ABDURRAHMAN YALÇINKAYA

...

Daha çok kapatma davalarıyla gündeme gelen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, medyaya nadir konuşan bir isim. Ama bu kez hukukçuların gündeminde olan konularla ilgili görüşlerini dile getirmekle kalmadı; kişiliği ve yaşamöyküsü hakkında ilginç ipuçları da verdi.

REFERANDUM: HALK, HÂKİMLER KONTROL EDİLMESİN DİYECEK

Yargıtay Başsavcılığı olarak, yani kurum olarak halka güveniyoruz. Halkın olgun, iradeli olduğunu, hiçbir baskıya boyun eğmeyeceğini çok iyi biliyorum. Halkımız, bir hâkimle savcının veya bir mahkemenin kontrol altına alınmasını takdir edecek, alınmamasını isteyecek. Halkımız referandumda diyecek ki “Hâkim bağımsızdır, ama sorumsuz değildir”. Hâkim ve savcıların hiçbir siyasi partiyle bir bağı, bir ilgisi olmamalı, hiçbir siyasi irade hâkimin atamasında bulunmamalı. İşin özü bu. Anayasa değişikliğinde bizimle ilgili madde bu. Referandumun 12 Eylül’e rastlaması tesadüf. Bazı şeyleri geçmişte bırakmanın zamanı geldi. 12 Eylül, yorumlandı, kötülükleri görüldü, yazıldı çizildi, bunu devamlı gündeme getirmek Türkiye’nin zararına.

DANIŞTAY SALDIRISI: KAPATMA DAVASINDA DELİL DEĞİLDİ

O saldırı olduğu tarihte Başsavcı Vekiliydim. Bu saldırının bir örgüt işi olup olmadığı da bulunamadı. Ferdi mi, örgütsel bir davranış mı? Ferdi bir davranış olduğunda gelip geçici diyebilirsiniz, eğer örgütsel bir davranışsa devamlılığı da vardır. Örgütse, bu suçları bir daha işleyecektir. Bunu bulmak gerekir. Sorunuza (Ergenekon davasıyla birleştirilmesine) gelince; eğer bir şüphe varsa gidermek gerekir. Yargı organı, o şüpheyi görmezden gelemez. O nedenle iki dava birleşti. Hâkimlerin karar vermesi iş miktarı karşısında biraz uzun sürebilir. (Danıştay’a saldırı) AKP’nin kapatılma davasında delil kabul edilmediği gibi, iddianamede de sadece Türkiye’nin geleceğine yönelik bir husus olarak gösterildi. “Aman dikkat edelim” diye. Mahkeme de kararında delil olmadığını yazdı.

İLHAN CİHANER DAVASI: YASADIŞI ORTAM DİNLEMESİ TELAŞIN KANITI

Yüksek Yargıtay’ın gördüğü bir dava nedeniyle; Yargıtay üyeleri ile ilgili yasaya aykırı olarak elde edilmiş ortam dinlemeleri gündeme getirilmektedir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, hiçbir zaman, hiçbir kimse ile açacağı, açtığı veya görülmekte olan bir dava nedeniyle tarafsızlık ve hâkime saygı gereği görüşemez, görüşmez, tartışmaz, Daire kararlarına yön vermez. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na hiçbir gücün müdahale etmesi, etki altında bırakması mümkün değildir. Bu makamı da yıpratmaya, halkın bu makama olan güven ve itibarını sarsmaya hiç kimsenin gücü yetmez. Bu gücü kendilerinde hissedenler, yanılgı ve telaş içindedirler ve sadece kurumlara, kurumda olan kişilere değil, ülkenin geleceğine, halkın yargıya olan saygısına zarar verdikleri gibi, gerçekliği mahkeme kararlarına dayanmayan ortam dinlemelerine itibar ederek okuyucularına sunanlar da okuyucularına haksızlık etmektedirler.

ŞANLIURFA: BAŞAKLARIN DALGALANMASINI SEYREDERDİK

Çocukluğum, Balıklıgöl’ün de bulunduğu Halilürrahman Camiinin çevresinde geçti. İlkokul ve ortaokul dönemini orada yaşadım. Yaz tatillerinin iki veya üç ayını Suruç’un Karaköy köyündeki tarla ve kayısı bahçemizde bazen etrafı çitle çevrili, üstü kıl kilimle örtülü çadırda, bazen de kerpiç evde geçirirdik. Göz alabildiğine uzanan ovada doğayla iç içe yaşıyorduk. Buğday başaklarının deniz gibi rüzgârla dalgalanmasını seyrederdik. O günleri özlüyorum. 15 yaşındayken Ankara’ya taşınınca gençlik döneminde Urfa’nın güzelliklerini yaşayamadım. O herkesin beğendiği sıra gecelerini tanımadığım için üzgünüm.

BABAM: İLKOKUL BİRİNCİ SINIFI BİR DAHA OKUTTU

Babam İstanbul’da Haydarpaşa Lisesinde okumuş, 30’larda İstanbul’u doya doya yaşamış bir Cumhuriyet öğretmeni. İstanbul’da birçok ünlü kişiyle tanışmış. İdeali olduğu için ilkokul öğretmenliğini tercih ediyor ve Antalya Korkuteli’nde görev yapıyor. Üç erkek, üç kız kardeşiz. İki erkek kardeşimiz rahmetli oldu. Ben beşinci çocuğum. 1950’de doğduğum gün, babamın tayini Suruç’tan Urfa’ya çıkıyor. Annem de şimdi kız sanat okulu dedikleri okuldan mezun. O da okumayı seven, dinle birleştirebilen, çağdaş bir insandı. İlkokula altı yaşında başladım. Babam da aynı okulda öğretmendi. Öğretmenim, “Abdurrahman okumayı öğrendi ama daha çok küçük” deyince babam sinirleniyor, “Bırak o zaman büyüsün” diyor. O yüzden birinci sınıfı bir daha okumak zorunda kaldım. Dürüstlüğü nedeniyle bir yıl geri kaldım.

DEDELERİM: BİRİ SORGU YARGICI DİĞERİ DİN BİLGİNİ

Ailemizin nüfus kütüğünde kayıtlı olduğu yer, Urfa’da, yeni ismiyle Bıçakçılı, eski ismi Tahtamor Mahallesi. Baba tarafından dedem Bakır efendi Suruç’ta eski ismiyle müstantiklik (sorgu yargıcı) yapmış. Onun babası Halit Efendi, Muş kadısı. Benim ismim annemin babası Abdurrahman Efendi’den geliyor. Onun babası kilolu ve tıknaz olduğu için “küt” demişler. Küt Hacı Ali Efendi. Zamanla Küt’ü Kürt diye söylemişler ama doğru değil. Hacı Ali Efendi din bilgini imiş. Söylendiği gibi tarikat ile ilgisi olup olmadığını bilmiyorum. Çağdaş bir cumhuriyette mezheplerden bahsedilmesi de gerekmez.

ÜNİVERSİTE: LİSE ÖĞRENCİSİ GİBİYDİM

Babam Milli Eğitim Bakanlığına idareci olunca 1965’te Ankara’ya taşındık, önce Atatürk Lisesine kaydımı yaptırdık. Sonra ablamın tayini Akşehir’e çıkınca, lise birin bir kısmını Akşehir Lisesinde okudum. Dönüşte Atatürk Lisesinde yer olmadığı için Yıldırım Beyazıt’a kaydolup oradan mezun oldum. Ankara Hukuk Fakültesine 69’da başladım. Üniversitede lise öğrencisi gibi her gün okula gittim, eve döndüm. Sporla, siyasetle ilgilenmedim. Yurt hayatı yaşasaydım belki arkadaşlarımla etkileşime açık olurdum. Ailemle oturduğum için mazbut bir hayat sürdüm. Hâkim olmak idealimdi. Dedelerimin görevleri hakkında ailedeki konuşmaları dinledikçe hâkimlik bilinçaltıma yerleşmişti.

TARAFSIZLIK: HALK SORUNLARINI BİZE AKTARIYOR

73 Haziranında Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdiğimde hâkim olmanın getireceği kayıpları biliyordum. Bu mesleği seçmek, kendini halka feda etmektir. Bir kere yargıçların hayatı çok sınırlıdır. Bağımsızlıkla birlikte tarafsızlığı yürütmek gerekir. Tarafsızlık ilkesi çok önemlidir. Yargı bağımsızlığının bir ayrıcalık değil, bir yükümlülük olduğu ilkesini her koşulda, her zaman gözettim. Yargıç görev yaparken kişisel yönlerini öne çıkarmamalıdır. Hiçbir gücün etki ve baskısı altında kalmadan görevimizi yapmalıyız. Hâkim ve savcılar kadar halkla ilişkisi olan bir kurum yoktur. Vatandaşın bize ihtiyacı var. Bunalım demiyorum, şüphe içindeler. Karşılarında doğru cevap verecek kişileri bulamıyorlar. Onun için de sorunlarını bize aktarıyorlar; mektuplar, telefonlar geliyor, fakslar çekiliyor. Yargıtay Başsavcılığı’na güveniyorlar.

OKUMA ALIŞKANLIĞIM: KİTAP BİTİNCE KÜÇÜK NOTLAR ALIRDIM

Ortaokulda Türkçe öğretmenimiz kitaplara yönlendirdi. “Klasikleri muhakkak okumalısınız” dedi. Kütüphaneye giderek okuduğum klasiklerden bazı değerler elde ettim kendi çapımda. Bir kitap bitince küçük notlar alırdım. Bir yazarın kitapları bitince diğerine geçerdim. Böyle okumak algılama gücünü artırıyor.

GÖREV YERLERİM: KARAKOLUN BİR ODASINDA KALDIM

Hâkimlik stajını Ankara’da yaptım. 76 yılının 18 Haziran’ında Acıpayam’a tayinim çıktı. Ev temin edinceye kadar 1-2 hafta Jandarma karakolunda küçük bir odada kaldım. Hâkim ve savcıların kaderi budur. Acıpayam’da 2.5 yıl sorgu ve tapulama hâkimliği yaptım. O arada evlilik girişimlerim oldu. Oya hanım da hâkim. Bir akrabamızın vasıtasıyla tanıştık, nişanlandık. Ben Muş Bulanık’tayken o Gürün’e atandı. Ben de orayı istedim, Gürün’de evlendik. Çeşitli kademelerden sonra Ağır Ceza Başkanlığı yaptım. Sonra Silifke’ye, oradan Ankara’ya geldik. Saysam 10-15’i bulur taşınmamız. Bazen aynı ilçede iki üç defa taşındık. Bu çocuklar için zordu. İki çocuğumuz var. Oğlumuz 82’de Gürün’de, kızımız 1992’de Ankara’da doğdu. 1986’da Yargıtay 7.Ceza Dairesinde Tetkik hâkimliğine başladım. 98’de Yargıtay üyesi seçildim ve aynı dairede devam ettim. 2004’te Başsavcı Vekilliğine, 2007’de de Başsavcılığa seçildim. Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’i, önceden tanımıyordum.

KARARLARIM: HATA YAPMAM PİŞMAN OLMAM

Hâkimliğe başlamadan önce “Bu görevi nasıl yapmalıyım” diye hazırlandım. Stajdayken dahi okudum, kendimi sorguladım. Başlarken tamamıyla hazır olduğum için hiç sorun yaşamadım. Bilgi birikimiyle gittiğim için halkla da, personelle de ilişkim çok rahat oldu. Taraflar benim vereceğim karara güvenirdi. Tarafsız olacağıma inandıkları için çok rahat olurlardı. Felsefe de okuyup üstün insan teorisini iyi bildiğim için, kendimi üstün görmedim hiçbir zaman. Hangi hallerde karşımdaki kişi kırılır diye düşünür kimseyi rahatsız etmem. Halkla sıkı, sıcak bir bağ kurduğum için çok rahat kararlar verdim. Ama kendimi hiçbir zaman dev aynasında görmedim. Karardan sonra hiç sorgulamam. Haksızlık yapmam, karar verildiği ve uygulandığı zaman da hiç pişman olmam. Çünkü sorgulayarak ilerlerim, bu nedenle hata da yapmam.

KAPATMA DAVALARI: HUKUKUN BEKLEDİĞİ SONUÇ ALINIYOR

AKP davasının açılmasıyla birlikte ülkenin şu kadar kaybı oldu diyorlar. Hiç ilgisi yok, neden? Ülkenin kaybı, o davayla gösterilen ve mahkemece kabul edilen fiiller nedeniyle oldu. Ülke kaybettiyse bundan kaybetti. Sağduyulu halkımız bunun gerçeklerle bağdaşmadığını, hukuk devleti ilkesini kabul etmiş bir Anayasal düzende tartışılamayacağını takdir eder. DTP davasının açıldığı tarihte de açılım diye bir şey yoktu. Bana göre bu davalarda hukukun beklediği sonuç alınıyor. Anayasa, partilere “Şunu yapma, yaparsan yaptırımı var” diyorsa hukukçu bunu göz ardı edemez. Anayasa Mahkemesi kararında “Bu fiiller Türkiye’nin rejimi için zararlıdır” denmesi önemli. Partiler bunu yapmayalım diye düşünmek durumunda kalıyorlar. Hukuki fayda dediğimiz bu. Yoksa A partisi gitmiş, B gelmiş, onun milletvekilliği düşmüş; hukuku ilgilendirmez. Önemli olan partinin kurumsal olarak geldiği nokta.

AK PARTİ Mİ AKP Mİ ? YAZIM KURALLARINI UYGULARIZ

İddianamede AKP kısaltmasını kullandık. Doğrusu odur; baş harfleri söylenir. Zaten her parti için Türk Dil Kurumu’nun yazım kurallarını kullanıyoruz. Ayrıca o zaman böyle tartışılmıyordu, bu durum (Ak Parti) yoktu. Açıklamalarda borsanın kapanış saatini dikkate almak diye bir şey de olmadı. Borsayla hukukun işlemesi arasında hiçbir ilgi yok. İlgi kurulması demokratik ilkelere ve hukuk devleti ilkesine aykırı olur.

KOMPLO TEORİLERİ: YENİ DAVA DİYENLERİN EMELİ VAR

Komplo teorileriyle vakit geçiriliyor. Geçen gün de belirttim, yeni deliller olmadan dava oluşmaz. Yeni kapatma davası açılacağını söyleyenlerin emellerini bilmiyoruz! Belli bir amaçla bunu yazıyorlar. Bütün gazeteleri okuyorum, köşe yazarları dâhil. Çünkü görevimiz icabı Türkiye’nin durumunu ve geleceğini tayin etmemiz gerekiyor. Siyasetçi, hukukçu ve sivil toplum örgütlerinin asgari müştereklerde buluşup Türkiye’nin geleceğini düşünmeleri gerekiyor. Çekişmelerle bir şey elde edilemez. Bazıları deniz dalgalanmadan durulmaz diyor. Niye dalgalansın? Dalgalı denizde ne olacağı belli olmaz. İyi kullanamazsan batarsın.

BİR SONRAKİ YAŞAMIM: SİYASET YAPMAYACAĞIM

Aşırı bir insan olmayacağım, siyaset yapmayacağım belli. Hiçbir siyasi partiye yaklaşımım olmayacak. Yavuz Sultan Selim’in güzel bir sözü var; “Devletleri yıkan hataların altında nice gururun gafleti yatar.” Devlet adamlarının çok gururlu olmaması gerek. Halkıyla beraber düşünmesini bilen insanlar olmalılar.

DOST GÖRÜNENLER: ROBİNSON HAYATI GEREKMEZ AMA

Hayatımın asıl dönüm noktası iyi bir ailede doğmuş olmam. Babam az ve öz konuşur, “Dost görünen düşmanlara dikkat et” derdi. İyi niyetli olduğu için aldatan çok olmuş. Babamın o sözünü unutmadığım için fazla aldanmadım. Bu meslekte dikkatli ve hassas olmak gerek. Hâkim ve savcıların Robinson hayatı yaşaması gerekmez ama tedbirli olmaları şart.

BİLGİSAYAR: GENÇLER GİBİ KAPSAMAK ÇOK ZOR

Bilgisayarı yavaş yavaş öğrendim. Kurslarına gittim ama belli bir yaştan sonra gençler gibi kapsamak çok zor. Üniversitede İngilizce öğrenmek için özel çaba harcadım. Gayret ettim, çok iyiydim, ama pratik olmayınca, ülke ülke dolaşmayınca hepsini kaybediyorsunuz. Gramerini çok iyi biliyordum.

ADLİYELERDE ACİL DURUM: ÇÖZÜM ANAYASADA DEĞİL

Günde 16 saat çalıştığımı hatırlarım. Şimdi dahi öyle. Adliyeler büyük yük altında. Bir asliye cezanın standart yılda bakacağı dosya bin, artarsa yeni mahkeme kurulur. Şimdi büyük illerde bir hâkim 4 bin dosyaya bakıyor. Yine de hata yapmadan karar vermesini bekliyorsun; halkla karşı karşıya gelmesini sağlıyorsun. Çözümün Anayasa değişikliği ve hukuk reformuyla ilgisi yok. Çözümü sağlayacak olan idare, siyasi güçler. Ağrı’da sel olunca ne yapıyorlar? Hemen “Şu kadar para gönder” deniliyor. Bu da acil durum. Dersin ki “Sınav açıyorum 10 bin hâkim alıyorum.” Hadi bir günde olmaz ama altı ayda olsun.

FARUK BİLDİRİCİ / HÜRRİYET PAZAR / 23 MAYIS 2010