AVRUPA FOBİSİ

...

Hollanda ile yaşanan kriz neredeyse iki haftayı doldurdu. İlk heyecan geçti, sinirler bir ölçüde yatıştı. Artık biraz daha sakin bakarak, hasar bilançosunu çıkarabiliriz; daha objektif analiz yapabiliriz.

Kriz boyunca tansiyon yüksekti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım başta olmak üzere yöneticiler, hayli sert açıklamalar yaptılar. Ağır suçlamalarda, tanımlamalarda bulundular. Karşıdan da sert yanıtlar geldi; kriz Almanya ve Hollanda’yı aşıp Türkiye-Avrupa sorunu haline dönüştü.

Bu tip gerilimlerin ne kadar devam edeceği, ne zaman yatışacağını kestirmek zor. Hatırlarsınız, Rusya ile gerilen ilişkiler hiç beklenmeyen bir anda normale dönmüştü. Peki, Rus halkında o zaman somut örneklerini gördüğümüz Türklere karşı kızgınlık ve nefret de yok oldu mu? Sanmıyorum. Halklar arasında atılan kötücül tohumlar o kadar kolay yok olmaz.

O nedenle Avrupa ile yaşanan krizde de asıl üzerinde durulması gereken, halklar arasında yarattığı hasar. Politikacıların söylemi ne olursa olsun, biz gazetecilerin, krizi halklar arasında düşmanlık ve nefrete dönüştürmemeye dikkat etmemiz gerek. Bu duygular yerleşirse sonuçları ağır olur.

Ama maalesef bu kriz boyunca medyada halklar arasında düşmanlık yaratmamak için özen gösterildiğini söyleyemiyorum. Gazetelerin birinci sayfalarından bazı örnekleri hatırlayalım:

“Nazi köpekleri”, “Çirkinleştiler”, Irkçı köpekler”, Hollanda haydut devlet”, “Bunlar Nazi kalıntısı faşist”, “Faşist Avrupa”, “Çocuklar Nazi zulmü (Almanya her yıl 10 bin Hasan’ı Hans yapıyor)”, “Hilal korkusu”..

Bu tür başlıklar ve benzer içerikteki yazılar, Avrupalı politikacıların yaptıklarını, Avrupalı insanlara mal ediyor. Genellemeler üzerinden bütün Batılılara ve Hıristiyan dünyasına karşı nefret söylemi geliştiriyor; ayrımcılık yapıyor. Düşmanlık tohumları ekerek, Türkiye kamuoyunda “Avrupa fobisi” oluşturuyor.

Oysa bir yandan son yıllarda Avrupa ülkelerinde gelişen “İslamofobi”nin arttığı yazılıp çiziliyor. Şimdi Müslümanlara dönük ayrımcılığın karşısına “Avrupa fobisi” ile çıkmak da yanlış. Hem bu fobinin gelişmesi “İslamofobi”yi de besleyip, büyütebilir.

Biz gazeteciler çatışmacı bir dil değil barış ve hoşgörü dilini kullanmalıyız. Nefret söylemi gazetecilik ilkelerine aykırı…