyor, yargılıyor ve sonra da hedef gösteriyor birilerine.  Övenleri alkışlayanların, eleştirenleri bu şekilde hedef göstermesi kabul edilemez.

     Bilim insanları hâlâ suskun

     Aslında Sabah’ın bu yayınını Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat’ın sosyal medyadaki paylaşımı nedeniyle fark etmiştim. O gün yazmaya gerek olmadığını düşünmüştüm. Fakat 10 Nisan akşamı sokağa çıkma yasağının ilanı sonrasında yaşananlar, bu başarısızlığın sorumluluğunu üstlenen Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığı’ndan istifası ve istifanın reddedilmesiyle Bilim Kurulu gündemin ilk sıralarına yükseldi.

     Haberlerde, bazı köşe yazılarında, sosyal medyada hep “Hafta sonu sokağa çıkma yasağını Bilim Kurulu mu tavsiye etti” sorusu üzerinde duruldu. Pencere gazetesinde hafta sonu sokağa çıkma yasağının “Bilim Kurulu’na da sürpriz olduğu” yazıldı.

     Gerçekten de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 10 Nisan’da Bilim Kurulu toplantısından sonra açıklamalar yaparken yeni önlemlerden söz etmemişti. Koca, daha önceki basın toplantılarında Bilim Kurulu kararlarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’a iletildiğinden bahsediliyordu, bu kez öyle ifade kullanmaması dikkat çekiciydi.

     Buna rağmen Koca’nın basın toplantısından 1,5 saat kadar sonra İçişleri Bakanlığı’ndan hafta sonunda sokağa çıkma yasağı uygulanacağı açıklaması geldi. Uygulamanın ayrıntıları belli olmayınca yasağa iki saat kala insanlar sokağa döküldü. İki günlük yasaktan sağlanacak fayda, iki saatte uçup gidiverdi.

    İçişleri Bakanı Soylu muydu bu yanlışın sorumlusu, yoksa ondan habersiz öyle bir karar alınamayacağına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan mıydı? Soylu, ilk gün “Cumhurbaşkanının talimatıyla karar alındığını” söylemiş olsa da 12 Nisan akşamı istifa ederken sorumluluğun kendisinde olduğunu kabul etmişti. Erdoğan onun istifasını reddettiğine göre sorumluluk her ikisinin de üzerinde kaldı.

     Bu noktaya gelene kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bakan Koca, Bilim Kurulu’nun tavsiyelerinin uygulandığını söyleyip, sorumluluğu Kurul’a atıyorlardı. Bu sefer böyle bir açıklama da duymadık. Bilim Kurulu üyeleri böyle bir karar alınmadığını açıkça söylemediler ama bir tek Prof.Dr.Alpay Azap, Cumhuriyet’e “..ayrıntılı bir tartışma oturumlarda olmadı. Halk sağlığı hocalarının olduğu bilim kurulunun alt gruplarında tartışılmış olabilir diye düşünüyorum” dedi. Bu sözleriyle Bilim Kurulu’nun yasak kararında devre dışı kaldığını doğrulamış oldu.

     Demek ki, Sabah gazetesinin Bilim Kurulu’nun bütün tavsiye kararlarının uygulandığı tezi doğru değil ve Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın Bilim Kurulu’nun kurulun şeffaf olması ve kararlarının açıklanması gerektiği eleştirileri haklı. Öyle ya, kararları açıklansın da tüm toplum öğrensin hangi kararın siyasi otorite tarafından alındığını ya da Bilim Kurulu’nun hangi kararlarına uyulmadığını…

     Bilim Kurulu üyeleri de hâlâ bu duruma itiraz etmeyerek, sorumluluğa ortak olmaya devam ediyorlar. Hem de koronavirüse karşı alınan önlemlerin iki saat içinde boşa çıkması gibi bir tehlikeyle karşı karşıya kalınmasına rağmen susabiliyorlar.

     Bilim insanları toplum sağlığı için bağımsız düşünebilmeli, verileri nesnel değerlendirebilmeli, bilimsel gerçekleri topluma anlatabilmeli. Gazeteciler de öyle…

     Yavuz Donat’a gazetesinden yalanlama

     Sabah gazetesinin “Prof. Dr. Ahmet Saltık’a tepki yağıyor! Doktor mu, siyasetçi mi?” haberini inceledim ama bu gazetede baştan sona yargı dolu ve haberi yazanın görüş ve yorumlarıyla bezeli başka metinlere de rastlıyorum. Bir örnek daha vermekle yetineyim.

    Yavuz Donat, 6 Nisan 2020’de Sabah gazetesindeki köşesinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı kutladığını yazdı. Gerekçesini de şöyle açıkladı yazısında:

     “Şov yapmadığı…Sık sık TV’lere çıkmadığı… Kimseye laf yetiştirmeye çalışmadığı… Polemikten uzak kaldığı için…”

    Ertesi gün yine sabah gazetesinde Mansur Yavaş ile ilgili bir haber yayınlandı. “CHP’li Yavaş başkentin bir yılını heba etti / Vaat çok icraat yok” başlığıyla çıkan haber de Prof.Dr.Ahmet Saltık hakkındaki metne benziyordu. İlk cümle “..elle tutulur bir icraat yapmadı” diye sonlanıyordu. Ardından “Bir yıllık karnesi sıfırlarla dolu olan Yavaş” diye devam ediyordu. Metnin tamamı yazan gazetecinin tavrını, görüşlerini, hükümlerini yansıtıyordu.

       Kuşkusuz böyle metinler yayınlamak editoryal bir tercih. Ama bir gün sonra yayınlanınca Yavuz Donat’ın Mansur Yavaş’ı kutlamasına yanıt verme ve yalanlama çabası gibi duruyor.

                                                                                                                Faruk Bildirici / 14 Nisan 2020